Üç Renk

16 dk

Mathieu van der Poel; bisikletin dünü, bugünü ve yarını. Bisikletçi bir aileden gelen Hollandalı, kendi hikâyesini yazmayı sürdürüyor. Her gün yeni sayfa isteyerek...

"En büyük hayal kırıklıklarımdan biriydi. 300 metre kala kazanacağıma emindim. İçimden 'Bu yarış benim' diyordum. Zaten son 15 kilometre boyunca 'Bugün kimse beni yenemez' hissiyle pedallamıştım fakat ne yazık ki son otuz metrede beni mağlup etti

Telefondaki ses, hayatının en büyük yarışlarından birini nasıl kaybettiğini anlatıyor. Maalesef, 2021 Ronde van Vlaanderen'in sonunda Kasper Asgreen'e yenilen Mathieu van der Poel ile konuşmuyorum. Kendisi röportaj talebimi kabul etmedi. Belki başka bir sefere. Ben de rehberimdeki en yetkili klasikçiyi, Sean Kelly'yi aradım. İrlandalı şimdi, 1986 Ronde van Vlaanderen'i Adri van der Poel'a nasıl kaybettiğini anlatıyor.

Evet, Mathieu'nün babasına.

1

Doğru, bisiklet takvimindeki en ünlü yarış Fransa Turu'dur. Arkasından İtalya Turu gelir. Ama yol bisikletini bir süre takip ettikten sonra kendi takviminizi yapmaya başlar ve orada başka bir dünya bulursunuz. Milyonlarca insan gibi ben de zamanla nisan ayındaki Bahar Klasikleri'ni her şeyin önüne koydum. Asırlık gelenek, ufak tepeler, arnavut kaldırımlı yollar, tek katlı mütevazı evler, gri peyzaj, Felemenkçe, Fransızca… Hepsi beni o kadar çekti ki...

Sean Kelly de öyle yapmıştı. Yokluklar içinde büyüdüğü İrlanda'daki hayatı, Avrupa'ya geldikten sonra farklı bir noktaya evrilmiş, tek günlük klasikler ekmeği ve suyu haline gelmişti. Uzun yıllar Belçika'da ikamet eden Kelly, bir gerçeğin bilincindeydi: Klasikler farklıydı. Orada dünyanın en büyük bisikletçisi olmanız mühim değildi. 364 gün boyunca yenebileceğiniz bir rakibe tek günlük klasiklerde mağlup olabilirdiniz. Bilhassa da Ronde van Vlaanderen ve Paris-Roubaix'de.

Bahar Klasikleri'nin kalbi olan iki Kuzey Avrupa yarışı, zorlu parkurlarıyla pek çok yıldızın zaferlerine ve kalp kırıklıklarına ev sahipliği yapmıştı. Daha önce 1980'ler sayımıza özel bir röportaj veren King Kelly de bu yarışları gönülden benimsemişti. Ama işte Ronde'yi kazanamamıştı. Üç kez ikinci bitirmişti fakat bir türlü podyumun tepesine çıkamamıştı. 1986, en unutamadığı seneydi. Yakın dostu Adri van der Poel'u senenin 364 gününde yenebilirdi ama işte o gün yenilmişti. Hem de uzman olduğu sprint bölümünde. Kelly, anlatmaya devam ediyordu:

"Bir klasikte, 250 kilometre pedal çevirdikten sonra sprint atmak bambaşka bir deneyimdir. O gün iyi hisseden birçok rakip vardır. 1986 Ronde finişine giderken kendime güveniyordum lakin ufak bir hata yaparak sprinte erken başladım. Oraya geldiğinizde, 300 metre kala, 'Alıyorum galiba' diye düşünüp hata yapabiliyorsunuz. Elli metrelik bir hesap hatası bile her şeyi değiştirebiliyor. Neticede, 250 kilometrelik bir yarışın galibini bazen santimetreler belirliyor. Adri beni yarım bisiklet farkla mağlup etti. İnsan sürekli 'Şunu yapsaydım ne olurdu?' diye düşünüyor. Belki de biraz daha beklemeliydim. Ama işte, tek günlük yarışlar böyledir."

Mathieu van der Poel da böyle hissediyor mudur? 2019 Amstel Gold Race, 2020 Ronde van Vlaanderen gibi etkileyici zaferlerle yol bisikletine giren Hollandalı, 2021 sezonuna da formda başlamıştı. Strade Bianche'nin tozlu yollarında sergilediği inanılmaz performansı kim unutabilirdi ki? Ama 2021 Ronde'yi kaybetmişti. Yılın 364 günü yenebileceği Kasper Asgreen'e Nisan ayının başında, bir Pazar günü, 300 metre kala atak yaptıktan sonra geçilmişti. Belki de biraz daha beklemeliydi. Elli metre kadar.

2

"Mathieu için mi gelmiştiniz?"

2019 Ronde van Vlaanderen'i izlemeye gittiğim hafta sonu Antwerp'teki basın odasından akreditasyonumu alırken bu cümleyi duymuştum. Bir Hollandalı gazeteci, Türkiye'den geldiğimi işitmiş ve bağlantıyı kurmuştu. Cyclocross sahnesini kasıp kavurduktan sonra yirmili yaşlarının başında yol bisikletinde de adını duyurmaya başlayan Mathieu van der Poel'un o dönemki takımının sponsorlarından biri -Türkiye ortaklı havayolu şirketi- Corendon'du. "Ah, keşke" demiştim. Ama ne yazık ki doğru değildi. Ben yarışı takip etmek için oradaydım.

Ya da her şey Mathieu için miydi? Zira Antwerp'teki o cumartesi günü, takımların tanıtıldığı oteldeki konferans salonuna gittiğimde herkesin dilinde o vardı. Ve en büyük rakibi, Wout van Aert. İki genç yıldız, cyclocross'taki düellolarını yol bisikletine taşıyacaklar mıydı? İlk Ronde kapışmalarında nasıl sonuç alacaklardı? Sırayla takımlar tanıtılıyor, farklı ekiplerden yıldızlar salonda arz-ı endam ediyordu. Derken Katusha-Alpecin'in sportif direktörü Dirk Demol'a rastladım. Demol, geçmişte unutulmaz Tom Boonen-Fabian Cancellara rekabetinin iki tarafında da çalışmıştı. Ve şimdi rakip olarak seyrettiği Mathieu van der Poel'dan etkilenmişti. Dwars door Vlanderen yarışında genç bisikletçinin yeteneğine yakından şahit olmuştu. "Mathieu bir önde, bir arkadaydı. Sürekli dolaşıyordu, bir ara takım arabalarının yanına geldi. Knokteberg tırmanışı başladığında en sondaydı. Tırmanış bittiğinde ise en öne gitmişti. Yarıştan sonra bizim çocuklarla konuştum. 'O noktada on kişiyi geçmek bile imkânsızdı. Bacaklarımız deli gibi yanıyordu' dediler. Yani, düşünebiliyor musunuz yaptığını?"

O dönem Ronde günlüklerimde de bu sohbetten bahsetmiştim. Bugün bile Demol'un anlatış biçimi, heyecanı, gözümün önünde. Devamında, söz Mathieu-Wout rekabetine geldiğinde, Demol şu ifadeleri kullanmıştı: "Wout çok düzenli bir yarışçı. Hep önde, doğru konum alıyor. O, çok daha istikrarlı bir kariyer çizecek. Ama Mathieu bir 'winner'. Bazen onu kaybolurken göreceksiniz, hiç ortalarda dolaşmayacak. Ama formdayken de gelip kazanacak. Bu yüzden başarı karnesi daha büyük olacak."

Haksız da çıkmadı. O günden sonra Wout van Aert; üç Fransa Bisiklet Turu etabı kazandı, Strade Bianche, Milan-San Remo, Amstel Gold Race, Gent-Wevelgem gibi zaferleri özgeçmişine ekledi. Wout, gerçekten de daha düzenliydi; haftalık etap yarışlarında da, büyük turlarda da, tek günlük klasiklerde de… Mathieu ise sıradışıydı. Amstel Gold Race'i kazandığı son kilometre atağını Eurosport'un İngiliz spikeri "Hayatımda böyle bir şey görmedim" nidalarıyla anlatıyordu, 2021 Strade Bianche'deki hamlesi yazının kapağındaki olağanüstü fotoğrafa ilham vermişti. En önemli zaferlerini ve mağlubiyetlerini ise Ronde van Vlaanderen'de almıştı. 2020'de finiş çizgisinde en büyük rakibi Wout'u avlarken 2021'de Asgreen'e kaybetti.

Son iki Ronde de pandemi dönemine denk gelmişti ve yol kenarlarında yarışı yakından takip edememiştim. Mathieu'nün iki kez düşmesine rağmen dördüncü bitirdiği 2019'u yol kenarından seyrederken, Mathieu-Wout rekabetinin geleceğini düşünüp "Artık her sene buraya gelirim" diye kendime söz vermiştim. Fakat Çin'den çıkan bir virüsün hayatımızı mahvedeceğini bilemezdim. Ama sorun değildi. Birçok spor, pandemi sürecinde, seyirciyle birlikte odağını kaybederken yol bisikleti büyüsünü korumuştu. Televizyon başında bu rekabeti izlemek de nefes kesiciydi. Klasikleri Eurosport stüdyolarında anlatmak zorunda kalan Sean Kelly de aynı fikirdeydi: "Mathieu, televizyon için kusursuz bir sporcu. Biçilmiş kaftan." Ona göre sürekli boşluk arayan, atak peşinde koşan, asla selesi üzerinde beklemeyen yarış stili, Mathieu'nün oturma odalarımıza misafirliğini daha keyifli kılıyordu. Öte yandan bu stil, Hollandalı bisikletçiye bazen de zarar veriyordu. Nasıl mı?

Mathieu van der Poel ve Wout van Aert

Mathieu van der Poel ve Wout van Aert

3

"Bu bisiklet sezonu yeni başladı ama şimdiden dinlenmeye yer arıyorum. Eski, sıkıcı bisiklet geride kaldı. Eğer şimdi gözlerinizi kaparsanız bir sonraki inanılmaz solo atağı kaçırabilirsiniz ve oluşan bu tabloda suçlu, yeni jenerasyon. O yüzden rica ediyorum, Mathieu. Arkadaşça bir rica. Yavaşla ki biz de nefes alalım. Biz sıradan fanilere merhamet et."

Telefonu bırakıp üstteki ricanın sahibi Thijs Zonneveld ile sohbet etmek için posta kutuma dönüyorum. Hollandalı gazeteci, bu satırları 2021 Tirreno-Adriatico'nun beşinci etabı sonrası kaleme almıştı. Tadej Pogacar ile Wout van Aert'ın genel klasman zaferi için çekiştiği İtalyan yarışı değerliydi ama o kadar da önemli değildi. Yine de Wout ve Mathieu, her etap için savaşmıştı. Son güne girilirken Mathieu, 60 kilometrelik bir atak yapmış, yağmurun ve şiddetli rüzgârın ortasında, tek başına zafere gitmişti. Ben de ekran başında kendimden geçmiştim ama düşününce, Bahar Klasikleri öncesi, bir etap için, kendisini bu kadar yormasına değer miydi?

Temelde yol bisikleti, bir bekleme etkinliğidir. Bisikletçiler, saatlerce, durmadan ama çok da hızlanmadan, pedal çevirir. Sonuçta 200 kilometrelik parkurda, ne kadar iyi olurlarsa olsunlar, yanlış yerde yapacakları bir atak, yakalanacakları bir çapraz rüzgâr veya cevap veremedikleri bir hamle bütün şanslarını bitirebilir. O yüzden yalnızca fiziksel değil, zihinsel olarak da gelişmek isterler. İçgüdülerine ket vurmak veya kalbindeki sesi dinlememek kolay değildir. Ama kazanmak için bazen bunu yapmak gerekir.

Merhamet dileyen Thijs Zonneveld'den düşüncelerini biraz daha açmasını rica ediyorum: "Bazen onları takip etmek bile yorucu. Televizyonu birkaç dakika geç açmak bile özel, istisnai bir şeyi kaçırmanıza sebebiyet veriyor. Mathieu, kendi sınırlarıyla birlikte bisikletin de duvarlarını, imkânlarını sürekli yeniden tanımlıyor. Geleneklere ve derslere ihtiyaç duymuyor. Nerede pedal çevirirse çevirsin, bütün yarışı kendinden ibaret hale getiriyor. Yarışı tanımlıyor, rakip takımlar da bütün stratejilerini onu yenmek üzerine kuruyor. Onun hakkında yazmak ve konuşmak da zor çünkü bir noktada cebinizdeki kelimeler tükeniyor. Mesela 2019 Amstel Gold Race… Beni öyle etkilemişti ki kafamın çatladığını hissediyordum."

Benzer övgüler, hem Mathieu hem de Wout için sıklıkla kullanılıyor. Saf yeteneklerine, içgüdülerine güvenen bu yıldızlar, rakip takımları da dayanışmaya sürüklüyor. Onları yenmek, birçok takımın ana odağı. Nitekim 2021 sezonunun başında da Mathieu ile Wout pek çok yarışı kazandı ama kaybettikleri Ronde van Vlaanderen, Milan-San Remo, Brabantse Pijl, en az kazandıkları kadar manşet oldu.

Televizyon için kusursuz olan yarış stili, beraberinde hataları da getirir. Her yarışı kazanmak isterseniz, gücünüzü ekonomik kullanmazsanız, bir yerde tükenirsiniz. 2021 Ronde'de de bu yaşandı. Normal şartlarda Mathieu van der Poel'un temposuna Wout van Aert da cevap verebilir, Kasper Asgreen gibi onun peşine takılabilirdi. Ama Tirreno-Adriatico, ikisini de tüketmişti. Kelly de "Bugünden bakınca bir hataydı. Orada kendilerini fazla yordular" diyor ki kendisi bu konunun uzmanlarından biri. 1980'lerde, sponsorlarının ricasıyla İspanya yarışlarına, haftalık turlara ağır mesai harcayan King Kelly, o dönem bisiklette uzmanlaşma olsa belki yarış programını ve diyetini tek günlük klasiklere göre ayarlayabilirdi. Söz Kelly'de:

"Mathieu, yarışmayı seviyor. 'Bugün kazanabilirim' diye hissettiğinde hamlesini yapıyor. Başka kimseyi düşünmüyor. Yarış psikolojisi çok ilginçtir. Bazen kendinizi çok iyi hissedersiniz ama yirmi kilometre sonra bir bakarsınız, bütün depo boşalmış. Mathieu, yirmi kilometre sonrasını düşünmüyor. Bu harika, bilhassa da ekran başındakiler için. Ama onun için tehlikeli. Erken bir hamle, kaybetmenize neden olabilir. Ancak o bu işi yaparken böyle keyif alıyor. O halde tartışacak bir şey yok."

4

2019, aslında geç bir tanışmaydı. Bisiklet dünyasının onunla mazisi gerilere uzanıyordu. Avrupa'nın pek çok yerinde yol bisikletinden popüler olan, hatta Belçikalılar için, yağmurun çamurun kenarında, patates kızartması ve bira eşliğinde seyredilen bir aile etkinliğine dönüşen cyclocross, Mathieu-Wout rekabetinin doğduğu yerdi. İkisi de erken yaşta kazanmaya alışmış, özgüvenlerini ilk günden itibaren göstermişlerdi. Lafı tekrar Zonneveld'e bırakıyorum:

"Onu ilk kez cyclocross yarışlarında seyretmiştim ama gerçekten fark ettiğimde Ponferrada'da, dünya şampiyonasındaydık. Altyaş gruplarında ter döküyordu. Çok uzun boylu, ince fizikliydi. Hollanda takım otobüsü etrafında takılırken sürekli şaka yapıyor, bir yandan da etrafındaki herkesi gözlüyordu; bisikletleri, kadınları, gazetecileri. Bulunduğu yerin ve çevrenin farkındaydı ciddi bir şekilde. Daha o günlerde, meslektaşları arasındaki 'alfa' karakteri barizdi."

Cyclocross'ta her şeyin kırk dakika ile bir saat arasında çözümlenmesi; yerinde duramayan, beklemeye ve kaybetmeye tahammülü olmayan Mathieu için idealdi. İlk kez 2015'te dünya şampiyonu oldu, sonra aynı başarıyı üç kez daha tekrarlarken yanına üç Avrupa şampiyonluğu ekledi. Cyclocross, Wout'la rekabetinin sahnesine dönüşmüştü ama daha yirmilerinin başındayken efsaneye dönüştükleri bu disiplini takip eden herkes, "Sıradaki hedef ne?" diyordu. 2018'le birlikte yol bisikletindeki varlığını artırdı. 2019, rüya sezondu. Antalya Turu'nu ziyaret ederek Türkiye'de de kendisini gösteren Mathieu, babasının kazandığı Amstel Gold Race'i müzesine götürerek aile mirasına da unutulmaz bir katkı yaptı.

Aile, Mathieu van der Poel'un yolculuğunun kilit parçalarından. Zira her şey, genlerde başlamıştı. "Nasıl oluyor da hem yolda hem cyclocross'ta böyle işler yapıyor?" soruma Sean Kelly'nin cevabı da aynı yerden başlıyor. "Yetenek, genlerde yatar. Bununla doğarsın. Yani hem bir saatlik cyclocross yarışlarında hem de yedi saatlik yol bisikleti klasiklerinde başarılı olmanın basit bir reçetesi yok. Cyclocross'un öteki yıldızlarınıza baksanıza... Evet, yol bisikletine geçenler var ama iki dalda da zirvede olan az kişi var. Bununla doğmanız gerek. Mathieu'nün babası bir şampiyondu. Dedesi Raymond Poulidor'dan bahsetmeye bile gerek yok, bisiklet tarihinin en büyük efsanelerinden biri."

Baba Adri van der Poel önemli bir bisikletçiydi ancak dede Raymond Poulidor bir anıttı. Yol bisikletinin bir asrı aşan yolculuğunu yazmak isteyen bir tarihçinin uğrayacağı ilk duraklardan biriydi Poulidor soyadı. Hiç Fransa Turu kazanamadığı için 'Ebedi İkinci' unvanını alan Poupou, Fransız halkının sevgilisiydi. Fransız spiker Daniel Mangeas, Poulidor'un yerini geçmişte bana şöyle anlatmıştı: "Fransızlar kaybedenleri sever. Poulidor'u sıradışı şekilde popüler yapan da çoğu zaman kaybetmesiydi. Ama tek sebep bu değildi. Poulidor, sıcakkanlıydı ve Fransa'nın kırsalı kendisini onunla özdeşleştirmişti. En nihayetinde, bisiklet kırsal bir spordur. O küçük köyler, kasabalar ona âşık olmuştu."

Mathieu da köyleri, kasabaları kendine âşık etti. Hem de üç farklı ülkede. Hollandalı sporcu, Belçika'da Fransız bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi ve büyükbabasının da etkisiyle, Fransızların ilgisine mazhar oldu. Ezeli rakibi Wout van Aert ise Hollanda'nın en büyük takımı Jumbo-Visma'da yarışan bir Belçikalı. Kafanız mı karıştı? O halde Zonneveld'e dönelim: "Hollandalılarla nasıl bir ilişkisi var?" sorumu şöyle yanıtlıyor: "Hollandalı seyirciler milliyetçidir ve Mathieu'nün Hollanda şampiyonluk mayosuyla yarışması hoşlarına gidiyor. Belçikalılar da Fransızlar da onu kendilerinden sayıyorlar. Mathieu için bir avantaj da çok kimlikliliği. Bilhassa Flamanlar için kendi yarışlarını gelip çalan bir 'yabancı' antipatik bir figürdür. Mathieu öyle gelmiyor."

Raymond Poulidor ve Mathieu van der Poel

Raymond Poulidor ve Mathieu van der Poel

5

Peki şimdi ne olacak? Pandemiyle sarsılan iki sezona damga vuran Mathieu, karantina altındaki milyonlara unutulmaz anılar bıraktı. Ve bunu yol bisikletine yüzde yüz odaklanmadan başardı. Örneğin Wout, tek günlük klasikler dışında haftalık yarışlara da adaylığını koyuyor, Fransa Turu'nda sprint etaplarını kazanıp dağlarda takım arkadaşları için çalışıyor. Mathieu ise tek günlük yarışları hedefledikten sonra cyclocross ve dağ bisikletindeki kariyerine ağırlık veriyor.

2021, bu anlamda tuhaf bir yıl zira Mathieu, merceğine Tokyo'daki olimpiyat oyunlarını almış vaziyette. Dağ bisikletinde altın madalya almayı o kadar kafasına taktı ki bu sene Amstel Gold Race'e katılmadı. Bu noktada, son kez Thijs Zonneveld'e dönüyorum. MvdP, bir gün sadece yol bisikletine odaklanabilir mi? "Birden fazla disiplinle uğraşmasının temelinde bu yapının ona iyi gelmesi var. Buna ihtiyacı var. Çok çabuk sıkılabilen biri, o yüzden de bütün sezon yol bisikletinde yarışamaz. Eğlenmesi gerekli. Onun için eğlence, dağ bisikleti ve cyclocross yarışları. Açıkçası ben büyük turlara gözünü dikeceğini sanmıyorum. Hollanda'da bir kesim, onun büyük turlarda şampiyonluk peşinde koşacağına inanıyor ama bence bu saçmalık. Bunu istediğini sanmıyorum. İstese de yapamayacaktır zaten…"

Doğru, bisikletçi özellikleri itibarıyla Mathieu van der Poel'un bir genel klasman adayı olması zor. Zaten buna gerek de yok. Mayıs ayında İtalya Turu'nda, temmuz ayında Fransa Turu'nda olmasını bekleyemeyiz. Mathieu, bize mart ve nisan aylarını verse yeter. Geri kalan zamanında, cyclocross ve dağ bisikletine gideceğini, daha kısıtlı ama sadık bir taraftar kitlesini, bira ve patates kızartması eşliğinde mutlu edeceğini biliyoruz. Yani Raymond Poulidor'un ölmeden önce verdiği bir röportajda dile getirdiği düşün gerçekleşmesinin ihtimali düşük: Mathieu, sarı mayoyla Paris'e gitmeyecek.

Fakat tarihe adını yazdırmanın tek yolu Fransa Turu'ndan geçmiyor. Champs-Elysees bulvarlarında şampanya içmeden de iki tekere imza atabilirsiniz. Bana inanmıyorsanız Sean Kelly'ye sorun. Telefonu kapatmadan önce tarihin en büyük klasikçilerinden Kelly'ye "Mathieu tarihin en büyük klasikçilerinden biri olabilir mi?" diye soruyorum: "Eddy Merckx, Roger de Vlaeminck veya bana göre Mathieu'nün bir dezavantajı şu: Artık yarışlar çok daha rekabetçi, çok daha fazla yetenek var. Merckx'in çağı, benim dönemim farklı dinamiklere sahipti. Şimdi Bahar Klasikleri'ni kazanabilecek üç ya da dört bisikletçisi olan takımlar var. O yüzden de klasiklerde kabarık bir özgeçmiş elde edebilmek daha zor artık. Mathieu, benden çok daha yetenekli olsa da benim kadar klasik kazanamayabilir."

Sean ve Thijs'a teşekkür ederken, son kez, bütün bunların merkezindeki genç adamı düşünüyorum. Mathieu van der Poel'u. O söz konusu olunca üç farklı zaman dilimi devreye giriyor. Dün, bugün ve yarın. Üç farklı ekol de peşinden geliyor: Hollanda, Belçika ve Fransa. Aynı zamanda, üç farklı disiplin de orada: Yol bisikleti, dağ bisikleti ve cyclocross. Onun şahsında, hepsi tek bir amaca hizmet ediyor. Mathieu yarışmak istiyor. Yağmuru, çamuru, kalan kilometreleri, etrafındaki rakipleri, hakkında ne yazılacağını, kimin televizyon başında, kimin yol kenarında olduğunu düşünmeden sadece pedal çevirmek istiyor. Geri kalan her şey bizde. Konuşmak, yazmak, abartmak, eleştirmek, alkışlamak, heyecanlanmak ve en çok da beklemek. Ben de Mathieu van der Poel'u bekleyeceğim. Yarışlara katılmaya, içgüdülerine güvenmeye, atak yapmaya devam etmesini bekleyeceğim. Ve telefona çıkmasını...

Socrates Dergi