
Mekân Hafızası
2 dk
Bir satranç masası, turuncu-mavi renklere sahip Detroit Tigers montu ve 11 yaşında bir çocuğun hediye olarak aldığı Chicago Bulls forması, bize bir şeyleri hatırlama konusunda yardımcı olabilir.
Patti Smith, M Treni‘nde W. G. Sebald’ın After Nature kitabının kenarına iliştirdiği bir nottan bahseder: “Zihninden neler geçtiğini bilmiyor olabilirim ama zihninin nasıl çalıştığını biliyorum.”
M Treni’ni okurken aynı cümleyi kendisi için kurabildiğimi fark ettim; çünkü bu, ‘mekân hafızası’nın kendini fazlasıyla hissettirdiği bir kitap. Berlin’deki Pasternak Cafe’den bahsediyor Smith; iki ay önce birkaç günlüğüne kaldığımız sokakta bulunan, sürekli önünden geçtiğimiz o küçük dükkândan. Kitapta bir su kulesi fotoğrafı var; yine Berlin’den, Smith’in kadrajından. Benim de telefonumda aynı kulenin aynı açıdan çekilmiş bir fotoğrafı duruyor. Artık buralar, -olur da bir daha gidersembana Smith’i hatırlatacak. Nasıl ki diğer birçok yer, ona diğer başka insanları hatırlatıyorsa... Kaçış yok.
Aslında bu kitap, yüklü bir hatırat sayılabilir; sayfalar ilerledikçe Sylvia Plath ile Jean Genet’nin mezarlarına, Virginia Woolf’un bastonuna, Frida Kahlo’nun yatağına ve daha fazlasına rastlıyorsunuz. Bir anlar, anılar ve objeler toplamı gibi sanki... O objelerden biri de 1972 yılında Bobby Fischer ile Boris Spassky arasındaki unutulmaz oyunda kullanılan satranç masası.
Smith, 2005 yılında bir panel için gittiği İzlanda’da masayı fotoğraflama şansı buluyor. Aynı günün akşamında, kendini Bobby Fischer’ın koruması olarak tanıtan birinden telefon alıyor. Satranç efsanesi, kendisi ile buluşmak istiyor ancak tek şartının görüşmede satranç konusunun açılmaması olduğunu söylüyor. Smith, elbette kabul ediyor. Gece yarısı, siyah, kapüşonlu bir anorakla karşısına çıkan Fischer’la bir kulübün yemek salonuna oturuyorlar. “Paranoyak komplo gevezeliklerine dönüşen bir dizi müstehcen ve nahoş ırkçı göndermeyle anında beni sınamaya koyuldu” diye anlatıyor Smith. Buna karşılık Fischer’a “Bak, boşa vakit harcıyorsun. Ben de senin kadar nahoş olabilirim ama farklı konularda” diyor. Bir noktada Fishcer, Smith’e hiç Buddy Holly şarkısı bilip bilmediğini soruyor ve devamındaki birkaç saat boyunca öylece oturup şarkı söylüyorlar. “İşte 20. yüzyılın en büyük satranç oyuncularından biri olan Bobby Fischer’la görüşmem böyleydi” diyor Smith. Fischer da günün ilk ışıklarından hemen önce kapüşonunu yeniden başına geçirip ortadan kayboluyor.
Kitaptaki objelerden bir diğeri ise kocası Fred’in Smith’e hediye ettiği turuncu-mavi renkli Detroit Tigers montu...
“Yaz gecelerinde, ben içinde sade kahve olan termosum, Fred altılı Budweiser paketiyle tekneye girer, kamarada oturur, Tigers maçlarını dinlerdik. Spor hakkında da pek bir şey bilmezdim ama Fred’in Detroit takımına bağlılığı beni temel kuralları, oyuncularımızı ve rakiplerimizi öğrenmeye mecbur kıldı. (...) Beyzbol sezonunun sonlarına doğru Fred bana Detroit Tigers’ın turuncu-mavi montunu alarak sürpriz yaptı. Sonbahar başlarıydı, hava hafif serindi. Fred koltukta uyuyakaldı, ben de montu üzerime geçirip bahçeye çıktım. (...) Yeni montumun fermuarını çekerken en iyi takıma kabul mektubu alan genç bir atletin yaşadığı tatmini hissettim. Uzun süredir şampiyon olamayan Chicago Cubs’a arka arkaya 32 oyun kazandıran ve bir anda yıldızı parlayan genç bir atıcı olduğumu hayal ettim.”
Ben de üstteki satırları okurken, 11 yaşına girdiğimde hediye edilen Chicago Bulls formamı ve formayı sırtıma geçirdikten sonra beni beklediğini umduğum muhteşem basketbol kariyerimi hayal ettim.
Her hayal gerçekleşmiyor belki ama hatırlattıklarınız için sonsuz teşekkürler Bayan Smith.