Sandıktaki Revolver

12 dk

Suad Fetgeri Aşeni ile Halet Çambel, Türkiye'nin ilk kadın olimpik atletleri olmanın kıvancını yaşamıştı. Ama 1936 Olimpiyat Oyunları'ndan bir yıl sonra Suad Hanım'ın hayatı büyük bir trajediye dönüşmüştü.

"Zarlar atıldı!" Julius Ceasar'a atfedilen meşhur söz. Roma İmparatoru olmadan evvel, olmaya giden yolda. Ceasar'ın Rubicon nehrinden geçerken yaşadığı tereddüt, yolun ve eylemin 'geri dönülmezliği' ile ilgiliydi. Roma'yı ele geçirmek ya da geçirmemek, savaşmak yahut savaşmamak, sınırı aşmak ya da aşmamak… Ceasar, olası senaryoların hesabı içinde debelenirken ansızın gelen bir coşkuya kapılıverir. Kendisinin ve askerlerinin üzerine çöken bedbinlik, ağızdan çıkan tek bir cümleyle kaybolacaktır: "Alea iacta est!" Teslimiyetçilik de vardır bu söz tufanının içinde, eyleme duyulan güven de… Geleceğin bilinmezliğine dair tüm muhasebeleri altüst eden bir meydan okumadır aslında. Yola devam… Ne de olsa sonucu değiştirmek namümkün, zarlar atıldıktan sonra!

Şüphesiz her zar aynı talihin taşıyıcısı olmayacaktır. Yaşamının en bahtiyar günlerini bir tavla masasında bırakan Suad Hanım'ın hikâyesinde olduğu gibi…

Otuz yedi yılının bir Haziran günü Vaniköy'deki yalılarında nişanlısı Necdet'i ağırlıyordur Suad. Nişan merasimlerinin üzerinden henüz iki hafta geçmiştir. Bahriyeli delikanlı, Dereboyu'ndaki evinden çıkıp Vaniköy'e nişanlısını görmeye gider ve iki sevgili kısa bir gezintinin ardından eve dönüp tavla oynamaya başlarlar. Kimbilir belki aşkın en naif sohbetlerinden biri eşlik ediyordur zarların masada çınlayan sesine…

— Necdet Beyciğim, bugün yine şanslı gününüzdesiniz…

— Benim talihim iki hafta evvel döndü Suad. Lakin bahtımın bana en büyük lütfu sizinle nişanlandığım gündür.

Aşk cilveleri arasında tavla partisi sürüp gidiyordur. Tam Suad'ın atacağı esnada Necdet'in zarları kapması iki genç sevgili arasında yeni bir oyuna dönüşür. Önce Necdet belindeki silahı gösterir Suad'a. Tehditkâr bir takdim değildir bu; kendince şakalaşmanın bir yoludur. Lakin Suad'ı tanıyanlar böyle bir hamlenin dahi karşılıksız kalmayacağını iyi bilirler. Çünkü oyunbazdır Suad, rekabeti sever. Genç kadın gülümseyerek "Benim de tabancam var" karşılığını verir. Yerinden kalktığı gibi yine bir bahriyeli olan babasının revolverini odadaki sandıktan çıkartıp gelir. O andan sonra iki genç sevgili bedbaht bir oyunun kurbanı olurlar. Şaka ile Necdet'e doğrultulan revolverin içinde kalmış olan tek kurşun, zavallı delikanlının sol gözü ile burnunun arasına isabet eder. Necdet, Suad'ın çığlıkları arasında can verir. Konak ahalisi odaya girdiğinde, Necdet'in cansız, Suad'ın baygın bedenini bulurlar.

Şimdi bir an için, o bir çift zar havada asılı kalsın. Necdet sevgilisinin zarını kapmasaydı, bu tehlikeli oyun hiç başlamasaydı ne olurdu? Julius Ceasar nikbinliğinde konuşalım: Nişanlı çift bir müddet sonra evlenir; 26 yaşındaki deniz subayı Necdet kariyerinde ilerlerken, Suad bir sonraki olimpiyatlara hazırlanmaya devam ederdi. Gelin görün ki Türkiye'nin ilk olimpik kadın sporcularından Suad, nişanlısının ölümü ardından yapılan tahkikatta suçsuz bulunsa da spor hayatına bir daha geri dönemeyecektir.

Suad Fetgeri Aşeni, Cumhuriyet'in öncü spor insanlarından Ahmet Fetgeri Bey ile Mihrimah Hanım'ın biricik kızlarıydı. Kafkasya'dan Sapanca'ya göç eden Aşenilerden Ahmet Fetgeri Bey, Deniz Harp Okulu'nda okuduğu esnada güreş ve aletli jimnastikle uğraşmış, Beşiktaş Kulübü'nün yanı sıra Güreş Federasyonu'nun ve Türk sporunun ilk çatı örgütü olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı'nın kurucuları arasında yer almıştı. Üç evladını da sporun içinde yetiştirecekti. Kızı Suad, 1916 yılında dünyaya gelmişti. Abisi Sermet ile Türkiye'de eskrimin bayrak isimlerinden biri olacaktı.

Suad ilk eskrim derslerini Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nde, Rus Devrimi'nden kaçıp İstanbul'a gelen, Robert Kolej'in beden eğitimi öğretmenlerinden Aleksander Nadolsky'den aldı. 1933 yılında Halk Partisi'nin Beyoğlu şubesinde düzenlenen İstanbul mıntıkası eskrim birinciliklerine abi-kardeş katılmışlar, her ikisi de flöre dalında şampiyonluğu kazanmışlardı. Suad Hanım'ın ardından ikinci sırada Halet Cemil Hanım geliyordu. İleride Cumhuriyet'in abide kadınlarından biri olarak anacağımız arkeolog Halet Çambel…

1930'lu yıllarda 'Dost Rusya'nın spor sistemi genç Cumhuriyet için bir ilham kaynağıydı. Özellikle Rus kadınların spor hayatındaki varlığına gıpta ile bakılıyordu. Gol dergisinde çıkan bir yazıda, "Hâlâ süsten, boyadan, kafesten kurtulamayan cansız Türk kadınları"nın aksine, Rus kadınlarının spor sayesinde kudret ve kuvvet sahibi oldukları not ediliyordu. İşte bundandır ki Rusya'yla yapılan spor temaslarında kadın atletlerin varlığı dikkati çekiyordu. 1935 yılının Ekim ayında futbol, tenis, eskrim gibi farklı branşlardan kurulu bir sporcu kafilesi Rusya'dan İstanbul'a geldiğinde, her iki ülkenin eskrimörleri Beyoğlu'ndaki Maksim Salonu'nda karşılaştılar. Yapılan seri müsabakaların sonucunda Halet Hanım ikinci, Suad Hanım dördüncü oluyordu.

Berlin Olimpiyat Oyunları yaklaşıyordu. Olimpiyat bütçesi açıklanmış, ayrılan 60 binlik yekûnun içinde futbol için dokuz bin, güreş için on üç bin ve eskrim için on bin lira tahsis edilmişti. Eskrimden beklenti yüksekti. Haziran ayında Kadıköy'de yapılan kampın ardından eskrim takımı temmuzun ilk haftasında Peşte'nin yolunu tuttu. Kafiledeki tek kadın sporcu Suad Fetgeri Aşeni'ydi. Halet Çambel ancak bir süre sonra, eğitim gördüğü Paris'ten Peşte'ye geçerek kafileye dahil oldu.

Peşte'de Macar Federasyonu yetkililerince karşılanan eskrim heyeti, beden terbiyesi okuluna yerleştirildi ve kendilerine buradaki salonlardan biri tahsis edildi. Suad ise tüm heyetten ayrılarak başka bir okula gönderilecek, antrenmanlar için heyetin bulunduğu okula gidip gelecekti. Eskrimciler derhal çok sıkı bir çalışma programına başladı. Her sabah 6.30'da kalkmaları ve sabah üç, akşam iki olmak üzere günde beş saat idman yapmaları gerekiyordu. Demiştik ya; beklenti yüksekti…

1936 Berlin Olimpiyat Oyunları

1936 Berlin Olimpiyat Oyunları

Türlü umutlarla gidilen Berlin'de Türk eskrimciler için vaziyet hayal kırıklığı oldu. Gerçi kimin için değildi ki? Hitler'in bir gövde gösterisi olarak tahayyül ettiği 1936 Olimpiyat Oyunları'nda yaşadığı sükût-u hayal, hep Jesse Owens'ın hikâyesi üzerinden anlatılır. Oysa ki kadınlar eskrim branşında da ilk üç derece Yahudi sporculara aitti!

Suad Fetgeri Aşeni, Berlin'deki 41 kadın flörist arasında takım arkadaşı Halet Çambel ile beraber en genç üç sporcudan biriydi. Genç olduğu gibi tecrübesizdi de… Yine de 4 Ağustos günü düzenlenen eleme müsabakalarında iki galibiyet elde etmişti. Grubunun en güçlü sporcusu Macar Vargha'nın karşısına çıkmadı Suad. Resmi kayıtlarda bunun sıralamayı etkilemeyecek bir müsabaka olduğu ifade edildi. Ancak sonradan görüldü ki Suad eğer Macar rakibini yenseydi bir play-off puluna ihtiyaç duyulmadan yola devam edebilirdi! Suad Hanım aradan yıllar geçtikten sonra Cumhuriyet gazetesine gönderdiği bir mektupta olimpiyat oyunlarında başına gelen bu sıkıntılı durumu, "İdarecimizin bir hatası bize bu ilan edilmiş kazancı kaybettirdi" sözleriyle ifade edecekti.

Halet Çambel ve Suad Fetgeri Aşeni parlak derecelerle dönmüyorlardı yurda ama Türkiye'nin ilk kadın olimpik atletleri olmanın kıvancını yaşıyorlardı. Üstelik Suad bu muazzam deneyimi, Berlin'de milli sporcuların başında bulunan üç idareciden biri olan babasıyla paylaşmıştı. Ne yazık ki Suad'ın eskrim kariyeri, olimpiyat oyunlarının sene-i devriyesi dolmadan başına gelen hazin kaza ile son buldu. Ah sen Suad Hanım! 'Yeni silah'ın karşısında 'eski silah'ın; kılıcın temsilcisi kadın... İşte bu yüzden eline o revolver, hiç mi hiç yakışmıyordu…

Sonra ne mi oldu? Suad Fetgeri Aşeni'nin bir süre sinir hastalıkları hastanesinde tedavi gördüğünü biliyoruz. Ardından Güzel Sanatlar Akademisi'nde resim okuduğunu da… Suad yaşamın erken basamaklarını kimsenin hayal dahi edemeyeceği çalkantılı bir serüven içinde tırmanmıştı. Bir süre sonra teslimiyet ve tevazuyla içine kapandı. Uzun yıllar ailesi ile birlikte albay babasının Deniz İkmal Merkezi Komutanlığı'ndaki görevi nedeniyle Gölcük'te yaşadı. 1940'ların sonunda burada evlendi. Hayatın cilvesi mi demeli, nişanlısı gibi eşi Burhanettin Tarı da bir bahriyeliydi. Burhan Bey o dönem Gölcük'teki üç amiralden biriydi. Tarı ailesinin mütevazı hayatı askeri bir çevre içinde, çocuksuz bir şekilde sürüp gidiyordu. Suad Hanım zamanının çoğunda resimle uğraşıyordu. Yeğeni Bünyat Balaban, teyzesinin Gölcük'teki evini resimlerle, tablolarla dolu bir yuva olarak anımsıyor bugün…

Ne yazık ki Suad Hanım'ın mutluluğu yine kısa sürdü. Altmışlı yıllar gelmeden talih yeniden döndü ve Burhan Bey'in ani vefatı Suad'da kapanması artık mümkün olmayan yepyeni derin bir yara açtı. Bu ağır yükle nasıl baş edilebilirdi ki? Tablolar, boyalar, renkler yetmez olmuştu. Duygularını anlatmak için kâğıt kaleme sarıldı Suad. 54 yaşında hayata veda eden Tuğamiral kocası, Burhanettin Tarı'nın aziz hatırasına ithafen bir şiir kitabı yazdı. İsyan şiiri, tüm yaşamı boyunca kadere ram olmuş ama sevdiği erkeklerin ansızın gelen ölümleri karşısında artık tanrıya isyan eden bir biçarenin haklı yakarışıydı:

Gelseydi her istenen

Kucağımdaydı ölüm.

Yalandır talih denen

Buna inandı gönlüm.

Hem bu nasıl inanış,

Ne sarsılmaz kanaat…

Benim gelişim yanlış

Tanrım sende kabahat!

Denizcilerin Eşi, Nişanlısı, Kızı

Suad Burhanettin Bey'in ardından yeniden İstanbul'a, baba ocağına döndü. Ve 1966 yılının başında çok sevdiği babasını kaybettikten sadece dört sene sonra, 22 Nisan 1970 günü hayata gözlerini kapadı. Bünyat Balaban, teyzesinin vefatının akciğer yetmezliğinden kaynaklandığını söylüyor. Lakin Suad Hanım seneler önce geçirdiği tüberküloz nedeniyle bir dönem Heybeliada Sanatoryumu'nda da yatmıştı.

Suad Hanım, yaşamı boyunca Ahmet Fetgeri'nin kızı olmanın kıvancını taşıdı. Yaşamındaki ikinci gurur kaynağı ise 'Olimpiyat oyunlarına katılmış ilk Türk kadınlarından biri' olmaktı! 1948'de Burhan Felek'e gönderdiği mektup, bunun en açık ispatıydı. 1948 Olimpiyat Oyunları kitapçığında Teoman Üner'in kastedilerek "1896 yılından beri yapılan Olimpiyadlara ilk defa bir Türk kızının iştirak edeceği"nin yazılmasına içerleyen eski eskrimci, yazdığı mektupta, oyunlara bundan 12 sene evvel Türk kadınlarının iştirak ettiklerinin umumi efkâra "Türklük ve Türk kadınlığı adına" bildirilmesini istiyordu. Mektubun sonunda imzası yer alıyordu: 'Bir denizci kızı' Suad Fetgeri Aşeni.

Kaynakça

• Cumhuriyet gazetesi online arşivi

• Anderson, Becca. The Book of Awesome Women: Boundary Breakers, Freedom Fighters, Sheroes and Female Firsts, Mango: 2017.

• Hasdemir, Hacı. İstanbul'un 100 Sporcusu, İBB Kültür AŞ Yayınları, 2011.

• Özcan, Refik. "Bayan ve Spor," Gol, sene: 11, sayı: 13. Kadın ve Spor Ajandası, Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, 2001.

• "Bir Genç Kız Nişanlısını Tabanca ile Öldürdü," Ulus, 26.6.1937.

• "Bir Genç Kız Nişanlısını Öldürdü," Haber, 25.6.1937.

• "Vaniköy'deki Facia Tahkikatı Devam Ediyor," Akşam, 26.6.1937.

• "Çok Yazık!," Top, sayı: 28, 5.10.1936.

• "Türk Kılıcını İhya Edelim," Top, sayı: 13, 29.6.1936.

• "Berlin Olimpiyatlarında Kadın Aslar," Top, sayı: 18, 27.7.1936.

• "Eskrim ve Tenisde," Spor Postası, sayı: 80, 21.10.1935

Socrates Dergi