Özel Duygular

25 dk

A Milli Kadın Voleybol Takımı, ikinci kez sporun en büyük sahnesinde olacak. Bu gururun ardında kan, ter, gözyaşı ve haddinden uzun bir bekleyiş var.

Türkiye'nin istikrarlı şekilde başarı ürettiği spor branşları listesinde çıkılan gezinti muhtemelen pek de uzun sürmeyecektir. Kadın voleybolu, bu az elemanlı kümedeki müstesna sporlardan bir tanesi olarak, kulüp ve milli takım düzeyinde senelerdir göğsümüzü kabartmaya devam ediyor. 2012 Londra'da Türk voleybolunun altın jenerasyonlarından biriyle olimpiyat oyunlarına uzanan 'Filenin Sultanları', bu kez yepyeni bir çekirdek ama bilindik hırs ve inançlarıyla 2020 Tokyo'da olacak. 2019 Avrupa Şampiyonası'nda final heyecanı yaşayan, geçtiğimiz yılın ocak ayındaki olimpiyat elemelerinde gövde gösterisi yapan oyuncu grubunun sıradaki hedefi 2021 yazını unutulmaz kılmak. Oyunlar öncesi hem kamp yapmak hem de Voleybol Milletler Ligi'nde mücadele etmek için Rimini'de bulunan takımımızın tamamıyla buluştuk; bol gülüşmeli, hafıza tazelemeli ve geleceğe umutla bakan bir sohbete imza attık. Söz artık filenin öteki tarafında...

Bir süredir kampta, aynı otelde berabersiniz...

Eda Erdem Dündar: Bugün 31'inci gün.

Hande Baladın: 32 değil mi?

Eda Erdem Dündar: 32'ymiş, pardon.

Galiba duvara çentik atılıyor...

Eda Erdem Dündar: Şahsen benim odamda var, her güne bir 'x' atıyorum.

O zaman şöyle başlayalım; birbirinizden bıktınız mı yoksa bir kenetlenme mi oldu? Ne dersin kaptan?

Eda Erdem Dündar: Ya bu dışarıyla temasımızın olmadığı fanus sistemi çok zorlayıcı. 25'inci günden sonra, özellikle bende bir can sıkıntısı başlamadı dersem yalan olur. Öyle bir sıkılma geldi ama yani kızlardan yana hiç sorunum yok, hepsini çok seviyorum.

Var mı anlatabileceğiniz kamp anektodları?

Eda Erdem Dündar: Okulu kırdığımızı mı anlatalım yani şimdi?

Okulu mu kırdınız?

Eda Erdem Dündar: Burada otel dışına çıkmak yasak. Bir buçuk saatlik bir plaj süremiz var her gün. Geldiğimizde sevindik tabii, "Oh İtalya'dayız, haydi gidip dondurma yiyelim" dedik. Kızları da tembihledik 'Türkiye' yazılı bir şey giymesinler diye ama birkaç arkadaşımız sağ olsunlar giymişler.

Hande Baladın: Sahile giderken dondurma almak istemiştik sadece ama yakalandık.

Eda Erdem Dündar: Fotoğraflarımızı çekip antrenörlerin olduğu WhatsApp grubuna atmaz mı birisi... Hemen uyarılar geldi, acil bir toplantı yaptık teknik ekiple. İlk günden kampa imzamızı attık anlayacağınız.

Simge Aköz: Az kalsın İtalya'ya sığınma hakkı istiyorduk.

Eda Erdem Dündar: Mesela Kübra arkadaşımız da kafe işletiyor, Kurtuluş Kafe…

Kübra Akman: 4 ve 8 numaralı odalarda kafemiz, herkesi beklerim.

Ocak 2020'deki olimpiyat elemesi sonrasında takımın havası son derece yerindeydi. Hatta öyle iyiydi ki Meryem (Boz) bize, "Olimpiyat keşke şu an olsaydı da oynasaydık" demişti. Sonra araya pandemi girdi, dünya bambaşka bir yer oldu ve 2020 Tokyo bir sene ertelendi. Bu durum sizde nasıl bir zihinsel etki bıraktı?

Meryem Boz: Çok sıkı bir eleme turnuvasından sonra tabii hemen olimpiyat oynamayı isterdik. Maalesef araya talihsiz pandemi süreci girdi ve tıpkı tüm insanlık gibi bizim için de kolay olmadı. Tam bir buçuk yıldır beraber değiliz. Birbirimizi tekrar tanımaya çalışıyoruz, birbirimize alışmaya çalışıyoruz. Baktığınız zaman birlikte oynamamak için az bir süre değil bu ve hatırlayınca tekrar üzüldüm. Neyse ki arkadaşlık noktasında hâlâ bıraktığımız yerdeyiz. Gerçi şimdi de sokağın karşısındaki markete bile gidemiyoruz, bahsettiğin plaja toplasan iki kere gitmişizdir. Allah'tan balkonumuz var da oraya çıkabiliyoruz…

Simge Aköz: Sevdiğimiz işi yapıyoruz, çoğu zaman dünyayı gezip yeni yerler görüyoruz ama işin bir de emek boyutu var. Çoğumuz Covid '19 geçirdik, karantina sürecine girip tekrar başladık. Hâlâ dört duvar arasındayız, her gün aynı yemeği yiyoruz, dışarı adım atamıyoruz ki bu pek kolay değil. Ama gönül rızasıyla burada bulunuyoruz, önümüzde olimpiyat oyunları ve Avrupa şampiyonası gibi çok önemli turnuvalar var. Milletimiz için bir şey yapıyoruz, kadınlarımızı temsil ediyoruz. Bu nedenle bulunduğumuz noktadan çok mutluyuz.

"Milletimiz için bir şey yapıyoruz, kadınlarımızı temsil ediyoruz. Bu nedenle bulunduğumuz noktadan çok mutluyuz."

"Milletimiz için bir şey yapıyoruz, kadınlarımızı temsil ediyoruz. Bu nedenle bulunduğumuz noktadan çok mutluyuz."

Pandemi döneminde daha yüksek sesle konuşulan şeylerden biri de sporcuların mental sağlığı oldu. Sizin bu hususta aldığınız özel bir destek var mı?

Hande Baladın: Yeni aldık desteğimizi...

Eda Erdem Dündar: Seren Ablamız (Akıncı Özdurulmuş) var zaten, psikolog. O buraya gelemedi ama telefondan veya internetten sürekli konuşuyoruz. Bence bu noktaya kadar iyi geldik çünkü kamp zorlayıcı. İlk 15 gün "Ya iyiymiş. Odalar, deniz manzarası, sahil, şu bu" diyorduk ama herkes normal hayata dönmüş. Biz otobüse geçiyoruz; biri gidiyor, orada pizzasını yiyor, biri kahvesini içiyor. Bunlara arada sinir oluyoruz ama idare ediyoruz. Şu ana kadar çok iyi geldik, umarım burayı da bize yakışır şekilde bitiririz.

Kampla birlikte devam eden Voleybol Milletler Ligi (VNL) maçlarını oynamak nasıl hissettiriyor?

Hande Baladın: Evet, uzun süredir beraber olamadık ama bu etkinlik, performansımızı geri kazanabilmek ve birbirimize tekrar alışabilmek adına ciddi şans oldu. Buraya aslında kendimizi geliştirmek, olabildiğince maç kazanmak için geldik. 2018'de ve 2019'da da VNL Final Four'una kalmıştık. Yine aynı başarıyı yakaladık.

Peki takımda nasıl bir hiyerarşi var? Biraz da gençlerden dinlesek mesela…

Eda Erdem Dündar: Bence de gençler anlatsınlar. Ne düşünüyorlar?

Ebrar Karakurt: Muhakkak ki büyüklerimize karşı hareketlerimize, davranışlarımıza dikkat ediyoruz. Olabildiğince saygılı olmaya çalışıyoruz. (Gülüyorlar.) Onlar bize çok yardımcı oluyorlar, biz de onların dediklerini iki etmemeye çalışıyoruz. Bence aramızdaki uyum gayet iyi. Şöyle oluyor genelde, hâkim olmadığımız herhangi bir konuda zaten direkt Eda Abla'ya danışıyoruz. Ben her konuda danışıyorum ona; otelle ilgili, kendimle ilgili... Merve Abla ve Simge Abla da aynı şekilde çok yardımcı oluyor. Saçımı bile boyadılar yani siz düşünün.

Eda Erdem Dündar: Bunu bence takım içindeki kuaförümüz Aslı anlatsın…

Aslı Kalaç: İlk geldiğimiz gündü. "Yaparız" dedim ama ilk defa yapacağım aslında. Neye güvenerek öyle bir cevap verdim, bilmiyorum. Boyayı karıştırmak için kap yok, boya fırçası yok. Elimle yapmam lazım. O yüzden lastik eldiven aldık, bayağı bir işlem uyguladık. Önce saçın rengini açtık, sonra bir süre bekledik ve daha sonra pembeye boyadık. Zaten Hande de yardım etti. Odada gerçekten kuaför salonu gibi bir ortam vardı. Saç yıkama bölümü olur ya, lavaboyu o şekilde kullandık. Müthiş bir şey çıktı ortaya. İki gün kadar herkesten çekimser cevaplar aldıysak da boya akmaya başladıkça herkes çok beğendi.

Ebrar Karakurt, Cansu Özbay ve Simge Aköz

Ebrar Karakurt, Cansu Özbay ve Simge Aköz

Eda Erdem Dündar: Böyle bir ortam yani. Bakın, mesela ilk defa A Milli Takım'a katılan İlkin arkadaşımız var burada.

İlkin Aydın: Burada olduğum için tabii çok mutlu ve gururluyum. Hem sizlere karşı sahada süre alabilme şansı bulduğum hem de sizlerle oynayabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Bu kadar.

Simge Aköz: Sanki devamı gelecekmiş gibi konuşuyordu, öyle değil mi?

Az önce zor şartlardan bahsetmiştik ki Tokyo 2020'nin de normların dışında bir olimpiyat olacağı şüphesiz. Yine fanusta kalıp maçları seyircisiz ya da kısıtlı seyirciyle oynama ihtimali, bilhassa da 2012'de Londra'ya giden Eda ve Naz hariç ilk kez olimpiyat görecek olanlarınızda ekstra bir burukluk yaratıyor olsa gerek.

Hande Baladın: Ne hayaller kurmuştuk bir bilseniz…

Naz Aydemir Akyol: 2012 Londra bizim için çok keyifliydi ya. Olimpiyat köyünden dışarı çıktığımız anda rozet değişimi için bekleyen insanlar vardı. Tabii tecrübesiz gitmiştik, orada rozet değiştirileceğini bize kimse söylememişti. Birileriyle rozet değiştirebilmek için komiteden rozet dileniyorduk. Şimdi ise bir fanusun içinde kalacağız, pek bir yere çıkma şansımız olmayacak.

2012 Londra'ya giden A Milli Kadın Voleybol Takımı.

2012 Londra'ya giden A Milli Kadın Voleybol Takımı.

Eda Erdem Dündar: Açılış seremonisi olsun, olimpiyat köyü olsun, oynayacağınız maçın seyircide yarattığı coşku olsun; çok farklı şeyler bunlar, çok farklı duygular. Şimdi hepimizin kafasında "Nasıl olacak?" diye bir soru işareti var.

Naz Aydemir Akyol: Hepimiz neredeyse bir yıldır seyircisiz oynuyoruz. Filenin karşısında çıt çıksa duyuyorsun, kalbinin sesini yanındaki insan duyuyor. Küçük bir sahadayız, sürekli müzik çalıyor. Seyircinin yokluğunu hissettirmemek için çalışıyorlar ama yine de seyirci motivasyon açısından çok önemli bir unsur. Bizim takım da seyirciyle coşan bir takım, o yüzden yüzde elli de olsa seyircinin olması hepimiz için büyük bir mutluluk diye düşünüyorum.

Eda Erdem Dündar: Bugün yine Twitter'da gördüm. Olimpiyat Komitesi, "Japonya'da belki yüzde elli kapasite ya da en fazla 10 bin kişi olacak" gibi bir şey söylemiş. O da sadece kendi vatandaşları için.

Tabii Japonlar hem voleybolu hem de Türkleri çok seviyorlar. Belki tribünleri onlar doldurur...

Eda Erdem Dündar: Biz ona bile razıyız. Yeter ki olimpiyat köyüne adımımızı atalım ve başlangıç çizgisini görelim. Sonrasına bakacağız artık.

Sizinle özel olarak iletişim kurup şartların nasıl olacağından, neye hazırlanmanız gerektiğinden bahsettiler mi hiç?

Eda Erdem Dündar: Valla sürekli bir spekülasyon hali var. Bizim Olimpiyat Komitesi'nden de Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nden de birileriyle konuştuğumuz her gün bir şeyler değişiyor. Çoğunlukla onlar da bilmiyor ne yapacaklarını. Biz de gidince göreceğiz ama muhtemelen aşıyı zorunlu tutacaklar. Tutmak zorundalar zaten. Burada herkes birinci dozu oldu, dönünce ikincileri olacağız. O konuda bir sıkıntı olacağını zannetmiyorum ama yine de kafalarda soru işaretleri var. Hiçbir şey net değil. Mesela olimpiyat köyünde bizim teknik kadrodan kaç kişi kalabilecek, onu bile bilmiyoruz şu an.

Daha önce Hollanda'yla olimpiyatı tecrübe etmiş ve kulüp düzeyinde sayısız başarı kazanmış bir başantrenör olarak Giovanni Guidetti'nin varlığı size nasıl bir özgüven aşılıyor?

Eda Erdem Dündar: Giovanni'yle dört senedir çalışıyorum. Açıkçası bana kattıkları çok fazla. Bence Gio, her oyuncunun neyi en iyi şekilde yapabileceğini görüp bunu ortaya çıkarmaya çalışan bir antrenör. Mesela örnek veriyorum; servisim mi çok iyi? "Tamam, bu oyuncunun servisi çok iyi. Buna yöneleceğim ve bunu kullanacağım" der. Kendi kafasında herkese bir rol biçip kalıba koyuyor ve takımını ortaya çıkarıyor. İletişimi çok iyi. Ara ara bizi çok yoruyor, sinirlendiriyor, zorluyor. Ben şahsen sadece milli takımda çalıştığım için mutluyum ama kulüpte çalışan arkadaşlarımı bilemiyorum. (Gülüyorlar.) Şaka bir yana, bana kattıkları çok fazla. Onunla çalıştığım için kendimi şanslı hissediyorum.

Simge Aköz: Hepimiz öyle hissediyoruz.

Aranızda onunla kulüp takımında çalışanlar da var, milli takımda ilk kez tanışanlar da…

Eda Erdem Dündar: Kübra dokuz senedir çalışıyor işte, anlatsın...

Kübra Akman: Kampa gelmeden önce milli takımla alakalı konuşurken bana, "Zaten orası çok kolay olacak, günde bir buçuk saat rahat antrenman yapacağız" demişti. En son antrenmanda üç saati doldurmuşuz. Dışarıdaki adamlara "On dakika daha verseniz ne olacak?" diye bağırıyordu.

Hande Baladın: Bir de güvenlik bizi salondan çıkarmak için uyarmaya geliyor. O da saatin hiç farkında değilmişiz gibi "Aaa! Kızlar geç kalmışız. Hadi çıkalım" diyor.

Simge Aköz: Herhangi bir haksızlığa uğradığınızı düşündüğünüz noktada gidip konuşabilirsiniz ve size hak verir. Kendinizi anlattığınızda sizden özür dilemesini de biliyor.

Ebrar Karakurt: Bir toplantıda üst bacağıma masaj yapıyordum, "Ağrın mı var Ebrar?" diye sormuştu. Ben de "Fitness ağrısı ama çok önemli değil, akşam halledebileceğim bir ağrı" dedim. Ertesi gün antrenmana geldiğimde kalbim ağrımaya başladı ve ben o antrenmanı yapamadım. Giovanni de üst bacağımdaki sorunun dün tedavi olmadığım için devam ettiğini ve sorumsuzluk yaptığımı düşündü. Daha sonrasında takımla konuşma yaptı; "Ebrar gibi yaparsanız böyle olur, bunu yapmamalısınız" gibi şeyler dedi ama ne benden ne de fizyoterapistimizden açıklama dinlemişti. Sonrasında onunla konuştuğumda "Olay öyle olmadı, yanılıyorsun" dediğimde gelip tüm takım önünde benden özür diledi.

Eda Erdem Dündar: Gerekirse boş gününde Giovanni'yle plajda beraber bir şeyler içip muhabbet de edebiliyorsun, yeri geldiğinde tartışabiliyorsun. Çok açık bir antrenör.

"Giovanni Guidetti herkesten yüzde yüz performans almasını bilen, akıllı bir antrenör." -Eda Erdem Dündar

"Giovanni Guidetti herkesten yüzde yüz performans almasını bilen, akıllı bir antrenör." -Eda Erdem Dündar

Kübra Akman: En son toplantı yaptığımızda bire bir konuşmaya gittim. "Ee Giovanni? Hayat nasıl gidiyor? Alison'u, Bahar Abla'yı özlemişsindir" şeklindeydi konuştuklarımız.

Eda Erdem Dündar: Kısacası bizi bir seviyeden alıp başka bir seviyeye taşıdı. Antrenörlüğüne, saha içi becerilerine zaten bir laf yok ama bunun yanında oyuncuyu motive etmesi, sinirlendirmesi gerektiğinde de çok iyi iş çıkarıyor. Herkesten yüzde yüz performans almasını bilen, akıllı bir antrenör. Hiç unutmuyorum, elemelerdeki Hırvatistan maçında bize "Siz mi olimpiyata gideceksiniz? Siz bu oyunla anca Marmara Olimpiyatı'na gidersiniz. Sizden hiçbir şey olmaz" demişti. Sonra biz hemen toparladık tabii.

Olimpiyat elemelerini geçmek gibi voleyboldaki en zorlu hedeflerden birine ulaşmak nasıl hissettirmişti? Özellikle de akıl almaz bir Polonya maçı var...

Zehra Güneş: 3-2 kazandığımız Polonya maçı hayatıma bir on sene daha katmıştır herhalde. O sahada olanları, mola ânını ve yaşadığımız duygu değişimini şu an dahi hissedebiliyorum.

Naz Aydemir Akyol: Sayılar sonrası ortaya geldiğimizde taş gibiydik. O sırada Eda, bize nefes almayı hatırlatıyordu. Hatta sayı aralarında unuttuğu zaman "Eda, nefes de" diye totem yapmaya çalışıyordum. Kendi kafamda 'nefes' kelimesi totem olarak kalmıştı.

Tuğba Şenoğlu: Biz de o kritik sayılar oynanırken kenarda totemler yapıyorduk. Herhalde sahada olsam o heyecanı kaldıramazdım ama kaldıranları da çok tebrik ediyorum.

Meliha İsmailoğlu: Dördüncü sette skor 23-23'tü molaya gidildiğinde. Maçı alabilecek miyiz, alamayacak mıyız? Çok stresli bir durum söz konusu. Psikologumuz Seren Abla bize gülümsemenin öneminden, moral yükseltici gücünden hep bahseder. "Sahada altı kişi var. Bir kişi bile üzülürse ayna gibi sahadaki herkesi etkiler" der. Bir keresinde tahtaya İngilizce 'Me' (Ben) yazıp bunu aynadan tersine çevirmemizi ve 'We' (Biz) olmasını istemişti hatta. O molada Giovanni de "Gülümsemeyi unutmayın" dedi ve herkes tebessüm ederek sahaya girdi.

Cansu Özbay: Neredeyse tüm duyguları hissettiğimiz bir maçtı. 2-1 gerideyken dördüncü sette kaç tane maç sayısı kurtardık ya? Bir görüntü var aklımda: Onlar avantaj topu aldı, Malwina Smarzek'e top atıldı ama öyle bir defans yaptık ki… Ardından Simge Abla'yla sevinirken Giovanni'nin elindekiler fırladı gitti.

Eda Erdem Dündar: Simge de fırladı galiba o an…

"Simge de fırladı galiba o an…" -Eda Erdem Dündar

"Simge de fırladı galiba o an…" -Eda Erdem Dündar

Simge Aköz: Dördüncü setin sonlarındaydı, artık başa baş gidiyor maç; Hande'yle beraber arkadayız. "O top düşmeyecek!" diyoruz birbirimize resmen.

Hande Baladın: Tie-break'e başlamadan önce bağırarak, "Allahım çok değişik duygular hissediyorum, iyi ki voleybol oynuyorum, seni çok seviyorum" diye ortalıkta dolanıyordum.

Simge Aköz: Ben de o sırada "Tamam Hande. Biz bir set daha sakin olalım" diyordum ona.

Hande Baladın: "Abartma, gaza gelme" falan diyor bana ama beynimiz çalışmıyordu herhalde, hatırlamıyorum yani. Sayı aldıktan ve kaybettikten sonra, özellikle kritik yerlerde ortaya geldiğimizde hepimizin gözünün içinden ateş çıkıyordu. İnandığımız o kadar belliydi ki ve bu durumu birbirimize o kadar hissettiriyorduk ki o enerjiyle zaten büyük bir iş başardık.

Zehra Güneş: Hande yanıma gelip "Ben birazdan ağlayacağım galiba" demişti. En son maç bittiğinde sahada ağlamayan tek kişi bile yoktu.

Şeyma Ercan: Ben normalde maçlardan sonra setin kaç kaç bittiğini, ne yaptığımızı filan hatırlamam hiç. Daha sonrasında o maçı tekrar izlediğimde şaşırdım yani. "Buradan mı döndük gerçekten? Helal olsun bize" dedim.

Simge Aköz: Hay Allahım… Gerçekten hissettirdikleri çok güzeldi. Bence özellikle Polonya maçının hepimizin hayatında özel bir yeri olacak.

Final maçı Almanya'ya karşıydı ama yarı finaldeki Polonya karşılaşması sizde daha çok iz bırakmış belli ki...

Simge Aköz: Polonya maçı çok geç bitti. Odaya geldiğimizde saat 02.00'ydi. Hande benim oda arkadaşım, henüz yatmamıştık. Saat 09.30-10.00 gibi idmanımız vardı. 02.00'de yatıp sabah idmanına kalkmak gerçekten çok yorucu bir durum. Üstüne üstlük final maçı da oynayacaksınız ama o sabah bile takımın enerjisi harikaydı. Gelişi belliydi Almanya galibiyetinin.

Cansu Özbay: Polonya'ya karşı çok zor bir yerden döndük. Zaten o maçtan sonra Almanya'yı yeneceğimizden emindik çünkü takımda başka bir atmosfer vardı. Hepimizin kariyerinde, özellikle gençler için inanılmaz bir deneyim olduğunu düşünüyorum. Birlikte neler yapabileceğimizi göstermiş olduk.

"Polonya maçı zaten bahsettiğim duyguların zirvesiydi. Üstüne Almanya maçı vardı. Alır mıyız, almaz mıyız konusu soru işareti bile değildi." -Meliha İsmailoğlu

"Polonya maçı zaten bahsettiğim duyguların zirvesiydi. Üstüne Almanya maçı vardı. Alır mıyız, almaz mıyız konusu soru işareti bile değildi." -Meliha İsmailoğlu

Meliha İsmailoğlu: Eleme turnuvasındaki ilk maçımızı da Almanya'ya karşı kaybetmiştik. Bizim için kötü bir başlangıç gibiydi ama sanki o mağlubiyet bizi daha çok hırslandırdı. Polonya maçı zaten bahsettiğim duyguların zirvesiydi. Üstüne Almanya maçı vardı. Alır mıyız, almaz mıyız konusu soru işareti bile değildi. Tabii ki maçı alacaktık.

Zehra Güneş: Almanya maçını kazandığımızda ben hâlâ olimpiyata gidebilmenin şokunu yaşıyordum. Eda Abla, "Şu an kimse farkında değil ama oraya gittiğinizde bunun ne demek olduğunu anlayacaksınız" demişti. Gidince bunun tadına daha çok varacağımızı düşünüyoruz ama bunları hissetmek bile Tokyo'daki duyguların ne denli özel olacağının göstergesi.

Geçmişte Socrates için Eda ve Meryem ile 2020 Tokyo üzerine sohbet ettiğimizde gruptan çıkma hedefleri üzerine konuşmuştuk. Olimpiyatta bunu yapmak kolay değil ama siz nasıl bir hedefle hazırlanıyorsunuz?

Naz Aydemir Akyol: Kafamızı yastığa koyduğumuzda aklımızda olan tek şey olimpiyat madalyası. Bence her sporcunun hayali budur ama bu takım gün gün ve maç maç düşündüğü zaman iyi performans gösteriyor. Sonu düşündüğü zaman değil. O yüzden maça çıktığımızda rakip zor da olsa o gün elimizden geleni ardımıza koymadan tüm gücümüzle mücadele edeceğiz. Zaten olimpiyatta kolay rakip yok. Hedefimiz gruptan çıkmak tabii ama üstümüzdeki bayrağın, formanın hakkını vererek mücadele ettiğimizde hayallerimize ulaşmamamız için sebep olmadığını düşünüyorum. Ama dediğim gibi, öncelikli olarak maç maç gitmek çok önemli.

2012 Londra'nın genç oyuncuları Naz ve Eda şimdininin tecrübeli isimleri, takım ablaları olmuş durumda. Son olarak, bu nesilden nesile deneyim aktarımı görevinden de biraz bahsetme şansınız var mı?

Eda Erdem Dündar: Ben büyüklerimden aldığımı önce kendim uygulayıp ardından takım arkadaşlarıma aktarmaya çalışıyorum. Bizden sonraki kızlar da bunu aynı şekilde devam ettirecek. Voleybol jenerasyon olarak da değişiyor, kendini geliştiriyor ve biz buna uyum sağlamaya çalışıyoruz. Bence bu aktarımı güzel yapıyoruz ve bunun yanında çok güzel geri dönüşler alıyoruz. İnsanların gelip sahadaki hırsımızdan, azmimizden bahsetmeleri, "Ekran başındaki enerjimizin size geçtiğini hissediyoruz", "Sizin başarılarınızla gurur duyuyoruz", "Oğlum ya da kızım voleybolcu olmak istiyor" gibi geri dönüşler almak ilham verici. Çok maç yapıyoruz, zorlu şartlar altında çalışıyoruz ama bunun altında yatan sebep, hepimizin voleybola duyduğu tutku.

Sizler gibi başarılı sporcuların, Türkiye'de kadın olmak açısından da farklı bir temsiliyeti olduğunu düşünüyor musunuz?

Simge Aköz: Avrupa şampiyonası oynadığımız dönem, maalesef çok sık kadın cinayetleri yaşanıyordu. Tabii oldukça buruk duygular hissediyorduk. Başardıklarımızla bir yandan kadınlara fırsat verildiğinde neler yapabileceklerinin bir temsili gibiyiz. Eğer o kadınlara böyle imkânlar tanınsa belki bu olaylar yaşanmazdı. Muhakkak ki geneli toplumsal eğitimle alakalı bir konu ama ayaklarının üstünde duran kadınlar olarak güzel bir profil oluşturduğumuzu, güzel şeyleri temsil ettiğimizi düşünüyorum. Bu yüzden de toplumsal anlamda bir sorumluluğumuz olduğu hissindeyim.

Socrates Dergi