
Trabzonspor Mitosu
12 dk
Üst üste gelen başarılarla seksenlere giren Trabzonspor, yeni onyılda sadece kupalar kaybetmedi, aynı zamanda devrimci kimliğinden de uzaklaştı.
Sümer mitolojisinin dört büyük tanrısından biriydi Enki. Evrenin geniş bir bölümünü o yaratmıştı. Kozmosun düzenini o sağlar, yarattığı şeylerin yazgısını o belirlerdi. Sümer panteonunda Enlil'den sonra en güçlü ikinci tanrıydı. Ancak yapıcı ve yaratıcı olan Enlil değil; Enki'ydi. Bu yüzden destanlarda en çok onun adına rastlanırdı. Temsil ettiği kudrete ve uyandırdığı hayranlığa rağmen Enki'nin büyük bir açmazı vardı. Ünlü Sümerolog S. N. Kramer, Enki'nin hırsının, gücünü ve başarılarını aştığını iddia ediyordu. Kramer'e göre yetersizlik hissi ile malul Enki, aşağılık kompleksine sahip bir tanrıydı. Aslında bu kompleks, Enki'den ziyade onu panteonun tepesine çıkarmaya çırpınan mahlukata atfedilmeliydi. Enki tarafından yaratılmış ve onun müridi olmuş teologlara, keşişlere, şairlere…
Yetmişli yıllarda ortaya çıkan Trabzonspor mitosu, seksenlere gelindiğinde onun müritlerince beslenmiş bir kompleksin tutsağı oldu. İrtifa kaybı da böylece başladı. Kulübün kurucu ideolojisi, önce 1. Lig'e çıkma, bir süre sonra ise şampiyon olma ülküsüne yaslandı. Trabzonspor, ligin zirvesine o kadar hızlı biçimde çıktı ki; kendini bulma ve kurma serüvenini de aynı hızla bir kenara attı. Seksenli yıllar, normopatik bir Trabzonspor'un kendinden vazgeçiş öyküsü olacaktı.
Değerlerin Dönüşümü
1979-80 sezonu sonunda dördüncü şampiyonluğunu kucaklayan Trabzonspor, seksenli yıllara önemli bir değişimin sancıları içinde giriyordu. Kulübe beş yıl içinde dört Birinci Lig şampiyonluğu, beş Cumhurbaşkanlığı, iki Başbakanlık ve iki Türkiye Kupası kazandıran Başkan Şamil Ekinci ve onun değişmeyen yöneticileri, görevlerine devam etmeyeceklerini açıklamışlardı. Türk futbolunda devrim mertebesine konulan bu büyük başarının mimarları yerine geçecek olanlar kim olursa olsun, neticede devrimin ağırlığı altında ezilme tehlikesi ile karşı karşıyaydı. İşte tam bu günlerde, Mustafa Günaydın isimli Trabzonlu genç bir iş insanı, dikkat çekici bir beyanatla başkanlığa aday oldu: "Otuz milyon lira ile Trabzonspor Kulübü başkanlığına talibim. Onu Avrupa düzeyinde Nottingham Forest, Real Madrid FC, FC Bayern Münih yapacağım."
Bu iddiaları kitabına taşıyan Trabzonspor tarihinin unutulmaz yazarlarından Ali Özbak'a göre, kulübün başkalaşım süreci Günaydın'la birlikte başlamıştı. Günaydın, başkanlığa adaylığını koyduğunda Trabzonspor Kulübü'ne üye dahi değildi. Ama vizyon meftunlarının gözünü boyamayı başarmıştı. Yazar Cevat Ocak'a göre "Paralı başkan zihniyeti Trabzon kamuoyuna öylesine pompalanmıştı ki bu rüzgârın karşısında şampiyon başkanlar bile duramıyordu." Mustafa Günaydın 1980'de girdiği seçimi Ahmet Celal Ataman'a karşı kaybetse de bir yıl sonra amacına ulaştı. Günaydın ile başkanlık koltuğu ilk defa Trabzon'dan İstanbul'a taşınacak, böylelikle yerinden yönetim modeli terk edilmiş olacaktı.
Mustafa Günaydın, 1982 yılının Eylül ayında alınan olağanüstü genel kurul kararıyla görev süresini tamamlamadan koltuğu bir başka paralı başkana; vergi rekortmeni iş insanı Mehmet Ali Yılmaz'a devretti. Üstelik seçim vaatlerini tutmak şöyle dursun; yeni yönetime yaklaşık otuz milyon liralık bir de borç bıraktı. Trabzonspor'un sekizinci başkanı Mehmet Ali Yılmaz'ın selefi Günaydın ile çok ortak noktası vardı. Her ikisi de Ofluydu ve başkanlık koltuğuna oturduklarında henüz otuzlu yaşlarının ortalarındaydı. Yılmaz da Günaydın gibi spor üzerinden siyasette kendine alan açmak istiyordu. Günaydın, Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) ile politikaya atılırken Yılmaz'ın tercihi Doğru Yol (DYP) olacaktı. Ali Özbak'a göre adı uzun yıllar Anavatan Partisi (ANAP) ile özdeşleşecek bir başka Trabzonlu siyasetçi Eyüp Aşık da Trabzonspor'daki kariyerine -kulübe üye olmadan evvel- Günaydın ve Yılmaz dönemlerinde başlamıştı.
Seksenli yıllara kadar Trabzonspor'a başkanlık yapanlar arasında da zengin iş insanları ve şehrin siyasetinde aktif rol oynamış isimler vardı. Trabzonspor'un başkanı yahut yöneticisi olmak elbette ki onlara da birtakım şahsi faydalar sağlıyordu. Ancak bunun, pragmatik anlamda sınırlı bir menfaat olduğu söylenebilirdi. Altmışlı ve yetmişli yıllarda Trabzonspor başkanlığı henüz ulusal düzeyde bir prestije, imkâna yahut ranta tahvil edilebilen bir senet değildi. Özalizm devrinde ise durum değişti. Fırsatçılık, bireycilik ve rekabetin geçer akçe olarak yüceltildiği bir dönemde kent onurunu bireysel menfaatin üstünde gören -Şamil Ekinci gibi- bir başkan modeli ancak şövalyelik sayılabilirdi. Trabzon şehrinin ve Trabzonspor'un başkanıyla olan organik bağı, ilk defa bu yıllarda kesildi.
Kupadan Fazlası
Seksenler, Trabzonspor'da Mehmet Ali Yılmaz çağı demekti. Yılmaz'ın ilk başkanlık dönemi 1982'den 1988'e kadar devam etti. Bu dönemde Trabzon Havalimanı'nın altındaki arsa satın alınarak Trabzonspor için modern bir tesis inşa edildi. Tesisleşme şüphesiz ki Yılmaz yönetiminin kayda değer icraatlarının başında gelmekteydi. 1988'in Ocak ayında yerini Mazhar Afacan'a bırakan Yılmaz, Mayıs 1989'da yeniden koltuğa geçecek ve ikinci başkanlık dönemi 1992'ye kadar sürecekti. Pek çoklarına göre Mehmet Ali Yılmaz, o günün koşulları altında Trabzonspor için bir zorunluluktu. Zira seksen sonrasının neoliberal politikaları Trabzon şehrinin ve dolayısıyla kulüp ekonomisinin İstanbul takımları karşısında göreli olarak gerilemesine yol açmıştı. O güne değin kazanılan sportif başarıların finansal getirisi ise, şampiyonluk iddiasını sürdürmek isteyen kulüp için bir bütçe dengesi yaratmaktan çok uzaktı. Neticede kulüp ciddi bir borç batağındaydı ve vergi rekortmeni bir başkanın karşısında durabilecek bir karşı güç bulunmuyordu.
Başkanlık makamında yakalanan istikrarın aksine, Trabzonspor seksenlerin ikinci yarısında dikiş tutturamadı. 1981-1985 arası dönemde, iki şampiyonluk, bir Cumhurbaşkanlığı, bir Başbakanlık ve bir Türkiye Kupası kazanan Bordo-Mavililer, 1985-1990 yılları arasında müzelerine hiç kupa götüremediler. Sportif başarısızlık, taraftarlık bilinci o yıllarda uyanan tüm Trabzonsporlular için büyük bir hüsrandı çünkü Trabzonspor taraftarı üst üste gelen şampiyonlukların ardından zafer-meşrep bir tabiat kazanmış; kupa ve şampiyonluğa endeksli gelişen taraftarlık kültürü içinde, sabır, dayanışma ve kulüpçülük gibi değerler erozyona uğramıştı. Üstelik zamanın ruhu da hayatın her alanında kaynağı sorgulanmaksızın güce, paraya ve gösterişe tapmayı buyuruyordu. Ancak Trabzonspor'un kaybettiği; birkaç kupadan çok daha fazlasıydı. Mehmet Ali Yılmaz çağı, Trabzonspor için kimliğinden uzaklaşma anlamını taşıyordu.
Seksenli yıllarda Trabzon'da paralı başkan ve uzaktan yönetim modeline geçilmekle kalmamış; tüzük, yönetim kurulu üye sayısı ve görev sürelerinde yapılan düzenlemeler idari yapılanmada birtakım zafiyetlerin önünü açmıştı. 'Yönetimde yabancılaşma'nın tohumları bu şekilde atıldı. Ancak sahada 'Trabzonspor'a özgü' birtakım hususiyetler seksenlerin ortalarına değin korundu. Bordo-Mavili takım hemen her sene kendi yetiştirdiği yıldız futbolcularını kaybetse dahi altyapıdan gelen yeni futbolcularla yoluna devam etmeyi başarıyordu. İstanbul takımları pahalı transferler peşindeyken, Trabzonspor parlayan oyuncularını satıp yerlerine genç yıldız adaylarını koyuyordu. Seksenlerin ortalarına gelindiğinde, ilk şampiyonluğu göğüsleyen efsane kadrodan geriye yalnızca Şenol (Güneş), Necati (Çağlayan) ve Turgay (Semercioğlu) kalmıştı. Ama alttan gelen Hüsnü, Güngör, Metin, Cengiz, İskender ve Tuncay gibi yetenekli gençler şampiyonluk ruhuna sahip çıkıyordu. Bununla birlikte, takımın başındaki isimler hiç değişmiyordu. Bordo-Mavili futbolcular her sezonun başında ya Özkan Sümer'e ya da Ahmet Suat Özyazıcı'ya emanet ediliyordu. Bir sene Sümer'in çalıştırdığı takımı, ertesi yıl Özyazıcı devralıyor, Özyazıcı sonraki sene komutayı yeniden Sümer'e devrediyordu. Kazanılan kupalar sayesinde kimsecikler bu enteresan döngünün hikmetinden sual etmiyordu.
1984-85 sezonunun sonlarına doğru puan durumunda üçüncü sırada olan Trabzonspor'un teknik direktörü Özkan Sümer, Türkiye Kupası'nda Galatasaray'la oynanacak karşılaşma öncesi aniden gönderildi. Takım Galatasaray'a yenilmekle kalmadı, o sezon ligi ilk defa şampiyonluk yarışının çok uzağında tamamlayabildi. Üstelik bu defa Sümer'in gidişi, Özyazıcı'nın müjdecisi olmadı. Aksine çok uzaklardan bir isim tercih edildi. Trabzonspor tarihinde ilk defa yabancı bir teknik adam göreve geliyordu. Alman Jürgen Sundermann, Trabzon'da fazla kalamasa da zincir kırılacak ve sonraki yıllarda Metin Türel, Werner Biskup ve Urbain Braems gibi döngü dışından hocalar takımın başına getirilecekti.
Karadeniz Fırtınası, sadece Sümer-Özyazıcı ikilisinden değil; öz evlatlarından vazgeçmeye de yine bu dönemde başladı. İkinci Lig yıllarında kısa bir süre Bordo-Mavili formayı terleten Romanyalı futbolcu Constantin Koszka'nın ardından takımın Birinci Lig'deki ilk yabancısı 1985-86 sezonunda transfer edilen Jürgen Groh oldu. Groh'u, Yılmaz'ın ikinci başkanlık döneminde, büyük sansasyonla şehre gelen Belçikalı ünlü kaleci Jean-Marie Pfaff takip etti. O dönem takımın başında hoca olarak bulunan kulübün emektar file bekçisi Şenol Güneş'in Pfaff gibi dev bir isme söz geçiremeyeceğine yönelik oluşan kamuoyu, Güneş'in istifasıyla sonuçlanacak ve ünlü kaleciye yaraşır şöhrette bir hoca olarak Braems şehre getirilecekti. Ancak çözüm bu da değildi. Kendi gerçeklerine sırt çeviren Trabzonspor'da ne yabancılar ne de yerliler mutlu olabildi.
Bir Başka Büyüklük
Trabzonspor'un seksenlerin ikinci yarısından itibaren yaşadığı irtifa kaybının elbette ki puan sisteminde yapılan değişiklikten idari ve teknik zafiyetlere uzanan bir dizi başka nedeni de vardı. Ancak bugünden geriye dönüp bakıldığında seksenlerin, Trabzonspor'un başkaldıran devrimci hüviyetinin dönüştüğü yıllar olduğu açıkça görülüyordu. Onu diğerlerinden ayıran ve biricik kılan özellikleri geliştirmek ve başka atılımlarla beslemek yerine çoğunluk tarafından kabul edilen, sosyal ve sportif olarak geçerli normlara yaslanmayı tercih etti. Kısacası rakiplerine değil, benzeşme arzusuna yenik düştü. Kupa büyüklüğüne aldandı. Halbuki Enki gibi, onun da gücü yaratıcılığında; yani kendi özünde saklıydı.
Kaynakça
- Ali Eroğul, "Trabzonspor Tarihi Üzerine Bir Deneme,"
- Trabzon'u Anlamak, der. Güven Bakırezer ve Yücel Demirer. İletişim Yayınları, 2009.
- Ali Özbak, 40 Yıl Trabzonspor, Akademi Yayınları, 2007.
- Ali Özbak, Spor Hatıralarım, Celepler Matbaa, 2017.
- Cevat Ocak, Derin Trabzonspor, Eser Ofset, 2009.
- İhsan Öksüz, Kupaların Efendisi Ahmet Suat Özyazıcı, Kıyı Yayıncılık, 2012.
- Samuel Noah Kramer, "Enki and His Inferiority Complex,"
- Orientalia, Nova Series vol. 39, no.1, 1970.