
Karmaşa
19 dk
Yabancı sınırı tartışması sadece bugün değil, ezelden beri Türk futbolunun merkezinde. Ve bu meşhur tartışma asla sadece futbolla sınırlı değil.
Türk futbolunun kadim sorunlarından ve değişmeyen gündem maddelerinden biri olan yabancı oyuncu sınırlamasıyla ilgili tartışmalar, iki yabancıya izin verilen 1966-1967 sezonunda başladı; zaman zaman yabancı oynatmanın yasaklandığı veya sayının bire düşürüldüğü 1970'lerde ve 1980'lerde de hız kesmeden devam etti. Hemen her sezonda yeni kurallar konması, arkasından bu kuralların esnetilmesi ya da delinmesi, sonra tekrar eskiye dönülmesi kimsenin içinden çıkamadığı bir karmaşaya yol açacaktı.
24 Eylül 1951'de, İstanbul Ligi'nde mücadele eden kulüplerin çabalarıyla Türk futbolunda profesyonellik kabul edilmişti. Profesyonel ligle birlikte getirilen kurallar arasında, kulüplerin kadrolarında bir yabancı oyuncu bulundurabilecekleri maddesi de vardı. Eylül 1950'de Sovyetler Birliği'ne giderken Boğaz'dan geçen bir gemiden denize atlayıp Türkiye'ye sığınan iki Arnavut milli futbolcu Bahri Kavaya ve Süleyman Vafi ardından Fenerbahçe'ye transfer olmuştu. Gazetelerin yakından ilgilendiği bu transferin, ertesi yıl başlayan profesyonel ligde yabancı futbolcularla ilgili bir kural getirilmesine sebep olduğu düşünülebilir. Zaten o yıllarda kulüplerin yabancı futbolcu transfer edebilme yönünde bir ısrarı yoktu. 1951'den itibaren birkaç oyuncu farklı kulüpler tarafından denendiyse de 1955 yılına kadar yabancı oyuncu transferi yapılmaması da konunun futbol gündeminde fazla yer tutmadığını gösteriyor.
Profesyonel dönemin ilk yabancı transferini Türkiye'nin ilk müessese takımı olan Adalet, 1955-1956 sezonunda yapmış ve Arjantinli forvet Oscar Lucas Garro'yla anlaşmıştı. Bu transfer Türk futbolu için ilginç bir gelişmeydi ama herhangi bir tartışmaya sebep olmadı. 1958-1959 sezonunda başlayan profesyonel ulusal ligin ilk yıllarında da yabancı futbolcularla ilgili bir tartışmaya rastlamıyoruz.
Türkiye’de Futbolun Dönüşümü
İkinci Dünya Savaşı'nın etkilerini tasfiye eden 1950'lerin ardından, 1960'larda Batı dünyasında ve çevresindeki Türkiye gibi ülkelerde yeni bir dönem başlamıştı. Birçok Batı ülkesinde refah yükselirken, futbol alanında da atılım yaşanıyordu. 1962'de, sekiz yıl önce kurulan UEFA üyeliğine kabul edilip Avrupa futbolunun bir parçası haline gelen Türkiye de bu dönemde futbolu yaygınlaştırmayı hedef olarak belirlemişti. Anadolu'nun dört bir yanında şehir takımlarının oluşturulması, ulusal ikinci ve üçüncü ligin kurulması, bu hedefe ulaşmak için atılan adımlardı.
Futbol yaygınlaşıp kitleselleştikçe sportif boyut kadar gösteri boyutu da ön plana çıkmış, daha fazla seyirci toplamak amaç haline gelmiş, bunun için birçok yerde daha büyük stadyumların inşasına başlanmış ve seyirciyi tribüne çekecek yıldız futbolcu transferleri önem kazanmıştı. Bunların hepsi daha fazla maliyet demekti ve para iyice belirleyici hale gelecekti. Bu parayı sağlayacak olan da artık yaygınlaşmaya başlayan yeni kulüp yöneticisi modeliydi. Bu yöneticiler, yaşadıkları yerin sosyal yaşamında etkili olmak isteyen ve 1950'lerden itibaren ortaya çıkan yeni zenginlerdi.
Para kısmı halledilmiş sayılırdı ama seyirciyi cezbedecek yıldız futbolcu sayısı sınırlıydı. Hem bu sorunu aşmak hem de Avrupa kupalarında mücadele eden takımların kadrolarını güçlendirmek için yabancı futbolcu sayısının artırılmasına karar verildi. 1966-1967 sezonunda birinci ve ikinci lig takımlarının iki yabancı oynatabileceği açıklandı ve daha sezonun ilk haftalarından itibaren tartışmalar başladı. Futbolu gelişmiş ülkelerden gelen oyuncuların Türk futboluna katkı yapmaları, genç oyunculara örnek olup gelişmelerini sağlamaları, tribüne seyirci çekmeleri amaçlanmışsa da ortaya çıkan sonuç pek de öyle olmamıştı. Sezonun ilk yarısında Türkiye liglerinde 15 yabancı futbolcu forma giyiyordu. Gazetelerin ağızbirliği etmişçesine "vasat" olarak nitelendirdiği bu futbolcuların 11'i Yugoslav, üçü Macar, biri Habeşistanlıydı: Radovic, Lemic (Fenerbahçe), Kuzman, Szalay (Beşiktaş), Zadel, Syacki, Todor (Altınordu), Maric, Kosic (Karşıyaka), Radulovic, Stefanovic (Vefa), Duvancic (İzmirspor), Teddy (Altay), Nikolovski (Galatasaray), Katama (Beyoğluspor).
Futbol kamuoyunda yabancıların kalitesizliğiyle ilgili homurdanmalar başlayınca federasyon da konuya dahil oldu. Kulüplerin yabancı futbolculara gösterdiği rağbeti "özenti" olarak nitelendiren Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Orhan Şeref Apak, ligin devre arasında şu açıklamayı yapıyordu: "Gelen oyuncular arasında tanınmış yıldız ve gerçekten kaliteli futbolcu yok. Futbolu bizden ileri ülkelerden futbolcu transfer etmek lazımdır. Mesela kulüplerimiz İngiltere'den oyuncu getirsinler. Bu yüzden yeni statü hazırlıyoruz. Artık her ülkeden yabancı futbolcu transferine izin verilmeyecektir. Kulüpler sahadaki takım içinde değil, kadro içinde iki yabancı bulundurabileceklerdir."
Federasyon, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü'ne bağlı olduğu için alınan kararların Beden Terbiyesi, yani siyasi iktidar tarafından da onaylanması gerekmekteydi. Apak'ın açıkladığı kararlar kabul görmedi ve rafa kaldırıldı.
Sezon sonu değerlendirmelerinde herkesin üstünde uzlaştığı nokta, dönemin tek başarılı yabancısının Beşiktaş'ın Macar futbolcusu Kuzman olduğuydu. Karşıyaka, büyük umutlarla transfer ettiği iki Yugoslav futbolcusuna rağmen küme düşecek, gazetelerin sürekli sakallı olduğunu vurgulama ihtiyacı hissettiği, "sakallı Habeş" ya da "sakallı zenci" diye söz ettiği Ketema, Beyoğluspor'un ikinci lig kırmızı gruptaki sonunculuğunu önleyemeyecekti. Sezonun ikinci yarısında 31 ve 34 yaşlarında iki Yugoslav oyuncu transfer eden Aydınspor da ikinci ligden düşmekten son anda kurtulmuştu.
.jpg)
1967-1968 sezonunda transferler aynı tas aynı hamam devam etti. Kulüp yöneticilerinin sadece taraftarlarını memnun etmek için, açıkça söylemek gerekirse sırf iş olsun diye yabancı transfer etmesi sonucu birinci ve ikinci lig adı sanı olmayan, takımlarına katkı sağlayamayan onlarca yabancıyla doldu. Günü kurtarmak için yapılan bu transferler, kulüpleri ekonomik açıdan da zor durumda bırakacak, bol keseden para dağıtan yöneticiler yaptıkları transfer harcamalarını kulübe borç olarak verip daha sonra stat gelirlerine temlik koyarak bugün de devam eden çarpık düzenin temelini atacaklardı.
1967 yılının Ekim ayında, 1968 Avrupa Şampiyonası elemeleri sona ermiş, 1. Grup'ta mücadele eden Türkiye; İspanya, Çekoslovakya ve İrlanda'nın ardından sonuncu olarak elenmişti. Milli takımın başarılı olmasının önündeki en büyük engellerden birinin, altyapı faaliyetlerine ket vuran yabancı futbolcular olduğunu söyleyen TFF Başkanı Apak, yabancı futbolcularla ilgili yeni kısıtlamalar getirileceğini duyurdu. Buna göre 25 yaşının üstünde yabancılar transfer edilemeyecekti. 25 yaş üstü futbolcularda da transfer yılında kendi milli takımında oynama şartı getiriliyordu. Avrupa kupalarında oynayan kulüpler ise güçlü takımlarla rekabet edebilmek için yabancı futbolculara ihtiyaçları olduğunu söyleyerek Apak'a karşı kulis yapıyordu. Bu çabaları, bir kez daha federasyonun kararlarının uygulanmasını engelledi.
1969-1970 sezonundan önce Edirnespor, Boskovic'i transfer ederek yabancı futbolcuya sahip ilk 3. Lig takımı oldu. Haberin duyurulmasından hemen sonra, 17 Ağustos 1969'da ikinci ve üçüncü lig kulüplerinin yabancı transferi yapması yasaklandı.
Keşmekeş: 1970’li Yıllar
Orhan Şeref Apak, 1970 yılının Mart ayında TFF Başkanlığı görevinden ayrıldı. Yerine, Gençlerbirliği'nin eski futbolcusu ve yönetici Hasan Polat geldi. Polat da yabancı transferi konusunda Apak'la aynı düşüncedeydi ve Süleyman Demirel başbakanlığındaki hükümete daha yakın bir siyasi çizgide olduğu için planlarını daha kolay uygulayabileceği düşünülüyordu. Göreve geldikten hemen sonra işe el attı. İkinci ve üçüncü liglerdeki transfer yasağının birinci ligde de uygulanacağını söyledi. Ancak, başarılı Rumen kaleci Datcu'dan vazgeçmek istemeyen Fenerbahçe'nin baskısı daha etkili oldu ve bu karar hayata geçirilemedi.
Hasan Polat, yasak getiremese bile yabancı futbolcuların kalitesini yükseltmek istiyordu. 1971-1972 sezonunda, daha önce Apak'ın hayata geçiremediği kararları yeniden gündeme getirdi. Bundan böyle 25 yaşının üstünde yabancılar transfer edilemeyecek, yalnızca transfer yılında kendi milli takımında oynamış 25 yaş üstü futbolculara izin verilecekti. Buna yine en çok Fenerbahçe karşıydı ama bu kez TFF baskın çıktı ve kararlar Beden Terbiyesi tarafından da onaylandı. Yeni uygulama başlamadan hemen önce Galatasaray, İstanbulspor ve Fenerbahçe'nin Kızılyıldız'da oynayan forvet Stevan Ostojic'in peşinde olduğu gazetelerde haber olmuştu. Ostojic 30 yaşındaydı ve milli değildi. Galatasaray ve İstanbulspor transferden vazgeçerken, Fenerbahçe bir çözüm buldu. Balkan ülkeleriyle iş ilişkileri olan Fenerbahçe yöneticisi Emin Cankurtaran kesenin ağzını açtı ve Ostojic'in 22 Eylül 1971'de oynanan Yugoslavya-Meksika özel maçının son 20 dakikasında forma giymesini sağladı. Yeni uygulama böylece aşıldı ve 'milli futbolcu' Ostojic, Fenerbahçe'ye transfer oldu.
Federasyon, 1973-1974 sezonu öncesi yabancı futbolcu transferinin yasaklanacağını duyursa da kulüpler yabancı transferine devam etmekte, federasyon yetkilileri "Bu transferleri boşa yapıyorsunuz" diye arka arkaya açıklamalar yapmaktaydı. Ancak yasak kararını hayata geçirmek mümkün olmadı, bir kez daha büyük kulüpler baskın çıkmıştı. Federasyon yasak kararını ancak 1975-1976 sezonunda hayata geçirdi, yasak ertesi sezon da geçerli oldu. Bu iki sezonun bir özelliği de yabancı futbolcuları olmadığı için başarısız olduklarını düşünen üç büyük kulübün arasından sıyrılan Trabzonspor'un şampiyon olmasıydı.

1970'lerin ikinci yarısında Türkiye siyasi çalkantılar içindeydi. 26 Ocak 1974'ten 12 Eylül 1980'e kadar yedi ayrı hükümet görev yapmıştı. Bu durumun futbol yönetimine yansıması, Hasan Polat'ın görevden ayrıldığı 1976'dan 1980 sonuna kadar federasyon başkanının tam on kez değişmesi oldu. Hükümetlerin de federasyonların da kısa ömürlü olması, yabancı futbolcu transferi konusunda alınan kararların da sürekli değişmesine yol açıyordu. Hükümetlerle kimi federasyon başkanlarının farklı siyasi çizgide olması da yaşanan keşmekeşin bir başka sebebiydi. Örneğin, Adalet Partisi lideri Süleyman Demirel'in atadığı federasyon başkanı Firüzan Tekil ile CHP hükümeti arasındaki çekişme net kararlar almayı zorlaştırıyordu. Tekil federasyonu 1977-1978 sezonu öncesi transfer edilecek yabancılarda yaş sınırını 30'a çıkarıp milli olma şartını kaldırma ve alt liglerde de yabancı oynatmayı serbest bırakma kararı almıştı. Ancak 21 Haziran 1977'de Demirel hükümeti düştü ve CHP hükümeti kuruldu. Yabancı futbolcu transferinin Türk futbolunu baltaladığını ve yozlaştırdığını düşünen CHP'li Spor Bakanı Yüksel Çakmur, federasyonun kararının iptal edilmesini istedi ve Firüzan Tekil'i görevden aldı. Fakat yeni hükümetin ömrü de yalnızca 30 gün sürdü, 21 Temmuz'da yeniden Demirel hükümeti göreve geldi ve federasyon yabancı transferindeki yaş sınırını kaldırdı. Böylece Ivancevic, Kajganic, Paunovic, Yasarevic dönemi başlıyordu.
Bu dönemde siyasi istikrarsızlık kadar ekonomik çalkantılar da yabancı transferi tartışmalarının önemli bir unsuruydu. 1978 yılına gelindiğinde dış borçlarını ödeyemeyeceğini ilan eden Türkiye, dönemin başbakanı Süleyman Demirel'in tabiriyle "70 sente muhtaç" duruma düşecekti. Döviz yokluğu nedeniyle 1979-1980 sezonunda yabancı transferi bir kez daha yasaklandı. Karar resmileşmeden önce, üç büyük kulübün başkanının ortak bir açıklama yaparak yasak kararının Türk futboluna zarar vereceğini savunmaları da TFF Başkanı Cemal Saltık'ın buna destek vermesi de durumu değiştirmeyecekti. Fenerbahçe'nin 22 yaşındaki Yugoslav Cevad Prekazi'yi transfer etme, Galatasaray'ın orta saha oyuncusu Yasarevic'i Türk vatandaşı yaparak oynatma girişimleri de sonuçsuz kaldı.
Bırakınız Yapsınlar, Bırakınız Geçsinler
12 Eylül 1980 darbesiyle yakın zamanda başlayan 1980-1981 sezonunda da yabancı futbolculara kapılar kapalı kaldı. Sezon biter bitmez Galatasaray ve Fenerbahçe yöneticileri yasağın kaldırılması için kulis faaliyetlerine başladılar. Ancak hem federasyon hem de darbe hükümeti yabancı transferine karşıydı. Fenerbahçe Başkanı Ali Şen, Başbakan Yardımcısı Turgut Özal'la konuyu görüştüğünü, Özal'ın "Döviz yokluğundan kahve bile ithal edemiyoruz. Ben Türk kahvesi içemezken dövizleri yabancı futbolculara harcatmam" dediğini açıkladı. Durum ümitsiz görünüyordu ama iki kulübün girişimleri kısmen sonuç verdi ve yasak kararında bir gedik açıldı: 1981-1982 sezonundan itibaren Türk soyundan yabancı futbolcular transfer edilebilecekti. Ömrü üç sezon süren bu kararın yalnızca Müslüman Yugoslav futbolcuların transferine geçit vereceği açıktı.
Kasım 1983'te yapılan seçimlerde Turgut Özal'ın ANAP'ı iktidara geldi. Özal'ın iktidara gelir gelmez yaptığı işlerden biri, yıllardır yürürlükte olan döviz kısıtlamalarını kaldırmak; yurtiçinde döviz bulundurmayı, döviz hesabı açmayı, döviz alışverişi yapmayı serbest bırakmaktı. O tarihe kadar küçük miktarda döviz bulundurmak bile suç sayılıyor, sıradan birçok insan döviz kaçakçılığı yaptığı gerekçesiyle cezalandırılıyordu. Peki, sıradan vatandaşlar bunu yaşarken kulüpler senelerdir yabancı futbolculara nasıl ödeme yapabilmişti? Görünüşe göre bu futbolculara Türk lirasıyla ödeme yapılıyordu ama herkesin bildiği üzere transferlerde yabancı para birimleri kullanılıyordu. Döviz kısıtlamalarının kalkmasıyla birlikte Maliye'nin uzun süredir futbol kulüplerinin defterlerini incelediği; Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Sarıyer, Karagümrük, Bursaspor, Kocaelispor, Adanaspor ve Antalyaspor'un yabancı futbolculara yaptığı ödemeleri defterlere yansıtmadığı, yani futbolculara senelerdir el altından dövizle ödeme yaparak döviz kaçakçılığı suçu işlediği ortaya çıktı. Ancak döviz kullanımının serbest bırakılmasıyla birlikte bu suçlamalar rafa kalktı ve kulüpler yüklü miktarda ceza ödemekten, yöneticiler hapis cezasıyla yargılanmaktan kurtuldular.
Özal'ın uyguladığı ekonomi politikalarının öncelikli hedefi, ülkenin içine düştüğü çıkmazdan kurtulup nefes alması için ihracata yönelmek ve döviz gelirlerini artırmaktı. 'İhracat patlaması' sürdürülebilir bir stratejiye dönüştürülemese de Türkiye'de döviz bollaşmıştı. Artık Türkiye, Özal'ın ifadesiyle "İstediği her şeyi ithal edebilen" bir ülke durumuna gelmiş, ithalat üzerindeki kısıtlamalar büyük oranda kalkmıştı. İthalatın serbest bırakılması konusunun futbol dünyasına sıçraması uzun sürmedi. Özal'ın politikalarını savunanlar "Rokfor peyniri ithal edebiliyorsak, neden futbolcu ithal etmeyelim?" diye soruyor, iki yıl önce yabancı futbolculara döviz harcanmasına karşı olan Özal da artık futbolda yabancı sınırlamasının tamamen kaldırılmasından söz ediyordu.
1984-1985 sezonunda, transfer edilebilecek iki yabancı futbolcu için getirilen, Türk uyruklu olma şartı kaldırıldı. Ancak kulüpler, sayının da artırılmasını istiyordu. Sayının artmasını savunanlardan spor yazarı Hıncal Uluç, kısıtlama nedeniyle yerli futbolcuların fiyatlarının yükseldiğini, daha fazla yabancı transferi yapılırsa hem ligdeki kaliteli oyuncu açığının kapanacağını hem de fiyatları artan yerli futbolculara karşı "tanzim satış" getirileceği kanısındaydı.
1980'lerin ithalat serbestliği tartışmalarında rokfor peyniriyle birlikte başrolde olan muz da, "tanzim satışçı" ekip tarafından futbola dahil edilmişti. "Eskiden muz çok pahalıydı, ithalat başlayınca piyasa muz doldu, fiyatlar ucuzladı" deniliyor, yabancı sınırlamasının kaldırılmasıyla futbolcu fiyatlarının da muz gibi ucuzlayacağı savunuluyordu. Devir, "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" devri olduğu için, "Muz ithalatı serbest bırakılınca Türkiye'de muz üretimi bitti. Aynı şey futbolda da mı olsun?" diyenlerin sesi pek duyulmuyordu.
Yabancılara Türk Vatandaşlığı
Futbol kamuoyu 1986-1987 sezonuna Yugoslav futbolcu Kovacevic tartışmalarıyla girdi. Önceki iki sezonda Beşiktaş formasını giyen Mirsad Kovacevic, Galatasaray'a transfer olmuştu. Ancak Galatasaray kadrosunda zaten iki yabancı oyuncu (Simovic ve Prekazi) vardı. Sarı-kırmızılı kulüp yöneticileri Kovacevic'i Türk vatandaşı yaparak iki yabancı kuralını aşmayı düşünüyordu. Böylece Kovacevic, jet hızıyla çıkan Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşı yapıldı, Mirsad Güneş adıyla nüfus cüzdanını aldı ve kadroya girdi. Onunla birlikte dört Yugoslav futbolcu daha, Bursasporlu Biyediç, Eskişehirsporlu Beadini, Nejat ve Yusuf da Türk vatandaşı olmuştu. Sezon sonunda Galatasaray iki yabancılı rakiplerine karşı üç yabancıyla oynayarak 14 yıl aradan sonra şampiyon oldu ve yabancı sınırlaması kuralında yeni ve önemli bir gedik açıldı. Sözgelimi 1987-1988 sezonunda da iki yabancı sınırı vardı ama Galatasaray'da beş yabancı (Simovic, Prekazi, Kovacevic, Six ve Nasır) forma giyiyordu.
.jpg)
Ligdeki bir bölümü Türk vatandaşı yapılmış yabancı futbolcu sayısının ilk kez ellinin üzerine çıktığı 1989-1990 sezonu öncesi önemli bir karar alındı ve kulüplere ikisi kadroda olmak üzere üç yabancı bulundurma hakkı tanındı. +1 kuralı çıkmadan önceki durum yabancı futbolculara büyük avantaj sağlıyordu. Kulüpler sakatlık, formsuzluk ya da başka bir sebeple oynatamadığı yabancı oyuncunun yerine ihtiyaç duyduğu bir başkasını transfer etmek istediğinde oynatmak istemediği futbolcunun sözleşmesini feshetmek, bunun için de söz konusu futbolcuyu ikna etmek zorundaydı. Futbolcu razı olmadığı sürece yeni oyuncunun transfer edilmesi mümkün değildi. Bu durum çok kez durumun istismar edilmesine yol açıyor, kulüpler sözleşmesini feshetmek istediği oyuncuya açıktan para ödemek zorunda kalıyordu. 2+1 kuralı daha sonra kulüplerin ısrarıyla 3 yabancıya çıkarıldı.
Başta Avrupa olmak üzere tüm dünya futbolunda köklü değişikliklere yol açacak Bosman Kuralları'yla birlikte, 1990'ların ortalarından itibaren Türkiye'deki yabancı futbolcu tartışmaları da başka bir eksene girecekti. Futbolu gelişmiş ülkeler örnek alınarak (daha doğrusu örnek alınıyormuş gibi yapılarak) yapılan düzenlemeler, tüm yarım yamalak Batılılaşma çabaları gibi Türkiye'ye özgü sonuçlar verdi ve Türk futbolunun kadim sorunu içinden çıkılamaz bir noktaya geldi.
*Peki 1990'dan sonra neler yaşandı? Murat Toklucu'nun yabancı sınırı tartışmasıyla alakalı yazı dizisinin ikinci ve son bölümü, Socrates'in Ekim sayısında yer alacak.
Yugoslav Futbolcu Efsaneleri
1966-1967 sezonundan sonra Türkiye'ye gelen yabancı futbolcuların ezici çoğunluğu Yugoslav'dı. Galatasaray'ın yirmi yıl boyunca transfer ettiği 12 futbolcudan 11'i, Fenerbahçe'nin 15 yabancı transferinden 12'si Yugoslav'dı. Aynı dönemde Beşiktaş kadrosuna giren forması giyen 15 yabancı arasındaysa sekiz Yugoslav bulunuyordu.
1980'lerde iş âdeta kontrolden çıktı ve Türkiye'ye Yugoslav akını başladı. Aralarından bazıları tribünlerin dolmasını sağlayıp takımlarını başarıya ulaştırsalar da çoğunluk vasat futbolcu olarak değerlendiriliyordu. Bunun sonucunda kafalarda yeteneksiz, tembel ve üçkâğıtçı, daha önce futbol oynadığı bile şüpheli, bir şekilde Türkiye'ye kapağı atıp büyük paralar kazanan bir Yugoslav futbolcu tiplemesi oluştu. Yugoslavya dağılana kadar gazetelerden mizah dergilerine, televizyon skeçlerinden gazino gösterilerine kadar her yerde bu Yugoslav futbolculardan söz edildiğini görmek mümkündü. Yugoslav futbolcularla ilgili sayısız şehir efsanesi de üretilmişti. Can Kozanoğlu, Türkçe futbol kitaplarının en güzellerinden biri olan Bu Maçı Alıcaz'da (İletişim Yayınları, 1996) bu efsanelerden yaygın olan ikisini şöyle anlatıyor:
"Sakaryaspor yöneticilerinden biri Yugoslavya'ya gitmiş, bir kahveye girmiş. Kahvede millet kâğıt oynuyormuş. Yönetici de oynayanlara bakıyormuş. Bir masada, oyunculardan biri kâğıdı elinden uçurmuş ve müthiş bir refleksle yere düşmeden yakalamış. Yönetici şaşırmış, 'Kaleci gibisin' filan demiş. Adam da 'Zaten bir ara kalecilik yaptım' diye cevap vermiş. İşte Sakaryaspor, İbrahimovic'i böyle transfer etmiş.
Yugoslavya'da futbol oynayan Sahinovic, İzmit'in Karamürsel ilçesindeki akrabalarını ziyarete gelir. Aslında amaç yalnızca ziyaret değildir, Türkiye'de bir takımın formasını giyip giyemeyeceğini de araştıracaktır. Yeşilköy'e indiğinde, 'İzmit, İzmit' diye ortalıkta dolanmaya başlar; küçük bir yanlış anlaşılma olur, kendisini İzmir uçağında buluverir. Üstelik, hedef şaşmasından haberi de yoktur. İzmir'e inince bu kez 'Karamürsel, Karamürsel' der. Taksi çağırıp bindirirler. Şoför yolcusunu Yeni Karamürsel mağazasının önüne bırakıverir. Bir gariplik olduğunu sezen Sahinovic, şaşkın etrafına bakınırken yoldan geçen bir futbolcu simsarı… Göztepe… Antrenman… Ve transfer… Göztepeli Sahinovic!"