Rağmenspor

16 dk

Türkiye’de sporla ilgilenen kadınlar bir kulüp kursaydı bu ismi kullanabilirlerdi: Rağmenspor. O kadar çok engele rağmen spordan kopmamaya çalışıyorlar ki... Bu engelleri, nereden çıktıklarını ve nasıl aşılabileceklerini kadınlara sorduk.

Zeynepgül Ene Kimdir?

Eski milli basketbolcu. Antrenör. Türkiye Futbol Federasyonu Herkes İçin Futbol projesinin eski direktörü. Eski teknik direktör Gündüz Tekin Onay’ın kızı, spor televizyoncusu ve yazarı Güntekin Onay’ın kız kardeşi, eski milli basketbolcu ve antrenör Orhun Ene’nin eşi ve basketbol meraklısı iki delikanlının da annesi.

Kız çocuklar spora katılım yolunda ilk kez kaç yaşlarında ayrımcılıkla karşılaşıyor?

Bebeklikten itibaren karşılaşıyorlar. Mesela aile, erkek bebeği varsa eve daha erken top, oyuncak pota alıyor. Daha erken yaşta erkek çocuğunu maça götürmeye başlıyor. İstanbul’da bile kız çocuklara spor yaptıran çok az sayıda kulüp var. Kız çocukların örnekleri, idolleri çok değil. Biliyorlar ki hiçbir zaman erkek arkadaşları kadar ünlü olamayacaklar, onlar kadar para kazanamayacaklar. Bugün mesela, Işıl Alben ile erkek milli takımında onun pozisyonunda oynayan oyuncu aynı parayı kazanmıyor. En azından yüzde elli fark vardır.

Kadın sporcular erkeklerle eşit ücret almak için girişimde bulunuyor mu?

Bildiğim kadarıyla hayır. Sanırım piyasanın kaderine bırakılmış bir şey.

Spor kulüplerinde kız çocuklar ile erkekler eşit muamele görüyor mu?

En üst düzey spor kulüplerinde bile her zaman erkek çocuklara daha çok malzeme verilir. Hatta bazen kızlara hiç verilmez. Malzemeler genellikle erkek bedenine göre hazırlanmıştır, kız çocuklarına hep büyük gelir. Hiçbir antrenör, kızların fiziksel ve psikolojik farklılıklarını bilmez. Kız takımlarını erkek takımı çalıştırıyormuş gibi çalıştırırlar ve bu kızlara zarar verir.

Neden kimse buna itiraz etmez?

Eden olsa bile dinlenmez ki. “Elimizdeki imkanlar bu, beğenmiyorsan git” derler. Büyük kulüplerin erkek ve kadın basketbol bütçelerini karşılaştırın, arada uçurumlar var. Daha acı bir şey söyleyeyim; ben milli takımlarda oyuncuyken de çalışırken de erkek milli takım beş yıldızlı otellerde kamp yapardı, kadın milli takım üç-dört yıldızlı otellerde. Tabii, bugün o kadar belirgin bir fark yok.

Türkiye Futbol Federasyonu’nda çalıştığınız dönemde kız çocukların spora erişimi konusunda bölgesel farklılıklar gördünüz mü?

Kız çocuklarına spor yaptırmak isteyen ailelere karşı ciddi bir mahalle baskısı var. Özellikle Anadolu’da ve büyük şehir varoşlarında. Biz futbola çok istekli ve yetenekli çocuklar buluyorduk ama bir süre sonra antrenmanlara gelmemeye başlıyorlardı. Çünkü bir komşu “Nasıl yani, kızını futbola mı yolluyorsun?” diyor, “Kızlar spor yapmaz, şort giymez” diyor.

Kadınların spora katılımı nasıl artırılabilir?

Bana göre bu işin en önemli boyutu, aile. Kız çocukları, küçük yaşta spora teşvik edilmeli. Sporun bir oyun, eğlence olmasının ötesinde yaşam boyu unutulmaması gereken bir şey olduğu bilinci verilmeli. Bir kızı, bir oğlu olan aileler, “Oğlum mutlaka spor yapmalı, kızım da spor yapmak isterse fena olmaz ama yapmasa da olur” diye düşünebiliyor.

Neden?

Kızların çok daha narin, fiziksel ve duygusal olarak korunması gereken cins olduğunu düşünüyor aileler. Tabii, kadınlarla çalışan antrenörlerin metotları doğru bilmemesinden kaynaklanan sorunlar, sakatlıklar da yaşanıyor.

Erkeklerle çalışan antrenörler daha mı profesyonel oluyor?

Kesinlikle öyle. Çünkü erkek sporlarında daha çok para kazanılıyor. “Kızlar spor yapmasa da olur” bakış açısı hakim. Devlet de böyle bakıyor. ABD’de, 1972’de ‘Title IX’ diye bir kanun çıkarıyorlar ve Amerikan spor tarihinde kadınlar açısından devrim yaşanıyor. Basitçe; federal devletin, özellikle üniversitelerde, kızlar ile erkeklere aynı oranda spor desteği vermesi sağlanıyor. Kadınların spora katılımında yüzde 900’lere varan bir artış oluyor. Sadece bu karar ve bakış açısıyla bugün ABD’de spora katılan kız ve erkek sayısı neredeyse eşit.

Türkiye’de erkekler iktidarı elden bırakmak istemiyor olabilir mi?

Mutlaka bunun da etkisi vardır. Erkek basketbol antrenörü olan kadın herhalde şu anda yok Türkiye’de. Kadının erkeği eğitmesi, yönetmesi sadece annelikte olabilir diye düşünüyor erkekler.

Profesyonel kadın sporcu olmak, saha dışında nasıl bir şey?

Eğitiminizden fedakârlık yapmak zorundasınız. Sakatlık yaşamadığınızı düşünsek bile 33-34 yaşlarında bu iş bitiyor. Sonra gidip de ailenizi geçindirecek bir işte çalışmanız neredeyse imkansız. Bu, kadınlar için büyük bir dezavantaj.

Bu nasıl aşılabilir?

Okul ile sporun, üniversitenin sonuna kadar birlikte götürülebileceği bir sistem bulunmalı. Yaptığı sporda kendini çok geliştirmiş ama zihinsel açıdan geri kalmış, küçük sorunları çözemeyen bir sürü insan var.

Profesyonel kadın sporcular arasında tüm bu zorluklara karşı önlem almak için ortak bir girişim oldu mu?

Hiç rastlamadım. Türkiye’de sivil toplumculuk, örgütlenerek kendi hakkını arama düşüncesi çok gelişmiş değil. Üst düzey sporcularda böyle bir vizyon, istek yok, bunun sonuç getireceğine inanmıyorlar.

Sporcu erkeklerin kızı, kardeşi, eşi, annesi olmanın sizi zorlayan bir yanı oldu mu?

Ben basketbolu erken bıraktım, 26 yaşındaydım. Önce Milliyet gazetesinde spor yazarlığı yaptım, televizyonda canlı yayında maç analizleri yaptım, bir ara hakem lisansı aldım hatta birkaç maça çıktım. Bunların hepsinde eşimin de aynı dalda üst düzey bir sporcu olmasından dolayı sıkıntı yaşayacağımı gördüğüm için geri adım atmak zorunda kaldım. Mesela Orhun birinci ligdeki bir takımda oynuyor, ben onun maçını yorumlayamıyorum.

Kadın yorumculara karşı genel bir önyargı var mı?

Çok önyargı var. Bir kere bir kadının olayı bir erkek kadar görüyor, yorumluyor olmasını çoğunlukla erkekler kabul edemiyor. Benim yazılarımı Orhun’un yazıp yazmadığını merak eden insanlar bile oldu. Kadının zihinsel olarak da erkekle yarışamayacağını düşünüyorlar. Mesela, erkek liginde hakemlik yapan kadınların kararları, erkeklerinkinden çok daha fazla tartışılıyor.

Peri Tüfekçi Kimdir?

Milli kayakçı. Üç yaşında kayağa, dört yaşında jimnastiğe başladı, kayakta karar kıldı. Şimdi 13 yaşında. Akut Spor Kulübü’nde alp disiplini eğitimi alıyor. İstanbul’da yaşıyor ve özel bir okulda okuyor.

Çok küçük yaşta jimnastikle uğraşmak nasıl bir şeydi?

Aslında bayağı yorucu bir şeydi. Okula da gittiğim için akşam 10’da falan eve dönüyordum. Derslerle birlikte bayağı zor oluyordu, ödevlerimi yapamıyordum. Yemek yedikten sonra uyuyordum. Çünkü ertesi gün 6.30’da kalkıp yine antrenmana gidiyordum. Derslerde uyuyordum genelde. Ama hocalar, jimnastiğe gittiğimi bildikleri için ödev yapmadığımda bir şey demiyorlardı.

Spor yaptığın yerlerde hiç erkeklere kızlardan daha çok önem verildiğini hissettin mi?

Hayır. Hatta bazen arada kondisyon kamplarında kızlar düzgün yapıyor, erkekler yapmıyor, hoca onlara daha uzun süre yaptırıyor.

Okuldaki beden eğitimi dersinde neler yapıyorsunuz?

Genellikle ilk derste bir spor dalının kurallarını öğretiyorlar, ikinci derste serbest bırakıyorlar, voleybol falan oynanıyor. Ama her sene aynı kuralları yeniden öğretiliyor. Kimse beden eğitimi dersine girmek istemiyor. Bir de herkes kilolu ve kimse takla atamıyor mesela. Kırk kişiden üç kişi ancak takla atabiliyordur. Aslında bazı arkadaşlarım eskiden spor yapıyorlardı ama hepsi sonradan bırakıyorlar.

Sen şimdi profesyonel sporcu olmak mı istiyorsun?

Bilmiyorum. (Gülüyor) Olursa güzel olur.

Erkekler kadınların bedenleri konusunda söz söylemeye neden bu kadar meraklı?

Canan Koca (Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi): Erkeklerin bu konuda kolektif bir çıkarı var. Spor alanında özellikle, kadınları kontrol etmenin en kolay yolu, bedenleri dolayımıyla bazı alanları, bazı karar alma mekanizmalarını onlara kapatmak.

Daha çok kadının spora katılması için ne yapmalı?

İlknur Hacısoftaoğlu (Gedik Üniversitesi Öğretim Üyesi): Öncelikle, kadınların spora katılımını teşvik edecek devlet ve yerel yönetim politikaları önemli. Kız çocuklarının spora yönlendirilmesi için beden eğitimi derslerinin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak üzere düzenlenmesi olmazsa olmaz adımlardan biri. Kadınların daha kolay ulaşabileceği spor merkezleri meydana getirmek önemli. Ekonomik olarak ulaşılabilir merkezler olmalı. Rol modellerin sunumu da önemli tabii. Kadın sporcuların medyada daha çok temsil edilmesi gerek. Medyada bir sporcu olarak yer almalılar ve sportif başarıları öne çıkarılmalı.

Spor dünyasında daha çok kadının yönetici olabilmesi için ne yapılabilir?

C.K: Toplumsal cinsiyet eşitliğinin anaakımlaştırılması gerekiyor. Spor kurumlarındaki her faaliyete toplumsal cinsiyet duyarlılığını dahil etmeniz gerekiyor. Bir diğer politika, cinsiyet kotası koymak. Örneğin, Kuzey Avrupa ülkelerinde bu çok sık uygulandı, hâlâ uygulanıyor. Spor federasyonlarının üst yönetim kurullarındaki kadın sayısını artırmak gerekiyor. Spor kurumlarında karar alma mekanizmalarına kadınların gelebilmesinin en önemli yollarından biri de kadın sporcu sayısının artması.

Melis Abacıoğlu (Kızlar Sahada Projesi Kurucusu): Bilinçsiz, odağını buraya çevirmemiş bir toplumda tek tek kulüplerin, federasyonların, sivil toplumun ve kadınların çalışmasının büyük bir değişim getireceğini düşünmüyorum. Devletin kota getirmesi, örnek olması şart.

Spor ve aile bakanlıkları yeterince çaba sarf ediyor mu?

Pınar Öztürk (Hacettepe Üniversitesi Araştırma Görevlisi): Spor madalya; başarı, yüksek düzey performansla eş tutulduğu sürece, kadın da ‘aile’ başlığı altında tanımlandıkça, sporda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanacağını düşünmüyorum.

Spor kuruluşları işe alımda kadın kotası koymaya zorlanıyor mu?

C.K: Şu aşamada böyle bir şey yok. Spor Bakanlığı, Spor Genel Müdürlüğü ve spor federasyonlarıyla masaya oturmadan bunların gerçekleşmesi kolay değil.

Peki hiç masaya oturuluyor mu?

C.K: Şu aşamada hayır. Bunlar çok yeni şeyler. Spor federasyonlarında hiç kimse bu zamana kadar bunu kendine dert edinmemiş. Şu anda Türkiye’de sadece bu işin politikasını yapan tek bir sivil toplum örgütü var: Kadınlar İçin Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği (KASFAD).

KASFAD neler yapıyor?

P.Ö: KASFAD, sporda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için Türkiye’nin farklı coğrafyalarında kız çocukları ve kadınlar ile birlikte yürüyor, koşuyor, bisiklete biniyor, cinsiyetçi olmayan tezahüratlar üretiyor, toplumsal cinsiyete duyarlı dil rehberi hazırlıyor, akademik kongre ve sempozyumlarda toplantılar düzenliyor ve sporda toplumsal cinsiyet eşitliğinin mücadelesini verecek politikalar üretiyor.

Kadınların yeterince spora teşvik edilmemesinin ne gibi etkileri oluyor?

C.K: Fiziksel olarak aktif olmamak başta kalp dolaşımıyla ilgili rahatsızlıkları, diyabet riskini artırıyor. Kadınlar için örneğin meme ya da kolon kanserinin tedavisinde ya da önlenmesinde fiziksel aktiviteye katılımın ciddi katkıları var. Depresyon ve anksiyetenin önlenmesinde de...

İ.H: Ayrıca yapılan araştırmalar gösteriyor ki spor yaptıkları zaman dilimi, kadınlar için sadece kendilerine ait bir zaman olarak da çok önemli. Bilhassa ev kadınları için kamusal alana çıkma, sosyalleşme olanağı sağlıyor.

Kadınların spora katılımını artırmak için çalışmak isteyen biri ne yapabilir?

M.A: Mesela AÇEV'in (Anne Çocuk Eğitim Vakfı) yaptığı harika bir Baba Destek programı var. TurkishWIN'in Binyaprak gibi harika kadın mentörlük programları da mevcut.

C.K: Akademide çalışabilirler, KASFAD’da bize destek olabilirler. İzmir’de kadınlar için bisiklet turu, Ankara’da Pedallayan Kadınlar, lezbiyenlerin oluşturduğu futbol takımı Sportif Lezbon var. (Kadınlar için futbol turnuvaları düzenleyen) Kızlar Sahada projesi var.

Kızlar Sahada organizasyonunda kimler çalışıyor?

M.A: Gönüllüler ve Actifit çalışanları. Gönüllü desteği olmadan bu işi yapmamız çok çok zor. Hepsi çok kıymetli bizim için. Özellikle sahadaki düzenin sağlanması için en az 10-15 gönüllü ile çalışıyoruz. Bugüne kadar iki bin kadın sahaya çıktı.

Lezbiyenlerin cinsel yönelimlerini saklamadan spor yapmaları önünde ne tür engeller var?

İ.H: Medyada sporcu kadınların sunumu üzerine yaptığım bir çalışmada, röportajlarda soruların bir bölümünün mutlaka onların aslında ne kadar kadınsı olduklarını anlatmaya dönük olduğunu, yani sürekli olarak heteroseksüel olduklarını kanıtlamaya davet edildiklerini gördüm. Dolayısıyla cinsel kimliğiniz sürekli sorgu halinde.

P.Ö: Ülkemizde LGBTİ bireylere yönelik nefret cinayetleri süreklilik gösteriyor, LGBTİ hak ve özgürlükleri güvence altına alınmıyor, devletin temsilcileri eşcinselliği bir hastalık olarak lanse ediyor. Sessiz kalma zorunluluğunun yanı sıra takımdan çıkarma, küçümseyici şakalar, taraftarın ve medyanın hedef göstermesi, ayrımcı tutumlar arasında gösterilebilir.

Sen tribünlerde büyüdün. 1980’lerde futbol maçlarını tribünden izleyen kız çocukları nasıl karşılanıyordu?

Ebru Kılıçoğlu (Cumhuriyet Gazetesi Yazarı): Evde babam iş birlikçiydi, annem tepkiliydi. O epey direndi çünkü şunu kabul edemedi: Bir kız çocuğu tek başına niye maça gitsin? Sonuçta Florya’dan çıkıp Ali Sami Yen’e tek başıma gidiyordum. Annem, kız çocuğu niye buna merak duyuyor, bir türlü anlayamadı. Hatta bir defa “Kızım biz sana bebek de aldık, sen niye böyle oldun?” demişti. İçerlemiş yani. (Gülüyor)

17-18 yaşlarında maçlara gittiğinde, tribünde olman nasıl karşılanıyordu?

E.K: Gündüz maçlarında parmakla gösterilecek kadar az kız olurdu, sadece Banu (Yelkovan) ve ben vardık. Fakat tribünde bir arkadaş grubunun içinde bulunduk hep. Onlar hiçbir zaman bize “Siz buraya gelmeyin” demediler, bizi dışlamadılar.

Sonra?

E.K: 1990’larda bazı çok akıllı yöneticiler, “Kadınlar futbol seyretsin, kadınlar maçlara gelsin” dediler. Evini dekore ederken “Şuraya da bir ağaç koyalım” der gibi, “Buraya da bir kadın koyalım” mantığı ortaya çıktı. Kadınlar da o ortama, erkeklerin ortamına ait olduklarını göstermek için daha beter küfreder, kavga eder oldular.

2000’lere doğru tribünler kadınlar için nasıl yerlerdi?

E.K: Galatasaray üzerinden konuşacağım, sahadaki başarıyla doğru orantılı olarak, numaralı tribün sosyetik bir yere dönüştü. Kadınlar bu yüzden tribüne gelmeye başladılar. Oradan çıkınca fotoğrafları çekiliyor falan... Oyunu seyretmeye değil, kendilerini göstermeye, gene erkeğe yaranmaya geldiler.

Sen Galatasaray’ın taraftar grubu UltrAslan’a da üyeydin, değil mi?

E.K: UltrAslan’ın kurucu üyeleri arasındaki tek kadındım ben. Başka kadın çağırmamışlardı kuruluş sürecinde. Yani, çağıracak kadın yoktu.

Son yıllarda kadın futbol taraftarı olmanın erkek taraftar olmaktan daha zor yanları var mı?

E.K: Var, tabii ki. Erkekler g.tünü başını kollamak zorunda kalmıyor ama sen kollamak zorundasın çünkü taciz ediliyorsun. En basiti küfürle taciz ediliyorsun.

Erkek futbol yazarları kadın meslektaşlarını nasıl görüyor?

E.K: Hiç saygı görmüyorsun. “İşte bu çocuk da hevesini alsın” der gibi yaklaşıyorlar. Bana hiçbir zaman “Sen ne anlarsın?” muhabbeti yapmadılar ama kimse de fikrime danışmaz.

Ama yorumculuk yaptın...

E.K: Bana o şansı veren insanları rencide etmeyeyim ama... Ekrana bir kadın gerekiyordu. Süs bitkisi gibi. Diyelim ki basından beş erkek ile bir araya geldin, “Sen ne düşünüyorsun?” diye sormazlar. Senin düşünebileceğini düşünmezler. Bence öyle. Yeni jenerasyonu biraz daha tenzih etmek lazım. Necil’in (Ülgen) beni arayıp “Fanatik’e yaz” demesini sağlayan isim Mehmet Demirkol’dur. Bağış da (Erten) saygı gösterir, mesela. Yeni jenerasyon daha farklı.

Peki kadınlar spor basınında karşılaştıkları zorlukları aşmak için hiç güçlerini birleştirdiler mi?

E.K: Hayır. Aslında yapabilirdik. Benim özelimde, futbol hiçbir zaman hayatımı idame ettirebileceğim bir iş olmadı. Öyle bir para verilmiyor çünkü. Sabah’ta, asıl işi bu olmayan bir sürü erkek, spor sayfalarında köşe yazıyordu. Maaşları benimkinin en az dört katıydı. Ben işin o kısmına sarılmadım. Öyle kabul ettim. Tırnaklarımı çıkarmadım, savaşmadım. Bana o pozisyonun verilmesine o kadar minnettardım ki...

Türkiye'deki spor servislerinde neden kadın sayısı erkek sayısından çok daha az?

Gülengül Altınsay (Cumhuriyet Gazetesi Yazarı): Kadınlara yakıştırılan bazı meslekler var. Bunlar daha çok hizmet sektöründe. Öğretmenlik, hemşirelik gibi mesela. Spor, hele de futbol gazeteciliği erkek işi olarak görülüyor. Bu yüzden de gazetelerin spor servislerinde kadın çalışan sayısı geçmiş yıllarla kıyaslandığında artmasına rağmen çok az.

Kadınlar, spor gazetecisi olma yolunda erkeklerden daha fazla engelle mi karşılaşıyor?

G.A: Sizi daha çok ‘bir renk’, ‘kadınca bir bakış’ gibi işin esasından uzak noktalara çekip değerlendirmeye çalışıyorlar. Hatta futbolla hiç alakası olmamış ama başka alanlarda meşhur olmuş kadınlara futbol yorumu yaptırtıp onların ‘cehaleti’ ve ‘komikliği’ üzerinden kendilerini tatmin eden spor müdürleri de oldu. Bu yüzden ilk yıllarımda önümde bir örnek de olmadığından futbolu kadın bakışıyla yorumlamam istendi hep; futbolcuların tipi, sakatlanan futbolcular karşısında duyduğumuz hisler, etraftaki erkek atmosferinin kadınca yorumlanması filan… Dolayısıyla da hep normal (!) bir spor gazetecisi olabilmek için savaştım durdum.

Spor gazeteciliği kariyerinizde kadın olduğunuz için ayrımcılıkla karşılaştınız mı?

G.A: Kadın ile futbolu bir arada düşünmek hâlâ zor. 1989’da spor gazeteciliğine başlamış biri olarak en çok sıkıntıyı çekenlerden biriyim. 90’lı yılların başıydı; televizyona bağlanan, maç yorumumu beğenmeyen bir taraftar, “O gitsin evde yumurta pişirsin” demişti mesela… Artık herkes, kimin ne bildiğinin ya da bilmediğinin farkında. O süreci zor da olsa atlattım. Ama hâlâ içten içe bir kadınerkek mücadelesi var. Erkek yorumcular yazılarınızı takip edip fikirlerinizi kullanırken isim zikretmekten hoşlanmıyorlar. Ben bunun kadın olmakla alakalı olduğunu düşünüyorum. Bir kadının daha önceden bir şeyi görmesi, o konuda ısrar etmesi, futbolu çok daha iyi bilmesi gereken (!) erkekleri rahatsız ediyor sanırım.

Sizin gözlemlerinize göre kız çocukları, cinsiyetleri nedeniyle spor yapmaları önünde ne tür engellerle karşılaşıyor? Bu engeller nasıl aşılabilir?

G.A: Kız çocukları erkeklere göre çok daha fazla baskı altında büyüyor. Spora müsaade eden aileler çok değil. Hele ergenlik çağına gelmişlerse işleri daha da zor. Düşünsenize, kadın sporcuların hâlâ toplumun önemli bir kesimi tarafından ‘rahat’ olarak yorumlandığı bir toplumdan bahsediyoruz. Kaç tane aile kızının şortla, atletle erkek tribünleri önünde maça çıkmasını rahatlıkla kabul edebilir. Ailelerin engelini aşan kızlar bu kez erkek egemen toplumun girdabına giriyorlar. Sürekli kendilerini korumaları gerek. Çünkü biz hâlâ kız çocukları ile barışamamış bir toplumuz. Kız çocukları büyüyünce de sorunlar değişmiyor. Abilerden, hocalardan, kocalardan kurtuluş yok. Süreyya Ayhan gibi madalyalı bir sporcu bile kocasının denetiminden çıkıp kendi başına bir birey olamadı mesela. Bu engelleri aşacak olan, engellerden mustarip olan kadınların direnci. Eğer zincirlerinden kurtulmak için erkeklerin merhametini bekliyorlarsa daha çok beklerler. Aslında benim için spor, başarı ve madalya kazanmak, tanınmış bir sporcu olmak değil sadece. Bundan çok daha önemlisi, her çocuğun ve gencin bir spor etkinliğine katılarak birlikte yaşama, dayanışma, paylaşma ve yarışma terbiyesi alması demek… Ayrıca benim için toplumun gelişmişliğinin tek ölçütü var: Ergenlik dönemindeki kızlar kendilerini ne kadar rahat ve özgür hissediyorlar? Yani, genç kızlarımız özgürce spor yapabildiği zaman sorularınızın hiçbirine gerek kalmayacak.

Orkun Yeşim

12. Sayı
Mart 2016


Socrates Dergi