
Kaplan
18 dk
Sporunun ve mevkiinin efsanelerinden Tijana Boskovic, Eczacıbaşı Dynavit formasıyla yedinci sezonuna girdi. Biz de 'Tica'yla bir kariyer sohbeti yaptık…
Ayazağa'daki Eczacıbaşı Spor Kulübü'ne ulaştığımızda röportaja henüz bir saat vardı. Tijana Boskovic ve takımın geri kalanı sabah antrenmanını tamamlarken biz de ikram edilen çift kaşarlı tostları yedik, kahvemizi yudumladık. Pasör çaprazı pozisyonunu yıllardır kulüp ve milli takım düzeyinde hâkimiyeti altına alan Sırp yıldıza soracak fazlaca şey biriktirmiştik. Ve şanslıydık ki 'Tica' birazdan file üstündeki ürkütücülüğüyle değil, günlük hayattaki sıcaklığıyla bize katılacaktı...
18 yaşınızdan beri yaşadığınız İstanbul'da artık Bileca ya da Belgrad gibi evinizde hissediyor musunuz?
İnanın tam da öyle tarif edebilirim. Memleketim Bileca'dan ya da Belgrad'dan her ayrıldığımda kendimi kötü hissedeceğimi düşünürüm ama İstanbul'a geldiğimde işler bir anda değişir. Buraya her adım attığımda kendimi harika hissediyorum.
Voleybol üst seviyede daha sık takım değiştirilen bir spor olarak değerlendirilebilir ama Eczacıbaşı'nda uzun seneler geçirdiniz…
18'imde bu kapıdan girdiğimde çok genç ve tecrübesizdim. Bosna-Hersek doğumluyum, dört sene de Sırbistan'da yaşadım ama ikisi aşağı yukarı aynı şeydi. Karar verip hiç tanımadığım bir ülkeye gelmek ise bambaşkaydı. Başka dil, başka kültür… Fakat burada kendimi bir gün dahi kötü hissetmedim. Eczacıbaşı gibi büyük bir kulüpte yedinci sezonuma başlamak büyük onur. Burada oynayan herkes, bu kulübün ne kadar büyük olduğunu biliyor. Geçmişimizde büyük başarılar, koca bir tarihimiz var. Ayrıca geniş bir aile gibiyiz. İlk günden bu yana hiçbir problem yaşamadığım için kalma kararı benim için hiç zor değildi. Tabii geçtiğimiz sezonlarda Türkiye Ligi'ni ya da Şampiyonlar Ligi'ni kazanamadığımız için hayal kırıklıklarım var ama bunu kendim için bir motivasyona çevirmiş durumdayım. Eczacıbaşı formasıyla daha fazlasını başarmak istiyorum.
Peki kulüpteki yeni yapılanma ve takımın mevcut durumu hakkında neler düşünüyorsunuz?
Aslında her sezon bir diğerinden farklıdır ama bu sezonun özel bir hikâyesi var. Biliyorsunuz, artık Ferhat Akbaş'la çalışıyoruz. Genç bir antrenör ve yeni isimlerle çalışma fırsatı yakaladığım için mutluyum. Maja Ognjenovic birkaç yılın ardından Eczacıbaşı'na döndü. Laura Heyrman ve McKenzie Adams da artık bizimle olacak. Zaten Türk oyuncuların tamamı devam ediyor. Fazla bir değişiklik yok. Umarım bu sefer geçtiğimiz sezonlarda çıkamadığımız seviyelere çıkıp daha ileriyi görürüz. Sistem geçtiğimiz senelere nazaran biraz daha farklı ve buna alışmaya çalışıyoruz ama sezonun güzel geçeceğine inancım tam. Şimdiye dek az maça çıktıysak da iyi bir yola girdiğimizi düşünüyorum.
Ferhat Akbaş'ın son derece enerjik, dinamik bir imajı var. İlk kez bir Türk başantrenörle çalışma deneyimi sizin için nasıl gidiyor?
Bu enerji dolu yanı ve dinamizmi bizim takımın ihtiyacı olan şey. Benim içinse ilk defa bir Türk başantrenörle çalışmak heyecan verici. Çok genç ama bir yandan da uluslararası çapta tecrübeye sahip. Japonya, Polonya ve Romanya gibi ülkelerde görev yapmış. Ondan fazlaca şey öğrenebileceğimizi, Eczacıbaşı'na ciddi katkı vereceğini düşünüyorum.

"Bu enerji dolu yanı ve dinamizmi bizim takımın ihtiyacı olan şey. Benim içinse ilk defa bir Türk başantrenörle çalışmak heyecan verici."
Siz de genç yaşta önemli bir sorumluluk almış, Simge Aköz'le beraber geçen yıl Eczacıbaşı'nın kaptanı olmuştunuz…
Açıkçası ilk başta daha farklı roller almam gerekecek diye düşünüyordum ama büyük resimde her şey eskisi gibi devam etti. Geçmişte ortaya nasıl bir çaba koyuyorsam bugün de aynısını yapıyorum. Takım arkadaşlarıma yardımcı olmaya çalışıyorum. Elbette hâlâ genç bir oyuncuyum ama benden daha genç oyunculara yardımcı olabilecek kadar tecrübeli olduğumu düşünüyorum. Neye ihtiyaçları varsa, istedikleri an bana ve Simge'ye sorabilirler. Eczacıbaşı gibi bir kulübün kaptanlarından olmak iyi hissettiriyor. Bu tam anlamıyla büyük bir onur.
Üç yıl önce Socrates'e verdiğiniz röportajda da "Hâlâ genç bir oyuncuyum. Tabii çok sayıda önemli maç oynadım, bu yüzden deneyimsizim diyemem" şeklinde bir ifadeniz vardı. Aradan geçen seneler ve çıktığınız üst düzey müsabakalar sonrasında neler değişti?
Özellikle şu üç yılda hem milli takımda hem de Eczacıbaşı'nda gayet kritik maçlar ve turnuvalar oynadım. Milli takımla olimpiyat oyunlarına, dünya şampiyonasına ve Avrupa şampiyonalarına katıldım. Öte yandan Eczacıbaşı'yla Türkiye Ligi'nde, Şampiyonlar Ligi'nde mücadele ettim. Üç yıl öncesine göre daha deneyimli ve olgun olduğumu söyleyebilirim. Önümde hâlâ uzun yıllar olsa da o röportaj sırasında olduğu kadar genç değilim artık. Yine de 24 yaşında üst seviyelerde bu denli fazla tecrübeye sahip olmak beni mutlu ediyor.
Kulüp ve milli takım düzeyinde birçok yüksek profilli rekabetin tarafı olarak bu dev maçlara bakış açınızı sizden dinlemek isteriz. Öncelikle, bu sezon halihazırda iki kez oynanmış olan Eczacıbaşı-VakıfBank derbileri size ne hissettiriyor?
Tabii Türkiye'de oynadığımız tek derbiler VakıfBank karşılaşmaları değil. Gayet iyi bir takım olan Fenerbahçe'den de bahsetmeliyiz, Galatasaray maçları da genellikle ilginç ve zorlu oluyor... Ama dediğiniz gibi VakıfBank'a karşı oynayacağımız zaman hisler değişiyor. Taraftarlar salonda müthiş bir atmosfer yaratıyorlar ve arkamızda yoğun bir destek hissediyoruz. Ben de kendi adıma VakıfBank maçlarından çok keyif alıyorum çünkü genellikle harika bir takımları oluyor. Kazanacak mıyız yoksa kaybedecek miyiz bunu asla bilemiyoruz. Her seferinde mücadele etmek, yüzde yüzümüzü sahaya koymak zorundayız. Kısa süre önce Şampiyonlar Kupası Finali'nde 3-0 kaybettik ve ligde sonunu getiremesek de beş setlik müthiş bir maç oynadık. Sonraki adım kazanmak olmalı.

"VakıfBank'a karşı oynayacağımız zaman hisler değişiyor. Taraftarlar salonda müthiş bir atmosfer yaratıyorlar ve arkamızda yoğun bir destek hissediyoruz."
Birçok kez kalplerimizi kırdığınız Türkiye-Sırbistan maçlarına ne demeli? Zira Avrupa voleybolunun iki ekol ülkesi son yıllarda epey çok karşılaşır oldu…
Evet, çok fazla maç oynadık ama benim en çok hatırımda kalan Ankara'da oynadığımız 2019 Avrupa Şampiyonası Finali'dir. Oynadığım en stres dolu maçlardan biriydi. Yaklaşık 15 bin seyirci vardı ve harika bir atmosfer yaratmışlardı. Böyle çılgınca bir atmosferin sadece Türkiye'de olabileceğini düşünüyorum. Sahada birbirimizi duyamıyorduk ama çok eğlenceliydi. Son sayıya kadar kimse hangi tarafın galip geleceğini kestiremezdi. Türkiye Milli Takımı'na çok saygı duyuyorum. Son yıllarda çok büyük bir gelişme kaydettiler ve şüphesiz Avrupa'nın en iyi takımlarından biri oldular. Türkiye'ye karşı oynamayı seviyorum.
Türkiye maçları sonrası sosyal medyayı okuma şansınız oldu mu? Size ve sahadaki hâkimiyetinize büyük hayranlık duyarken bir yandan da...
Bir yandan da nefret ettiler değil mi?
Buna bir aşk ve nefret ilişkisi demek daha doğru olur sanki...
Evet, bu son derece ilginç bir şey… (Gülüyor.)
2021 Avrupa Şampiyonası'nın yarı finalinde Belgrad'daki atmosfer 2019 Ankara'yla yarışır cinstendi. İnanılmaz yakın ilk set, sonrasında da Türkiye durumu 2-0'a getirebilirdi ama Sırbistan ivmeyi yakalayıp önce eşitliği sağladı, sonrasında da finale giden taraf oldu. Dramatik ilk seti ve maçı nasıl hatırlıyorsunuz?
Türkiye bize karşı sahaya çıktığında büyük motivasyona sahipti. 2019'un rövanşını alıp evimizde bizi yenmek istiyorlardı ama bizim de büyük sorumluluklarımız vardı. Belgrad'da seyircimiz önünde oynuyorduk bir kere... Stres dolu bir durum bu. İlk set muazzamdı, hatta tek bir maç gibiydi. Dürüst olmak gerekirse o uzun setin son bölümünde çok gerilmiştim. 34-32'lik skorla kaybettikten sonra oyunumuzu oynamaya devam ettik. İkinci sette düşmeyip durumu eşitlememiz bir kırılma noktası olabilir. Nitekim devamında 3-1 kazanmayı bildik ve finale yükseldik.

"34-32'lik skorla kaybettikten sonra oyunumuzu oynamaya devam ettik. İkinci sette düşmeyip durumu eşitlememiz bir kırılma noktası olabilir."
O maçta vurduğunuz smaçlardan biri, saatte 110.3 kilometreyle kadın voleybol tarihinin en hızlısı oldu. Sahip olduğunuz müthiş güç ve isabet becerisinin yanında solak oluşunuzun da size ekstra bir avantaj sağladığını düşünüyor musunuz?
Solak olmam çok büyük bir avantaj getiriyor mu veya beni daha iyi bir oyuncu yapıyor mu emin değilim. Ama birkaç orta oyuncu arkadaşımdan duyduğuma göre solakları bloklamakta daha fazla zorlanıyorlarmış. Bunun nedenini bilmiyorum. Belki o pozisyonda oynayan oyuncular buna daha rahat yanıt verirler. Çok fazla solak oyuncu olmayışıyla alakalı olabilir. Sonuçta bir alışkanlık kazanmanız lazım ancak size o alışkanlığı kazandıracak kadar solak rakip yok.
Tokyo Olimpiyat Oyunları çeyrek finalinde İtalya'ya karşı beklenenden rahat bir maç çıkarmıştınız. Bir ay sonra, bu kez Avrupa Şampiyonası Finali'nde farklı bir maç seyrettik. Sırbistan'ın o finalde enerjisi tükenmiş gibi gözüküyordu…
Yorgunduk… Olimpiyattaki 3-0'lık İtalya maçı da aslında çok kolay bir maç değildi ama skora bakınca kolay gözüküyor. İnanın bana çok zorlu bir yaz dönemiydi. 2021 Avrupa Şampiyonası Finali özelinde yorgun olduğumuzu söyleyebilirim rahatlıkla. Bunu bir bahane veya mazeret gibi düşünmeyin ama bütün o turnuvalardan sonra aynı seviyeyi korumak güç. Yarı finalde oynadığımız Türkiye maçı bizi çok yormuştu. O maç sporcuyu tüketebilecek yoğunluktaki maçlardan biriydi. Tabii finalde yüzde yüzümüzde olmasak da İtalya harika bir maç çıkardı. Kazanmayı hak ettiler. Sonuç olarak gururluyum. Hem olimpiyatta hem de Avrupa şampiyonasında madalya kazanan tek takım olduk. Tokyo'daki bronz sonrası gelen o gümüş madalya bana sanki altın kazanmışız gibi hissettirdi.
Ablanızla 2021 Avrupa Şampiyonası'nda farklı milli formalarla karşı karşıya gelişiniz de epey ses getirmişti... Dajana'yı Bosna-Hersek formasıyla filenin karşısında görmek nasıl hissettirdi?
Turnuva sırasında en çok konuşulan şeylerden biri buydu. Hatta sanırım bir ara sadece ablam ve benden bahsedildi... Nasıl olup da iki farklı ülke için oynayacağımız meselesi üzerine epey kafa yoruldu ama benim için o kadar karmaşık değildi. Hoş bir deneyimden fazlası olmadığını düşünüyorum. Tabii onu sahada görmekten, onunla oynamaktan memnunum. Geçen sene Türkiye'de Kuzeyboru forması giymişti ve orada da birbirimize karşı sahaya çıkmıştık. Bu kez biraz daha farklıydı çünkü milli takım düzeyinde karşılaştık. Bana maç başında "Seni bloklamak istiyorum" dedi ve sonlara doğru bunu başardı. "Artık maçı rahatlıkla bitirebilirim, görevimi yaptım" demişti. Gayet komikti açıkçası.
Peki geçmişte, ikiniz de aynı mevkide oynayan genç voleybolcularken nasıl bir ilişkiniz vardı?
Dajana bana her zaman çok ilham verdi. Voleybolla onun sayesinde tanıştım, onun antrenmanlarını izleyerek bu oyunu tanıdım. Sürekli olarak idmanlarına, maçlarına gittiğimi hatırlıyorum. O, yaşına göre hep oldukça iyiydi. Spor yapmaya karateyle başlamış olsam da boyum uzayınca ben de voleybolu seçtim. Ancak ablam hep benden öndeydi ve bahsettiğin gibi aynı mevkide oynadığımız için sürekli kenarda otururdum. Hayatım boyunca ondan iyi olmak için çabaladım. Biz biraz daha yaş aldıktan sonra o kolej okumak için ABD'ye gitti ama benim için hep bir motivasyon kaynağıydı. Şüphesiz ki beni yukarı çeken rekabetlerden biri budur.

Dajana Boskovic ve Tijana Boskovic
İlk yıllarda hem ablanız hem de sizin kariyerinizde önemli bir rolü olan antrenör Zoran Vidakovic hakkında neler söylersiniz? Kendisi bölgede efsanevi eğitmen olarak anılsa da pek tanınmış bir antrenör değil...
Bence ona oldukça fazla kredi vermeliyiz çünkü voleybolun temel taşlarını ondan öğrendim. Evet, ünlü bir antrenör değildi ama voleybolu çok iyi bilirdi. Küçük bir çocukken bana gelecekte üzerine oyunumu inşa edeceğim sayısız şey öğretti. Bu nedenle onu fırsat buldukça hatırlar ve hatırlatırım. Kendisine sonsuza dek müteşekkirim. Fundamental'ı, oyunun teknik nüanslarını doğru öğreten bir ilk antrenöre sahip olmak oyuncu gelişiminde çok ama çok önemli.
Çocuk denecek yaşta sizi milli takıma alan ve orada hâlâ beraber çalıştığınız Zoran Terzic'le nasıl bir ilişkiniz var? Eminim ki Fenerbahçe maçlarında rakip olmak tuhaf hissettiriyordur…
Terzic'ten çok şey öğrendim. İlk kez onun için oynadığımda 17 yaşındaydım, dünya şampiyonasında ilk altı çıktım ve bunu hiç beklemiyordum. Beni tam anlamıyla ateşe attığını söyleyebilirim. Sıfır milli takım tecrübesiyle, büyük bir turnuvada büyük bir rolde maça çıktım. Bunu yaptığı için ona minnettarım çünkü ben henüz yeterince iyi olup olmadığımdan emin değilken üst seviyede başarılı olabileceğimi gösterdi. Onunla rakip olmak enteresan. Bunu sevmiyorum çünkü beni iyi tanıyor, oyunuma dair her şeyi biliyor ve iyi karşı taktik üretebiliyor. Terzic'in takımlarına karşı çok ama çok iyi oynamam gerekiyor bu yüzden. Gerçi diğer taraftan baktığımızda ben de onun stiline hâkimim. Birbirimizi iyi tanıyoruz.
Ve tabii sık sık "Dünyanın en iyi pasörü" şeklinde andığınız Maja Ognjenovic… Eczacıbaşı'ndaki üçüncü dönemine hazırlanan vatandaşınızla tekrar buluşmak sizi ne kadar mutlu etti?
Daha önce Maja'yla beraber sahaya çıkmış herkes birazdan söyleyeceklerime katılacaktır. Takımınızda Maja gibi bir oyuncuya sahip olmak gerçekten çok eğlenceli. Özellikle de benim gibi bir hücumcu için çok zevkli. Ben pasör çaprazı oynuyorum, Maja ise merkezde. Hücumlarda daima iletişim halindeyiz. Beraber sahada yer aldığımız her an benim için çok özel. O harika bir insan ve harika bir oyuncu. 37 yaşına geldi ama her geçen gün kendini geliştirmeye devam ediyor. Bu yaşta bu kadar iyi oynayan bir oyuncu daha önce gördüm mü emin değilim.
Genç ve tecrübeli oyuncuların dengeli bir kadro oluşturduğu Eczacıbaşı Dynavit'in yeni sezon hedeflerini sizden dinleyebilir miyiz?
Bu sezon Türkiye Ligi, Türkiye Kupası ve CEV Kupası oynayacağız. Geçen sezon biterken Şampiyonlar Ligi'ne gidemediğimiz için biraz üzgündüm. Fakat bu sene CEV Kupası'na odaklanacağız ve önemli maçlara çıkacağız. Takım olarak iyi oynayalım isterim ki bu bağlamda günbegün gelişim içinde olduğumuzu düşünüyorum. Ve tabii kazanabildiğimiz her kupayı da kazanmaya çalışacağız. Bundan başka spesifik bir hedef yok. Takım potansiyelimizin çok yüksek olduğunu düşünüyorum ama çalışmamız gerek.
Bitirirken kişisel rekabetlere bakalım.. Bu yaz birkaç düelloya giriştiğiniz Paolo Egonu'yla olan çekişmeniz ortada. Şu anda dünyanın en öne çıkan iki pasör çaprazı arasında nasıl bir rekabet var?
Paolo Egonu, takımlarının en çok topla buluşan, en çok skor üreten oyuncusu. Sırbistan ve Eczacıbaşı'nda da benim için aynı durum söz konusu. Pasör çaprazı olduğumuz için pozisyonlar genelde bizlere hazırlanıyor. Bu nedenle insanların bizi rakip göstermesi gayet anlaşılır. Ben bu mevkide başka iyi oyuncular olduğu ve onlarla rekabet edebildiğim için şanslıyım çünkü beni daha iyi olmam için yukarı itiyorlar. Eğer rakibiniz olmazsa yerinizde sayabilirsiniz. Belki öyle bir durumda ben de kendimi yeterince zorlamazdım. Egonu, Vakıfbank'tan Isabelle Haak, son dönemde müthiş oynayan Ebrar Karakurt, Fenerbahçeli Melissa Vargas… Çok iyi bir pasör çaprazı jenerasyonu mevcut ve bu beni mutlu ediyor. Sporumuzun geleceği emin ellerde.
"Novak inanılmaz!"
Novak Djokovic gerçekten akıl sınırlarını zorlayan bir sporcu. Benim için o gelmiş geçmiş en iyisi tenis oyuncusu. Zihinsel gücüyle, enerjisiyle ve her şeyiyle bambaşka… Hande (Baladın, Simge (Aköz) ve birkaç Türk oyuncu olimpiyatta onunla sohbet etme şansı bulmuşlar ve benimle aynı şeyi düşünmüşler. Dev bir yıldız olmasına rağmen bir insan olarak her zaman çok alçakgönüllü, çok da yardımsever. Genç sporculara nasıl destek verdiğine birçok kez tanıklık etmişimdir. Bir Sırp olduğu için ve dünyadaki en iyi sporculardan biri olduğu için çok mutluyum. Ondan öğrenecek çok şeyimiz var.