Hep Aynı Heyecan

12 dk

2020 Tokyo'yla birlikte üçüncü olimpiyatını görecek olan Nur Tatar, 67 kilogramda tekvandonun en tecrübeli yıldızlarından. Avrupa ve dünya şampiyonu, olimpiyat madalyalı sporcuyla bir araya geldik.

2020 Tokyo'yla birlikte üçüncü olimpiyatını görecek olan Nur Tatar, 67 kilogramda tekvandonun en tecrübeli yıldızlarından. Avrupa ve dünya şampiyonu, olimpiyat madalyalı sporcuyla bir araya geldik.

En başa dönelim. Tekvandoya başlama hikâyenizi anlatabilir misiniz?

1992 Van doğumluyum, orada büyüdüm, tekvandoya beş yaşında abim sayesinde başladım. O da tekvandocuydu. Hani savaşçı ruha sahip olmak derler ya, o yaşlarda öyle bir durumum vardı. Mahallede erkek çocuklarını dövermişim mesela. Hep abimi şikâyete gelirlerdi "Bu bizi dövdü" diye ama döven benim tabii… Abim tekvandoya gittiği zaman babama derdim, "Ben de gideceğim, ben de gideceğim" diye. Eski futbolcu olan babam Nizamettin Tatar'ın bir spor salonu vardı, ismi Olimpiyat Spor Merkezi'ydi. Benim için 'olimpiyat' kelimesi de oradan gelir yani.

Bahsettiğim gibi, "Ben de tekvando yapacağım, benim de kıyafetim olsun, ben de dövüşmek istiyorum" diye düşünürdüm sürekli. Babam bu kadar ısrarla baş edemeyince beni de spor salonuna götürdü. Bu şekilde başladım. Profesyonellik hayal gibiydi o zaman, daha çok vakit geçirmek için yaptığım bir aktiviteydi tekvando. Ama zaman ilerledikçe müsabıklık seviyesine kadar geldim. Sekiz-dokuz yaşlarımda kırmızı-siyah kuşağa, on yaşımda ise siyah kuşağa ulaştım. Ondan sonraki süreçte bu işi rekabetçi olarak yapmak istediğime karar verdim.

Kariyerinizden söz ederken babanız Nizamettin Tatar ve tekvando hocanız Ömer Kızılarslan'ın adlarını sık sık anıyorsunuz. Nasıl etkilediler tekvando serüveninizi?

Ben tekvandoya Ömer Hoca ile başladım, babamın salonunda çalışıyordu o da. Onunla uyandım ilk tekvandoya. Lisede ise beden eğitimi öğretmenimle çalıştım. Onun üzerimde emeği çok büyüktür ki sizin de bildiğiniz üzere, Türkiye'de eğitim ile sporu aynı anda yürütmek hiç kolay şey değil. Bu süreçlerde her şeyi kendiniz de aşamıyorsunuz, ailenizin ve yakınlarınızın eli mutlaka üzerinizde olmalı, o desteğe ihtiyaç duyuyorsunuz. Birçok kişi de bu saydığım alanlarda desteğini esirgemediği için belirli bir seviyeye kadar ulaştım, 15-16 yaşlarımda milli takıma seçildim. Şu an ise teknik direktörüm Ali Şahin'leyim, üçüncü olimpiyatıma onunla hazırlanıyorum. "Elimden tutan kişi" diyebilirim hatta...

Eğitim ile sporun aynı anda yürütülmesi hususundaki zorluktan bahsettiniz. Öte yandan bir kadın olarak 'erkek sporu' olarak nitelendirilen dövüş sporunda profesyonelleştiniz. Bu açıdan zorluklar yaşadınız mı? Tekvando yapmamanız yönünde telkinler oluyor muydu?

Çok oldu. Van'da doğup büyüdüm dediğim gibi, 1998'de tekvandoya başlamıştım. O zamanki şartları, bakış açısını bir düşünün. Babamın ailesi ve çevresi "Kız çocuğu tekvando mu yapar, gidip bacaklarını mı açacak, ne gerek var" diyordu. O dönem babamla arası bozulanlar dahi vardı… Ama babam dimdik durdu, beni destekledi. "Benim kızım her zaman istediğini yapacak, eğer başarılı olacağını düşünüyorsa hep onun arkasında olacağım" diyordu. Annem ve abim de aynı şekilde destek oldular. Çok görünmeseler de o kadar emekleri var ki üzerimde… Van'da çalışmalarımı sürdürürken birlikte çalışabileceğim hiç kız yoktu mesela, antrenmanlarımı hep erkeklerle yaptım. Bu da beni katbekat geliştirdi. Savaşım sadece ringde değildi yani. Bu mücadele madalyayla sonuçlanınca da zamanında babama kızan, küsen insanlar havalimanında beni karşıladılar. O kadar güzel bir duygu ki, "Başardım" diyorsunuz.

Tekvandoda olimpiyat şampiyonlarına baktığımız zaman uzun zaman istisnalar haricinde Uzakdoğulu sporcuların başarılı olduğunu gördük ki siz de o istisnalardan birisiniz. Onlarla aynı potaya nasıl girebildiniz?

Ben 15-16 yıldır milli takım seviyesinde mücadele ediyorum. Sizin de tahmin edeceğiniz üzere, her başarıya pat diye ulaşılmıyor. Hep söylerim: Oturduğu yerden başarıya ulaşan tek varlık tavuktur. Milli formayı sırtıma geçirdikten sonra verdiğim emekler paha biçilemez. Evet, tekvando Kore'nin ata sporu. Ama dünyada oldukça yaygınlaşmış vaziyette, madalya dağılımı ülkelere göre daha denk artık. Türkiye, İspanya, Fildişi Sahilleri… Elektronik sistemde hak yemek neredeyse minimuma indi. Hakemler kolay kolay basmıyor puan durumuna. Biz de milli takım olarak büyük başarılara imza attık. Her bir kademede yenilgiler ve zaferlerle kendi hanemize tecrübe yazdık. Artık Uzakdoğu'dan çekinmek gibi bir şey kalmadı. Tekvando benim branşım, sporum. Ve en iyisi olmak için çabalıyorum. 2020 Tokyo'da 67 kg'de Güney Kore yarışamayacak mesela. Çünkü dünyada ilk altının dışında kaldılar. İlk altıda Hırvatistan, Fildişi Sahilleri, Türkiye, ABD, Çin, İngiltere var. Avrupa ülkelerinde tekvando çok yaygınlaştı, onlardan üstünüz artık.

19 yaşında çıktığınız ilk olimpiyatta finale kadar yürüdünüz. Öte yandan Avrupa ve dünya şampiyonluklarınız var. Tokyo'da rakiplerinize nazaran daha tecrübeli ve avantajlı olacağınızı düşünüyor musunuz?

2012 Londra'da ilk maçıma çıktığımda diz kapaklarımın tutmadığını hissetmiştim. Bacaklarım tir tir titriyordu, inanılmaz bir atmosfer vardı. Seyircileri karınca gibi görüyorsun, öyle bir kalabalık yani… İlk defa böyle bir yerde, tek bir ringde mücadele ediyordum. O madalyayı almak çok gurur vericiydi. 2016 Rio'da da bronz madalyayı elde ettim. Şu anda 2020 Tokyo'ya hazırlanıyorum. Evet, aradan geçen süre zarfı benim için tecrübe demek ama bu zaman aralığında rakipleriniz de aynı şekilde güçleniyor, tecrübeleniyor. 'Ranking' sistemine geçildiğinden bu yana yakın zaman aralıklarında hep aynı rakiplerle müsabakalara çıkıyorsunuz. Haliyle onları ezberliyorsunuz da… "Benim İngiliz rakibim ne yapıyor?" sorusunun yanıtını kolayca bulabiliyorum. Zira her biriyle minimum üç kez karşılaşmış oluyorum. Olimpiyat sporun zirvesi, üçüncü olimpiyatımı geçiriyor olacağım. Ringe adım attığımda daha sakin görünüyor olabilirim. Ama her ne kadar rahat görünsem de ilk günkü heyecan kalbimden gitmiyor. Zaten babam da hep der: O heyecan giderse bırak tekvandoyu. O heyecan biterse mücadele de biter. Ancak dediğim gibi, heyecanım hiçbir zaman gitmedi. Tekrar o ringe çıktığımda eminim ki aynı duyguları yaşayacağım. O günü yaşarsam da gümüş ve bronz madalyanın yanına altını koymak hedefim olacak.

"İlk günkü heyecan kalbimden gitmiyor. Zaten babam da hep der: O heyecan giderse bırak tekvandoyu. O heyecan biterse mücadele de biter."

"İlk günkü heyecan kalbimden gitmiyor. Zaten babam da hep der: O heyecan giderse bırak tekvandoyu. O heyecan biterse mücadele de biter."

Olimpiyat oyunlarındaki bir yıllık erteleme sizi etkiledi mi?

İşin aslına bakarsanız, benim için tek olumsuz tarafı bir yıl daha beklemekti. Belki o madalyaya daha erken ulaşacaktım, süresi uzadı diye düşünüyordum… Belki de henüz olimpiyata hazır değildim. Bu süreçte antrenmanlarımı daha etkili, daha baskılı hale getirdim neticede. Bu, geçen yıl hazır olmadığım manasına gelmiyor ama aradan geçen bir yıllık süre üzerine koymamı sağladı. Nisan ayında, geçirdiğim önemli bir sakatlığın ardından Avrupa şampiyonasına çıktım. Bronz madalyayı elde ettim Sofya'da.

Tokyo sonrası emeklilik planınız var mı? Yoksa 2024 Paris'i de gözünüze kestirdiniz mi?

Anneme 2012 Londra'da verdiğim bir söz vardı. Bilirsiniz, annelerin yüreği kolay kolay dayanmıyor. Sakatlanıyoruz, gözümüz patlıyor, morarıyor… Hep ağlar beni gördüğünde. O yüzden "Bana söz ver, olimpiyatta altın madalya alırsan tekvandoyu bırakacaksın" demişti. Ben orada gümüş madalya aldım. 2016'da da bronz alınca annem "Altını alana kadar bırakmayacaksın, biliyorum seni" demişti. O günden sonra bir karar aldım. Altın madalyayı gerçekten istiyorum, hem kendim hem ülkem hem de ailem için. Ama kendimi "Ben bırakacağım" diye şartlamayacağım. Sağlığım, gücüm nereye kadar giderse oraya kadar devam etmek istiyorum.

O zaman Tokyo'da altın madalyayı kazanmanız durumunda Paris'e gitmeme konusunda kendinizi kısıtlamayacaksınız…

Kısıtlamayacağım tabii. Neden daha fazlası olmasın ki?

Temmuz 2018'de yaptığınız bir Instagram paylaşımında tekvandoyu bıraktığınızı açıklamıştınız. Paylaşımınızda da bir kırgınlık havası vardı, bir ay sonrasında ise spora geri dönmüştünüz. Neden bırakmayı düşündünüz, sizi geri döndüren neydi?

O süreçte zor günler geçiriyordum. Amatör branşlara yeteri kadar önem verilmediğini, başarı gelse de sadece şampiyon olduğunda seni keşfetmeleri zoruma gidiyordu. Ailemle alakalı bazı özel durumlarım da vardı. Akabinde tekvandoyu bırakma kararı aldım. Bir süre sonra ise geri döndüm. Sorunlarımı çözdüm, diğer taraftan bir toparlanma dönemi gibi de oldu. Biraz dinlenmem ve uzaklaşmam gerekiyordu belki de. Zaten hayallerim ve hedeflerim de yarıda kalmıştı. Olumsuzluktan çok olumlu bir etkisi oldu o kısa aranın.

Geçenlerde belki görmüşsünüzdür, olimpiyat şampiyonu güreşçi Taha (Akgül) arkadaşımız da sitem etti. Bu ülkede sadece futbol ve basketbol yok. Birçok spor branşımız var ve olimpiyat oyunlarında madalya getiren sporcular olarak gündemde kalamamamız, yetersiz medya ilgisi bizi üzüyor. Buna cevabımızı artık bir şampiyon olarak vermek istiyoruz. Her seferinde "Ben bunu başarmalıyım ki insanlara göstermeliyim" diye düşünüyoruz. Ama bu da böyle olmamalı. Bizim sadece şu anda aktif, başarılı sporcularımız yok; arkamızdan gelecek çocuklarımız için de branşlarımızın tanıtılması elzem.

Tokyo'ya giden güreş takımımızdan Süleyman Atlı'yla konuştuğumda o da benzer bir soruna işaret etmişti. İlgi gösterilse dahi bu, dönemsel bir ilgi oluyor sanki...

Çok doğru. Ben 2017'de dünya şampiyonu olduğumda kaç tane kanal buna yer verdi? O sevincime kaç tane insan şahit oldu? Sadece ailem ve sevdiklerim. O da benim verdiğim haberle zaten… Bu sadece bilinçsizlik, başka bir şey değil. Ve bu durum sadece tekvandoda yok. Güreş, judo, karate… Gerçekten o kadar başarılı arkadaşlarımız var ki. Öte yandan, başarılı olduğumuz kadar başarısızlığımızda da elimizden tutulması gerekiyor. Biz aldığımız başarısızlıklarla bu seviyeye geldik zaten. Bir maç kaybedince elinin tersiyle itersen olmaz. Sen elinden tutacaksın ki o başarıya ulaşmak için yeniden çabalasın. O insan günün sonunda başarıya ulaştığında da "Buna tek başıma ulaşmadım, yalnız değildim" diyebilsin.

Bir daha, son olarak sormak istiyorum: 2020 Tokyo'daki hedefiniz ne olacak?

Başımı her yastığa koyduğumda orayı düşünmeden uyumuyorum. O sahneye çıkmak başlı başına çok güzel bir şey. Hele ki üçüncü olimpiyatımı görüyor olmak mükemmel bir his. Ve hedefim belli: Bronz ve gümüşün yanına altını koymak istiyorum.

Socrates Dergi