Pembe Dizi

8 dk

Chris Froome'un kazası bir anda Fransa Bisiklet Turu'nu sonsuz bir ihtimaller denizine çevirdi. Son yılların en tahmin edilemez yarışını İngiliz gazeteci Ed Pickering'e sorduk.

Getty Images

Hayaller ve anılar. Ed Pickering, seksenlerin sonunda âşık olduğu bisikleti bu sözcükler etrafında anlatmayı seven yazarlardan biri. Le Tour, 2019'da açık bir yarışa dönüşmüşken de senaryolar üzerinde düşünmeye değer. Sözü şimdi ona bırakalım.

Parkuru iki ay önce detaylı şekilde incelediğimde seçilen yolların Chris Froome ve Team Ineos'a uygun olduğunu görmüştüm. Eğer Froome sakatlanmasaydı -Geraint ve Egan Bernal de yardımcı rolde olsalardı- Team Ineos yarışı kontrol edebilirdi. Üstelik ikinci gün bir de takım zamana karşı etabı varken... Ancak Froome ve Tom Dumoulin'e olanlar, en son Thomas'ın kazası derken işler değişti. Elbette Froome'un kazası korkunç bir haber ancak koşullar, bu sene yarışın daha açık olmasına yol açtı.

Team Ineos'un bildiği şekilde yarışması için bir şart var. Eğer Bernal rüzgâra karşı koyabilirse... Genç Kolombiyalı yüksek rakımlı yokuşlara aşina. Sorunu, büyük tur deneyimsizliği. Eğer formda olursa Ineos alıştığı ve sevdiği gibi yarışı baştan kontrol edebilir. Geraint Thomas, geçen yıl harika bir sezon geçirdikten sonra Le Tour'u kazanmıştı. Daha şimdiden bu sezonun kendisi için iyi geçmediğini gördük. Son şampiyon olarak kış aylarını daha çok sarı mayonun keyfini çıkararak geçirdi. Üstüne üstlük bir de İsviçre Turu'nda kaza yaptı.

Egan Bernal

Egan Bernal

Kâğıt üstünde Team Ineos'a karşı durabilecek üç takım var. Astana ve AG2R'in liderlerini ilginç buluyorum. AG2R lideri Romain Bardet, basmakalıp bir bisikletçi değil. Etkileyici, düşünceli ve esrarengiz... Ancak arkasındaki kuvvetli takıma rağmen bir yandan da kırılgan. Oliver Naesen, tuzaklı yollarda takım arkadaşına yardım edebilecek harika bir isim. Bardet'nin Naesen'e yüzde yüz güvendiğini ve onun tekerlerini takip ettiğini görebilirsiniz. Sadece yüksek dağlarda değil orta ölçekli dağlık etaplarda da sorun yaratabilirler Ineos'a... Astana, muhteşem bir yıl geçiriyor. Onların zayıf noktası ise kariyerinin en iyi sezonunu geçiren Jakob Fuglsang'ın Froome seviyesinde bir büyük tur lideri olmaması. Hatta Bardet de değil. Fuglsang, bugüne dek süreklilik ortaya koyamadı. Geçen gün eski takım arkadaşı Jens Voigt ile konuşuyordum. Şöyle dedi: "Fuglsang en sevdiğim insanlardan biri ancak o da Porte gibi. Hep üçüncü haftada fiziksel ya da mental bir sıkıntı yaşadı." Ama 2019 model Fuglsang öncekilere benzemiyor. Criterium du Dauphine'yi de kazandı ve formda...

Movistar, ilginç bir kadroya sahip. Nairo Quintana, 2013'te yirmili yaşlarının başındayken Fransa Turu'nda ikinci olduğunda bu yarışı üç ya da dört kez kazanabileceğini düşünmüştüm. O formunun üstüne koyup ilerlemedi. 'Ya şimdi ya da hiç' sözü onun durumunu açıklıyor. Her zaman bir yerde eksik kaldı. Taktiksel ya da fiziksel olarak turu kazanacak seviyede olmadı. 2015'te ikinci olduğu Hollanda'daki rüzgârlı etap bunun bir örneğiydi. Şanssızlık da diyebilirsiniz ama bence iyi hazırlanmamak da bunun bir açıklaması olabilir. Sadece büyük yokuşlarla Fransa Turu kazanılamıyor. Yine de Giro ve La Vuelta kazanarak şimdiden çok iyi bir kariyere imza attığını söyleyebiliriz. Üstelik Le Tour'da üç kez podyuma çıktı. Ancak tavanına o kadar erken ulaştı ki nerede gelişim gösterebilir, emin değilim.

Quintana'nın bir şansı şu: Takım arkadaşı Mikel Landa kendisi için sürmeyi istediği kadar lideri için de sürmeyi isteyen bir yapıda. Landa, bir başkasına yardım ederken hep yarışı sağlam şekilde bitiriyor. Team Ineos'un eski yöneticisi Rod Ellingworth ile konuştuğumda önceki yıllarda hep Landa'dan çekindiklerini belirtmişti. Tırmanışlarda öylesine doğal ve akıcı ki... Ancak biraz kendisi için biraz da başkası için tırmandığında yarıştan uzaklaşıyor. Bu seyirci açısından iyi çünkü tahmin edilmesi güç bir pembe dizi atmosferi yaratıyor. Diğer yandan bu kadar kuvvetli gözüken bir takımın potansiyeline ulaşamaması hakkında düşünülmesi gereken şeyler var. Giro'da yeni direktörlerden Max Sciandri'nin olumlu etkisini gördük.

Heyecan verici bir nesil geliyor. Movistar'daki Enric Mas'ın henüz sarı mayo şansı olmayabilir. Yine de çok özel bir yetenek. Emanuel Buchmann da ilgi çekici. Takımı BORA-Hansgrohe, Peter Sagan'a sahip ancak Sagan oldukça bağımsız biri ve her etapta yedi bisikletçinin ona yol göstermesine ihtiyacı yok. O yüzden Patrick Konrad ile beraber Buchmann yüksek dağlarda tam yetki alacaktır. Yeni nesilden söz etmişken aynı yere geleceğim. Bernal'ın en son İsviçre Turu'nu sorunlara rağmen kazanması ne kadar iyi durumda olduğunu gösteriyor. Komple bir büyük tur adayı. Luke Rowe ile çapraz rüzgârlı etaplarda çok iyi bir bağ kurdu. Güçlü olursa ilk beş, belki de ilk üç yapabilir. Kazanabilir de... Bu sezonun diğer yıldızlarına yani Wout van Aert ve Matheu van der Poel'a gelirsek... Bana Sagan'ın 2012'deki çıkışını anımsattılar. Artık genç bisikletçiler tavanlarına daha erken ulaşıyorlar. Hâlbuki 23 yaş altındaki bisikletçiler için eskiden bunu yapmak daha zordu. Bernal'in favoriler arasında sayılması da değişimin kanıtlarından biri.

Pinot ve Bardet, Fransa adına sarı mayoya talip olacaklar. Yakın zamana kadar Bardet'nin Fransa Turu'nu kazanacak isim olduğunu düşünüyordum. İkisi de 2012-2013 civarlarında ortaya çıktı ve o zamanlar Bardet daha potansiyelli gözüküyordu. Ama son dönemde baskıyla başa çıkmakta zorlandı. Fransa Turu'nda başarılı olmak istiyorsanız baskıdan kaçamazsınız ya da saklanamazsınız. Pinot, baskıyla başa çıkma konusunda ilerleme kaydetti. Arada gidip Giro'da yarışmasının bunda rolü olabilir. Zaman içerisinde güvenini pekiştirecek başarılar kazandı. Bir şeylerin kötü gitmesini bekleyen, baskı altında ezileceği düşüncesini veren görüntüsünden uzaklaştı. Bardet ise bugünlerde Pinot'dan daha kırılgan görünüyor. Zira Pinot bir etap alsa da insanlar ona bir şey demeyecekler. Ama Bardet büyük resimde gözükmezse kötü bir Le Tour geçirmiş sayılacak. Parkura bakarsak, Pinot ilk hafta dağ etaplarının yapılacağı bölgeden çıkmış bir yetenek. La Planche des Belles Filles harika bir tırmanış ve Pinot orada nasıl sürmesi gerektiğini biliyor. Eğer iddialı olmak istiyorsa bu kısımda kazanacağı özgüven çok önemli.

Sprinterlere bakarsak, artık Cavendish-Greipel neslinin etkin olmasını beklemiyorum. Dylan Groenewegen ve Elia Viviani öne çıkıyor. Groenewegen gitgide daha agresif, daha hızlı bir kimliğe büründü. Özgüven, bir sprinter için en büyük güç. Deneyim de kazandı ve iki yıldır Fransa Turu'nda etaplar kazanıyor. Viviani ise daha önce bir kez Fransa Turu'nda yer almıştı. Dünyanın en iyi sprinterleri arasında sayılmaya başladığı dönemden bu yana Le Tour'da hiç mücadele etmedi. Düşününce, Sagan'ı yeşil mayoda yenebilecek birini göremiyorum. Çünkü sprintleri kazanmasa bile iyi puanlar topluyor. Birçok sprinterin üstesinden gelemeyeceği tırmanışları başarıyla tamamlıyor.

Julian Alaphilippe, 'Dağların Kralı' olmaya aday. Geçen yıl iki etap kazanıp bu unvanı almıştı. Zaten polka dot mayoyu sadece iki ya da üç bisikletçi amaçlıyor. Bazen de yarışın ortasında kendini bu mayoyu kazanmaya aday bulanlar oluyor. Bu yıl Vincenzo Nibali bazı işaretler verdi. Onun gibi yarışçı ruhlu birine iyi gelebilir bu mayonun peşinde koşmak. Ama Alaphilippe favori. Zaten ona da yakışıyor. Görkemli.

Tahmin yapmam gerekirse, sağlıklı bir Geraint Thomas'ı yukarılarda görüyorum. Pinot'yu da oraya koyarım. Son olarak da Fuglsang. Bu üçlüyü düşündüğümde ismini zikrederek Pinot'yu lanetlemiş olduğumu söyleyebilirim, zira kendisi bir Fransız. (Gülüyor) Sıralamam Thomas, Pinot, Fuglsang. Dünyanın en kötü tahminini yapmış olabilirim. Ama hayatta hayallerimiz olmazsa ne yaparız ki...

Hayaller demişken... 1986'da Hinault-LeMond çekişmesiyle Fransa Turu'nun hayranı olmuştum. 13 yaşındaydım. Daha sonra gazeteci olarak yarışla farklı bir bağım oldu. Sonuçta, Fransa Turu'nda yaşadıklarımız kolay değil. Kilometrelerce araba kullanıyoruz, her gün farklı bir yerde uyuyoruz. Tüm bunlara rağmen Fransa Turu'na baktığımda harika bir doğa, renkler, heyecan görüyorum. Her gün birbirine zıt duyguları yaşayabiliyorsunuz. Yol kenarındaki seyirciler, onların yarışanlarla ve parkurla kurduğu bağ, bütün o duygular... Tüylerim diken diken oluyor. Hâlâ Le Tour'a gittiğimde yaşadığım heyecanın eşi yok. Dünyanın en güzel spor olayını gazeteci olarak takip edebilmek bir ayrıcalık. Zorluklarına rağmen şikâyet edemem.

Kimin kazandığını pek umursamıyorum. İstediğim, heyecanlı bir yarış. Bunun sebebi dediğim gibi 1980'lerdeki yarışlar. Bir sonraki hamlenin ne olduğunu asla tahmin edemezdiniz. İçimde bunun nostaljisi var. Liderin durmadan değiştiği bir tur izlemeyi çok isterim. İlk haftanın sonuna lider giren bir bisikletçinin Pireneler'de geriye düştüğünü ya da Alpler'de önde olan bisikletçinin takımı güçlü olmadığı için liderliği kaybetmesini izlemek isterim.

Socrates Dergi