Stumpf Vardı, Falko Vardı

10 dk

Galatasaray için 1992-1994 yılları arası, 1989’daki yarı final ile 2000’deki UEFA Kupası arasındaki köprüydü. Köprüyü ayakta tutanlar ise Almanya’dan gelen iki futbolcuydu.

İllüstrasyon: Hüseyin Sandık

Türkiye futbolunda yabancı oyunculara kapıların açıldığı ilk yıllar biraz sıkıntılıydı. Gelenler çiçeklerle değil soru işaretleriyle karşılanırdı. Üstelik teknik direktör yabancıysa ve aldığı oyuncular da vatandaşıysa basının sert okları yaydan daha rahat çıkardı. Mesela Gordon Milne, en ağır eleştirileri en başarılı döneminde ‘asker arkadaşları’ yüzünden aldı. 1992’de Galatasaray’a gelen Karl-Heinz Feldkamp da memleketinden en güvendiği adamları getirince eleştiri oklarından kurtulamadı.

Falko Götz ve Reinhard Stumpf, İstanbul’a ayak bastıklarında 30 yaşına girmişlerdi. Falko; Doğu Almanya’da doğmuş, baskıyla yaşamış ve tüm tehlikeleri göze alarak oradan kaçmıştı. Doğu Almanya’nın Belgrad’da Yugoslavya ile yaptığı maçta bilerek kırmızı kart görmüş, maç devam ederken boş kalan soyunma odasından çıkıp taksi ile Batı Almanya konsolosluğuna sığınmıştı. Zafere Kaçış filminin biraz farklı ama tamamen gerçek versiyonu...

Reinhard Stumpf, savaş sonrası Batı Almanya’nın özelliklerini bünyesinde toplamıştı. Disiplin, çalışkanlık ve istikrar onun kimliğiydi. Tüm gücüyle rakiplerinin karşısında dururdu. Falko Götz ise hem tipiyle hem oyun tarzıyla bir MacGyver’dı. Macera, onun felsefesiydi. Öyle ki bir forvet oyuncusu olarak başladığı kariyerinin son döneminde savunmaya doğru geçmişti. Ancak maç içinde ileri çıkmaya devam ediyordu.

Falko ile Stumpf’un yanına eklenen Bülent Korkmaz, 30 haftalık maraton boyunca sadece 21 gol yiyen savunmanın gücünü ispatladı. Üstelik atılan 74 golün 14’ünde Falko (12) ve Stumpf (2) imzası vardı.

Falko, ilk maçında TSYD Kupası’nda Beşiktaş karşısına çıktı. Galatasaray derbiyi 3-2 kazandı. Maçın sonunda Feldkamp, bir diğer transferin müjdesini verdi. Stumpf, ertesi gün İstanbul’a gelerek Galatasaray ile sözleşme imzaladı. Onun gibi düzene alışmış bir Batı Alman için, İstanbul’daki ilk gün zor geçecekti:

“Sağlık kontrolüne gittiğimde birden kapı açıldı, kanlar içinde biri girdi. Sonra da ağzında sigara olan bir doktor gelip onu muayene etti. Hastaneden kulübe dönerken her yerde çöp dağları vardı ve ortalık çok kötü kokuyordu. Sonradan öğrendim ki çöpçüler grevdeymiş. Tesislere dönmek için trafik ışıklarında durduk, yan tarafımızdaki araba durmadı ve son hızla bir yayaya çarptı, adam havaya uçtu ve yandan gelen bir diğer arabanın altında kaldı. İçimden, ‘Ben nereye geldim böyle!’ dedim.”

İkili beraber oynadıkları ilk maçta sezonun fragmanını sundu. Galatasaray 2-1 geriye düşmesine rağmen maçı çevirdi ve Fenerbahçe’yi yenip kupayı kazandı. İki gol, duran top organizasyonları sonucunda Falko’dan geldi. Ancak sezon başı aydınlık değildi. İkinci haftadaki Altay yenilgisinin faturası ikiliye çıktı. Altay’ın gollerinden birini atan Ramazan Torunoğlu, maçın ardından ‘’Ben bu kadar kolay adam geçmedim. Benim için ikisi de keklikti. Bu iki adamı bir şey sanıyorduk. İkisi de fos!’’ cümlelerini kullandı. Basın da eleştirilere başladı.

Falko eski bir forvetti, Stumpf ise Almanya’da zaman zaman orta sahada görev yapmıştı. Ağustos günü İzmir’de oynanan gündüz maçında sık sık ileri çıkan iki oyuncu, geri dönüşlerde zorlanmıştı. Falko, Altay yenilgisinin ardından çabuk toparlandı ama Stumpf’un rüştünü ispat etmesi için biraz daha süre gerekti. Eintracht Frankfurt eşleşmesinde Tony Yeboah’a iki maçta da nefes aldırmayınca sınıfı geçti.

İkilinin Galatasaray için önemini gösteren en sembolik pozisyon ise sadece dikkatli gözlerin radarına takılacaktı. Pozisyonun kahramanı Falko olsa da sezon genelinde Stumpf’un da payı da görülebilirdi.

Sarı-Kırmızılı takım, 1992-1993 sezonuna istikrarsız bir başlangıç yapmıştı. Tribünlerde, ilk yedi haftadan dört galibiyet çıkarabilen takıma tepkiler yükselmeye başlamıştı. Bu şartlar altında, sekinci haftada Bursaspor karşısına çıktılar. Son on dakikaya girerken, skorbord Bursaspor’un 2-1’lik üstünlüğünü gösteriyordu. Oyuncular adeta pes etmiş, tribünler ise sessizliğe gömülmüştü. O sırada gelişen bir pozisyonda top, taç çizgisine doğru ilerlemeye başladı ancak biri hariç hiçbir Galatasaraylı futbolcu, topa doğru gitmeyi aklından geçirmiyordu. O isim, Falko’ydu. Attığı deparla topun taca çıkmasını engelledi ve bu hareketleriyle takım arkadaşlarını adeta silkeleyip kendilerine getirdi. Tribünler de harekete geçmişti. Galatasaray, yakaladığı havayla maçın kalan bölümüne üç gol sığdırdı ve sahadan 4-2 galip ayrıldı. Halil Özer, Milliyet’te yayımlanan köşe yazısında şu ifadeleri kullandı:

‘’80. dakikada takımı mağlupken, maçı bırakmışken, seyirci susmuşken, hiç alakasız bir topu uzun bir maratondan sonra kovalayıp takımına kazandıran Götz’ün mantalitesi, her futbolcu için okunması gereken bir derstir.”

O sırada sahada olan Galatasaraylı futbolcular seneler sonra, bu dersi iyi okuduklarını gösterdiler. Yirmili yaşlarının başındaki Hakan Şükür, Arif Erdem, Bülent Korkmaz ve Okan Buruk gibi isimler, unutulmaz bir neslin iskeletini oluşturdular.

Galatasaray sezonun geri kalanında sadece üç kez yenildi. Biri Stumpf’un kırmızı kart gördüğü Fenerbahçe maçı, bir diğeri de Falko’nun oynamadığı Trabzonspor deplasmanıydı. Şampiyonluk gelmişti ama macera devam ediyordu. Galatasaray’ın artık yeni bir hedefi vardı; Şampiyonlar Ligi’ne ayak basmak... Bu yolda, unutulmaz iki maç sonunda Manchester United aşıldı. Falko ile Stumpf, özellikle ikinci maçta turun mimarlarıydı.

Devler Ligi’ne adım atan takımın grup aşaması performansı, beklentilerin altında kaldı. Galatasaray, macerasına Barcelona’dan kaptığı puanla başladı ama tek golünü, son maçın bitimine dört dakika kala bulabildi. Falko ve Stumpf ikilisi ise bu maçlarda beraber oynayamadı. Barcelona maçına iki oyuncu da 11’de başladı ama Falko, 28. dakikada sakatlanarak oyundan çıktı. İyileşmesi Şubat ayını buldu. Stumpf ise Moskova’daki ikinci maçta kırmızı kart gördü, ardından bir sakatlık geçirdi ve son maça kadar dönemedi. İkili, altı maç ve 540 dakikalık bu serüvende ancak 73 dakika yan yana oynayabildi. Bu da Galatasaray’ın yarışa tutunmasını engelledi.

Sakatlıklar ve ilerleyen yaşlar, ikilinin Galatasaray’daki kariyerinin kısa sürmesine neden oldu. Buna, Falko’nun İstanbul’da yaptığı bir gezi de etki edecekti. Zira Kapalıçarşı’da patlayan ve iki turistin ölümüne neden olan bomba, izin gününü Suriçi’nde geçirmek isteyen Falko ile eşine sadece 50 metre uzaklıktaydı. O gün, ayrılık kararı pekişti. Yeni transferler ise Falko ile Stumpf’un yerlerini dolduramadı. Galatasaray, iki sene boyunca zirveden uzak kaldı. Ama ikili, hiç değilse pes etmeyen karakterlerini ve partnerleri Bülent Korkmaz’ı Galatasaray’a miras olarak bırakmışlardı. Onun kaptanlığındaki Galatasaray, ülke futbolunun talihini ve tarihini baştan aşağı değiştirecekti.

Socrates Dergi