İçimizden Biri

3 dk

Üç dakikalık özetlerden fazlasına ihtiyacımız var. Neden mi? Lionel Messi'nin de içimizden biri olduğunu hatırlamak için.

Lionel Messi hakkında daha ne yazılabilir? Dünyanın en çok izlenen sporunun en ünlü figürü; kariyerinin en başından beri dünyanın en popüler kulüplerinden birinde forma giyiyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, bir de bilgiye ulaşma yollarının sınırsız olduğu bir çağda yaşıyor.

Messi hakkındaki herhangi bir şeyi anında öğreniyoruz. Gol mü attı, anında YouTube’da. Rakip savunmacıyı alt ettiği muhteşem çalımı canlı izleyememek önemli değil; iki dakika içinde Vine’da... Hakkında söylenen bir cümle anında ‘trending topic’ oluyor. Eğer o gün maçı yoksa dünyanın herhangi bir yerinde onun hakkında yazılmış bir yazıyı okuyarak gününüzü doldurabilirsiniz. O da yoksa sokaktan rastgele seçeceğiniz biriyle “Dünya Kupası kazanmalı mı, yoksa bunlar yeter mi?” tartışmasına girebilirsiniz. Ne de olsa Messi’yi tanımayan ve hakkında fikri olmayan kimse kalmadı!

Daha önce eşi benzeri yaşanmamış bir çılgınlık bu. Her kuşak kendi kahramanını izlediği için mutlu olur ama Messi’yi gören eskiler, eminim ki bu durumu kıskanıyordur; çünkü Messi hepsinden daha kolay izleniyor. Pele’nin Avrupa’ya gelmesini hasretle bekleyen dede ile senede ortalama 10 farklı Avrupa ülkesinde maça çıkan Messi’yi izleyen torun, kahramanlarını nasıl kıyaslayabilir ki? Ya da Napoli’nin bir maçının televizyondan verilmesini bekleyen baba, internetten La Liga özetlerini izleyen oğluna ne anlatabilir? Ciddi bir kuşak çatışması.

Peki bu ‘rating’in sıkıntısı ne? Galiba şu; bu kadar çok ve sık izlenen şey, yani Messi, gerçek olduğunu unutturuyor. Kaka, Messi ile Ronaldo’yu övmek için ‘‘Bu dünyada doğan son Ballon d’Or kazananıyım’’ demişti. Kimileri Messi’yi Tsubasa ile kıyaslıyor. Uzaylı, süper kahraman, çizgi film karakteri... Messi’yi övmenin çıtası bu noktadan başlıyor. Zor bir çocukluğun ardından sahaya çıkabilen ve ‘en iyi’ olabilen birine yapılabilecek en büyük haksızlık. ‘Çok iyi’ olmanın değil, ‘çok izlenen’ olmanın laneti.

Bu oyunun heyecan verici olmasının nedeni, saha içinde beklenmedik zorlukların çıkması ve futbolcuların onları alt etmek için yeni bir şeyler üretmeye çalışması. 90 dakikaya ne kadar çok duygu sığarsa bir maç o kadar güzel olur. Eğer futbolu, YouTube’dan veya Twitter’dan takip ediyorsanız şaşırabilirsiniz ama Messi de bazen zorlanıyor. Onun insan olduğunu hatırladığımız anlar çıkıyor. Bu anlar milli takımda daha çok yaşanıyor ama Barcelona’da da benzerlerine denk gelebilmek mümkün.

Bazen o top kaleye girmiyor, maç 0-0 devam ediyor, hatta belki Barcelona yenik duruma düşüyor. Messi’nin kaçan bir golden sonra, sahaya, hüküm sürdüğü alanına bakıp sorunu analiz etmeye çalışması, rakiplerine göz gezdirmesi, takım arkadaşlarıyla konuşması da en az çalımları kadar heyecan verici. O ânı fark edenler bilir ki az sonra ilginç şeyler olacak. Ve o an, çok büyük bir ihtimalle YouTube’a veya Twitter’a düşmeyecek.

Süpermen aynı zamanda Clark Kent olmasaydı bir yerden sonra sıkardı. Olağanüstü güçlerine rağmen sıradan çözümler üretmeye çalıştığı sahnelerden bahsediyorum. Messi’nin kendini zorlamasına rağmen sonuç alamadığı ve oyunun ‘bug’ı olmadığını hissettiği anlar bunlar. Şarkıdakinin tam tersi; Süpermen olmak yetmez, yetmiyor zaten, insan olmak lazım ya bazen...

Messi’nin çalım veya gol atmadığı, driplinge kalkmadığı ama oyunun içinde olduğu eşsiz anlar, bize onun da insan olduğunu hatırlatıyor. Onun bu gezegenden olduğunu fark etmek için belki de üç dakikalık özetlerden daha fazlasına bakmak lazım. Hem böylece, bu oyunun gelmiş geçmiş en büyük yıldızlarından birini daha çok izlemiş oluruz.

Socrates Dergi