
Savaş Tanrısı
12 dk
Mike Tyson bir zamanlar ringe çıktığında daha maç başlamadan kazanıyordu. Cus D’Amato’nun en ünlü öğrencisi, kendi ifadesiyle, ölümsüzlük için savaşıyordu.
"En genç ağır sıklet dünya şampiyonu olacaksın."
"Sen, en genç ağır sıklet dünya şampiyonu olacaksın."
Mike Tyson, Cus D'Amato'nun bu sözlerini kaç kez duymuştur? Kulağınızın dibinde bu sözleri defalarca fısıldayan ve hatta bağıran bir ihtiyar. Sürekli konuşan, itiraz kabul etmeyen, dediklerinin yapılmasını isteyen bir ihtiyar. Her zaman yanı başınızda. Tyson başta bu sözleri inandırıcı bulmasa da o efsanevi boks koçunun, o ihtiyarın dediklerini harfiyen yerine getirdi. Bir yerden sonra inanmaya başladı. Bununla beraber ringdeki Tyson'ın yüzünde bırakın inancı, herhangi bir duyguya rastlamak zordu. Hedefine programlanmış bir makine, şaşmaz bir saat misali, önceki 27 maçında olduğu gibi, 22 Kasım 1986'da Las Vegas Hilton'daki salona girişini yaptı. Amacını gerçekleştirecek ve dünya şampiyonu olacaktı.
Tarihte acımasız, vahşi ve yarattığı atmosfer açısından yenilmez görünen başka boksörler de oldu. Ağır sıklet tarihinden Sonny Liston ve George Foreman'ı başta sayabiliriz mesela. Onlar korkutucuydu. Tek vuruşta rakibi bitirecek güçte ellere sahiptiler. Liston mafyayla ilişkileri, sokaktaki suç geçmişiyle tekinsizdi. Karakteriyle de korku salıyordu. Tarihin en sert vuranlarından Foreman'ın cüssesi pek çok boksörde yoktu. Kariyerinin başlarındaki sessiz karakteri, boksuyla anlaşılması güç bir tezatlık yaratıyor ve rakiplerini irkiltiyordu. Tyson'ın yarattığı etki bu ikisinden daha yoğundu. O bir savaşçıydı. Rakibini sadece yenmek değil, yok etmek için ringe çıkan bir savaşçı.
Tyson'ın boksunu ve belki de karakterini yaratan Cus D'Amato oldu. D'Amato, evlat edineceği Tyson ile ıslahevinde karşılaştı. Tyson on iki yaşına geldiğinde 38 kez tutuklanmıştı. New York'un Brownsville kentinde beladan uzak durmak zordu. D'Amato onun ham boksunu görür görmez şampiyonunu bulduğunu biliyordu. 13 yaşında eğitmeye başladığı Tyson'ın hem koçu hem de akıl hocası oldu. D'Amato için bir şampiyon iyi bir boks tekniğinin yanında bir karakter de barındırmalıydı. Gençken Tyson'ın karakterini de o çizdi. Tyson, D'Amato ile ilişkisini anlattığı Iron Ambition kitabında "Bu adam bana bir boklar anlatıyordu ve ben inanıyordum. Yenilmez olduğumu düşünüyordum. Başka bir galaksiden gelen lanet, yenilmez bir canavar olduğumu düşünmemi sağladı. Bir dövüşçü olarak beni çok yukarıda görüyordu. Sanki bana tapıyordu. Ben de kendime tapmaya başladım. On altı yaşımdayken, tüm o kahramanlara, Aşil, Ares gibi tüm o savaş tanrılarına inanıyordum. Tüm o tanrılar, eski dövüşçüler beni izliyordu ve onları temsil etmeliydim. Kana susamış olmalıydım, yürekleri sızlatmalıydım. Ölümsüzlük için savaşıyorduk. Tüm dünya tarafından tapınılmaktan daha önemli bir şey olamazdı" sözleriyle D'Amato'nun ona çizdiği yoldaki yaklaşımını açıklıyordu.
Bu savaş tanrısı kendisinin olanı almak, Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu kemerine ulaşmak için Las Vegas'a inmişti. İfadesiz bakışları, mimiksiz suratıyla kalabalığın içinden ringe doğru yürüyordu. Çoğu zaman üstü çıplak şekilde ringe çıkan Tyson'ın bu kez üzerinde yakasız, kolsuz, üzerinden kolayca çıkarıp görevine kilitlenmesini sağlayacak beyaz bir örtü vardı. Bir gladyatör gibi hissetmek istediği için çorap giymiyordu. Şortu onunla özdeşleşen düz siyah renkteydi. Böylece rakibin dikkati tamamen onun cüssesine takılırdı. Tüm bu unsurlar aslında bir bütünün parçasıydı. D'Amato korku ile tehdit arasında bir ayrım koyuyordu. Korkunla karşılaşmak seni zirveye çıkarırdı. Ancak tehdit karşısında gözün korkarsa performansını sergileyemezdin. D'Amato'nun dediği 'Ringe çıkmadan rakibi yenmek' diye özetleyebileceğimiz konu bir tehdit olmaktan geçiyordu. Boks tarihinde Tyson'dan daha büyük bir tehdit bulmak zordu. O gece de tüm silahlarıyla oradaydı. O sizi sadece yenmekten bahsetmiyordu. Onun maçı varoluşunuza karşıydı.
Trevor Berbick, Pinklon Thomas'ı yenip WBC dünya şampiyonluk kemerini beline takmıştı. İlk unvan koruma maçında karşısındaki tehlikenin farkındaydı. Tyson gözünü Berbick'ten ayırmıyordu ve maç başladı. Ama "Acaba çekişme olur mu?' düşüncesi sadece bir dakika sürdü. Tyson kroşeleri ile rakibi sarsıyordu. Berbick'in sol direğini daha maçın başında işlevsiz kıldı. Sonrasında önündeki güce karşı ne yapacağını bilmeyen bir Berbick vardı. Beklenen nakavt ikinci rauntta geldi. Tyson, 20 yıl 145 gündür dünyadaydı ve artık en genç ağır sıklet şampiyonuydu. Muhtemelen D'Amato'nun kehanet gibi sözleri maç boyunca Tyson'ın kulaklarında çınladı. Ancak maç bitince bu sözlerin sahibi yanında değildi. Cus D'Amato yaşama nedeni olarak ifade ettiği Tyson'ın bu başarısını göremeden, bir yıl önce, 77 yaşında hayatını yitirmişti. Bununla beraber tarihin en iyi boks koçlarından D'Amato, kendi eserini bir şampiyona daha işledi. Tyson deyince D'Amato'nun isminin arkasından gelmesinin nedeni burada.

Cus D'Amato ile Mike Tyson
D'Amato, 1920'lerin agresif şampiyonu Jack Dempsey'ye benzettiği Tyson'ın ham gücünü bir elmas gibi işledi. Boksörden çok belki de vücut geliştirmeciye benzeyen Tyson'ın boyu 178 cm'ydi. Kanat açıklığı, vuruş mesafesiyse 180 cm'ydi. Bir ağır sıklet için çok küçük ölçüler. Ancak Tyson, bu durumu avantaja çevirdi. Bunun anahtarı da D'Amato'nun kendi adıyla andığı ama daha çok 'peek-a-boo' ismiyle bilinen stildi. D'Amato bu stilin ilk şampiyonunu 1950'lerde Floyd Patterson ile yaratmıştı. Aynı zamanda olimpiyat şampiyonu olan Patterson iki kez ağır sıklette dünya şampiyonu olmuştu. Peek-a-boo aslında bir çocuk oyunundan gelir. Elimizi yüzümüze kapatıp çocuğu güldürmek için aniden açtığımız anda söylenen, Türkçeye 'cee' diye çevirebileceğimiz bir ünlemden. O eller açılınca görmek isteyeceğiniz son kişinin muhtemelen Mike Tyson olmasını dilersiniz. Rakipleri de bunu düşünmüştür.
Peek-a-boo stilinin başlangıcı Patterson'a dayanır ama dünyada Tyson ile anılır. Kollar kapalı göğse yakın, dirsekler yere dik, eldivenler elmacık kemiğinin üzerinde kapalı gardda dövüşürsünüz. Aslında savunmaya yönelik gözüken bu stilde kontra esastır. Tyson da en genel tabiriyle agresif-kontracı olarak bilinir. Rakibin yumruklarından kaçarken kendi atağınızı hazırlarsınız. Tyson'ın rakiplerini çok kısa sürelerde bitirmesinin, 50 galibiyetinin 44'ünün nakavtla gelmesinin nedenlerinden biri budur. Rakip bu atağa hazırlık yapamaz. Genelde yumruğu da görmez ki nakavtın anahtarlarından biri budur. Kolları yukarı çekmek bu stilin temel duruşudur. Asıl incelik nüansları katmakla ortaya çıkar.
D'Amato'nun sözünden çıkmayan Tyson yıllarca disiplin içinde ve sürekli tekrarla bu stilin zirvesini yarattı. Fiziksel yapısı da en iyi malzemeydi. Tyson'ın boksuna baktığımızda pek çok şeyin en üst seviyede olduğunu görürüz. Ancak başarısındaki en büyük özellik hızıydı. Kaslı, durağan ağır sıkletlere dair tabu Muhammad Ali ile yıkılmış olsa da Tyson bunun üzerine koydu. Hız konusunda hafif sıkletleri andırıyordu. Ağır elleri hızla daha yıkıcı hal alıyordu. Bunun yanında kaslı bacakları atletizminin esansıydı. Baş hareketleri, eskivleri, bunlar sayesinde bulduğu açılar alışılmadıktı.
Rakiplerini nasıl şaşırttığını karnesine bakarak da görebiliriz. Boks tarihinde Ali-Frazier, Ray Robinson-La Motta, Arturo Gatti-Micky Ward gibi pek çok efsane maç var. Tyson'ın anıldığı maçlarsa ilginç. Evander Hollyfield'in kulağını kopardığı skandal maç ve ilk yenilgisini aldığı Buster Douglas karşılaşması. Boks izleyicileri ağır sıkletin önemli isimleri Michael Spinks, Larry Holmes, Frank Bruno gibi isimlerle yaptığı maçları hatırlayabilir. Ancak Tyson'ın rekabet açısından dişe diş, çekişmeli geçen efsane bir maçını görmedik. Bu da zirvesindeki Tyson'ın nasıl bir yok edici güç olduğunu, rakiplerini nasıl hâkimiyet altına aldığını anlatıyor. Onu Muhammed Ali'den sonra ağır sıkleti kurtaran boksör, en büyük yıldız konumuna getiren de bu hegemonya. Tyson maçı dediğimizde genelde tek kişilik bir şov hatırlıyoruz.
Tyson'ın bazı özelliklerini saydık. Bununla beraber, bu özellikler rakipte yarattığı etkiyi düşünürsek daha fazla anlam kazanır. "Yumruk yediğin zaman en sakin halinde kalmalısın. Vuruş almadığın noktadaysa işte boks o zaman eğlenceye dönüşür" Tyson'ın aynı kitapta hatırlattığı D'Amato sözlerinden biridir. Zaten Tyson'ın rakiplerini en başta dağıtan hal alıyordu. Bunun yanında kaslı bacakları atletizminin esansıydı. Baş hareketleri, eskivleri, bunlar sayesinde bulduğu açılar alışılmadıktı. Rakiplerini nasıl şaşırttığını karnesine bakarak da görebiliriz. Boks tarihinde Ali-Frazier, Ray Robinson-La Motta, Arturo Gatti-Micky Ward gibi pek çok efsane maç var. Tyson'ın anıldığı maçlarsa ilginç. Evander Hollyfield'in kulağını kopardığı skandal maç ve ilk yenilgisini aldığı Buster Douglas karşılaşması. Boks izleyicileri ağır sıkletin önemli isimleri Michael Spinks, Larry Holmes, Frank Bruno gibi isimlerle yaptığı maçları hatırlayabilir. Ancak Tyson'ın rekabet açısından dişe diş, çekişmeli geçen efsane bir maçını görmedik. Bu da zirvesindeki Tyson'ın nasıl bir yok edici güç olduğunu, rakiplerini nasıl hâkimiyet altına aldığını anlatıyor. Onu Muhammed Ali'den sonra ağır sıkleti kurtaran boksör, en büyük yıldız konumuna getiren de bu hegemonya. Tyson maçı dediğimizde genelde tek kişilik bir şov hatırlıyoruz.
Tyson'ın bazı özelliklerini saydık. Bununla beraber, bu özellikler rakipte yarattığı etkiyi düşünürsek daha fazla anlam kazanır. "Yumruk yediğin zaman en sakin halinde kalmalısın. Vuruş almadığın noktadaysa işte boks o zaman eğlenceye dönüşür" Tyson'ın aynı kitapta hatırlattığı D'Amato sözlerinden biridir. Zaten Tyson'ın rakiplerini en başta dağıtan şekilde aparkatları ve kroşeleri vurur. Kısa boyu sayesinde vuruşlar daha da sertlik kazanır.
Tüm bu özellikleri Tyson'a 'Gezegenin En Kötü Adamı' lakabını getirdi. Tyson zirvesindeyken yenilmez gibiydi. Yenildiğindeyse D'Amato'nun çizdiği rotadan saptığını düşündürttü. En azından Tyson ve Undisputed Truth belgesellerinde öyle anlatıyor. D'Amato'yu kaybettikten sonra alkol ve uyuşturucu bağımlılığına düştüğü, antrenman yapmadığı zamanlarda Buster Douglas'a yenildi. Boks tarihinin en büyük şoku yaşandı. Tecavüz suçundan 1992'de hapse girdi. Hiçbir zaman bu suçu kabul etmese de hep bunun gölgesinde yaşadığını söyledi, söylüyor. O dönem 26 yaşındaydı. Üç yıl hapis yattı. Boksa geri döndü. Yine bağımlılıkları devam etti. Holyfield'in kulağını ısırarak ringde de skandala imza attı. Skandallar sürdü. Değişmeyen tek şey ringe girdiğinde seyircinin hissettiği o yoğunluktu. Ancak o da Lennox Lewis yenilgisine kadardı. Yaşına göre hâlâ hızlıydı ama artık gençlerle karşılaşması zordu. Cus D'Amato yaşasa belki o yenilgiler gelmeyecek, 'tartışmasız'ın yanına bir de yenilgisiz şampiyon unvanını koyacaktı. Belki de kendine başka bir rota çizecekti. Belki de...