Uyumlu Lider

12 dk

2022 yılında kariyerinin zirvesini görenlerden biri Stephen Curry'ydi. Ancak önceki üç yüzüğüne nazaran bir fark vardı: Bu kez bir başınaydı.

Stephen Curry'yi tanırsınız. NBA tarihinin en büyük bireysel tehdidi. Üç sayı çizgisinin gerisinde şuta kalkmış en korkutucu isim. Rakiplerine kibrini empoze eden biri. Aynı zamanda neşeli, uyumlu, güler yüzlü bir lider. Geçtiğimiz sezon başladığındaysa kimse, Curry'nin liderlik ettiği Golden State Warriors takımının eski, güzel günlerine dönebileceğini aklına dahi getirmemişti. 2022 Haziranı'nda final serisinde Boston Celtics'e karşı parkeye çıktıklarında ise biraz daha farklı bir noktadaydık.

***

Takım sporlarında bir grubu, oyunu değiştirebilecek yeteneğe sahip yıldızların etrafında bir amaç için kümelemek sanıldığından daha zordur. Vaktinde Michael Jordan'dan yumruk yiyen Steve Kerr'e bunu sorabilirsiniz. 2,10 boyunda olmasına rağmen müthiş bir şut mekaniğine ve ortalama üstü guard özelliklerine sahip Kevin Durant'in Golden State Warriors macerasındaki yoldaşlarından da onun 'toksikliğini' dinleyebilirsiniz. Farklı bir spordan, daha ufak çaplı bir örnek olarak; Temmuz 2020'de Son Heung-min ile Hugo Lloris arasındaki tartışmayı da görmek mümkün. Bu hikâyelerin ortak noktaları belli: Yıldızlar, yetenek setleriyle birlikte egolarını da yanında getiriyor. Stephen Curry ise belki rakibine karşı bunu ortaya koyuyor ama takım içi ego hususunda diğer yıldızların aksine çok daha başka bir kişiliğe sahip.

Esasında Golden State Warriors'ı farklı dönemler yaşamalarına rağmen mükemmel kılan ana detay da bu. 2015'te de 2017-2018 şampiyonluklarında da 2022'deki ustalık eserinde de birbirinden ayrışan karakterde takımlara sahiplerdi. Yine bu sayfalarda okuyacağınız Draymond Green haricinde, bu üç dönemde aynı olan tek şey Stephen Curry ve onun oyuna bakışıydı. Hiçbir zaman tüm şutları o atmak istemedi, ki bu anlayışı kimilerine göre 2015'te finaller MVP'liğine mal oldu. Eğer takım arkadaşlarından biri o gün ritmini bulamamışsa topu kendisi teslim almak yerine daha çok o arkadaşını aradı. 941 günlük aranın ardından basketbola dönen ve belki de hâlâ eski günlerini arayan Klay Thompson'la olan ilişkisi, Curry'nin cömertliği konusundaki en büyük örneklerden. Bu hususta anlattıkları Warriors hanedanını da özetliyor:

"Evet, Klay'in parkede zorlandığı anlarda yine de gözüm hep onu arıyordu. Bu biraz da bizim oyunumuzun dayanak noktası. Ve aynı zamanda güzelliği. Yüzde kaçla şut atarsa atsın onun nasıl bir oyuncu olduğunu, nasıl bir tehdit yaratabildiğini biliyorum. Aksini yapmış olsaydım rakiplerimizi de Klay'den vazgeçtiğimize ikna etmiş olurdum. Bu, takıma ihanet olurdu."

***

NBA tarihinde aldığı bireysel ödüller ve şampiyonluklarla özel bir yere koyduğumuz yıldızlar var. Bir de daha müstesna yere sahip olanlar. Stephen Curry'yi ikinci kategoriye koymak pekâlâ mümkün. Zira kendisini birine ya da bir şeye benzetmek pek mümkün değil. Steve Kerr, onu oyun kurma becerisinden ötürü Magic Johnson'a, mütevazı karakterinden ötürü ise Tim Duncan'a benzetiyor. Eli artırıp, basketbolu bambaşka bir noktaya taşıdığı için Michael Jordan'a benzetenler, saf şutörlüğünü baz alarak Larry Bird'le kıyaslayanlar da yok değil. Hayır, "Hangisi daha iyi?" sorusundan bahsetmiyorum. Steph hakikaten oyunun oynanış şeklini değiştirdi. Efsane statüsüne koyduğumuz koçların "Ne üçlüğü? İsterseniz dörtlük de getirelim, iş iyice çığırından çıksın" düzeyinde anlamsız tepkiler vermesinde başrol oynadı. 2010'lara dek topu rakip yarı sahaya yürüyerek taşıyabilen kısaların yerini artık top pota altından çıkarılır çıkarılmaz savunulan kısalar aldıysa, bunda onun etkisi yadsınamaz.

Tabii bu etki alanını yaratırken ve hatta genişletirken Golden State Warriors'ı şampiyonluğa taşımıştı. Tamam, Jordan Poole şapkadan çıkan bir tavşandı, Andrew Wiggins kariyerinin başında beklenenin aksine Warriors'la birlikte çok daha başka bir kimliğe bürünmüştü, Draymond Green ise Draymond Green'di. Klay Thompson'ın ayakları yavaşlamıştı, Otto Porter Jr. ve Gary Payton II ise ilk kez yer aldıkları bu sahnede X-faktör olmaya çalışıyordu. Sekiz sezonluk serüvende tüm Golden State Warriors takımlarına bir şekilde parmak izini bırakan Steph Curry'nin artık ayak izini bırakma vakti gelmişti.

O ayak izini arayanların birçoğu, Boston Celtics karşısındaki final serisinin altıncı ve son maçını işaret edebilir. Üçüncü çeyrek ortasında, farkı 22'ye çıkaran üçlüğü sonrası sağ el yüzük parmağını göstererek verdiği "Yüzüğümü verin!" tepkisi ve maçın bitimine üç dakika kala yaptığı klasik "İyi geceler!" sevinci en büyük referans noktaları. Fakat Steph'in favorisi, 43 sayıyla imzasını attığı dördüncü maç. Üçüncü maçın sonunda bileğini burkan ve eski 'kırılgan' günlerini hatırlayan yıldız oyuncu, 2019'da sol elini kırdıktan sonra yaşadıklarının etkilerini sıfırlamak için kişisel antrenörü Brandon Payne ile bir plan hazırlamıştı.

Üst üste oynanan beş finalin yarattığı fiziksel ve ruhsal deformasyonu, yaklaşık 300 günlük bir serüvende gidermeyi hedeflemişlerdi. Kariyerinin başında ayak bileğinden yaşadığı problemlerden ötürü Payne ile çalışmaya başlayan ve bu süreçte yürüyüş şeklini dahi değiştiren Curry, artık kariyerinin son çeyreğinde daha kuvvetli olabilmek adına ayak izini bırakmak için çalışıyordu. Payne'in deyimiyle, "34 yaşına geldiğinde kimse onun 23- 24 yaşındakinden daha güçlü, daha hızlı, daha iyi hareket eden birisi olmasını beklemiyordu."

Steph'in dördüncü maçtaki 43 sayılık resitali ve takip eden iki maçın da kazanılıp bir başka şampiyonluğun elde edilmesi, bir yeniden doğuş değildi aslında. 2015 ve 2016'da kazandığı normal sezon MVP'liklerinin ardından sağlıklı olduğu her bir sezon "Bu sezonki hali, şimdiye kadarkilerin en iyisi" dedirten bir adam, kariyerinin doruk noktasına çıkmıştı. Kariyeri boyunca topla birlikte oynamayı da topsuz oynamayı da çok iyi beceren bir süper yıldız olarak, Boston Celtics'e karşı üçer üçer sayıyordu. Normalde attığı üçlükler sonrası arkasını dönen ve bunu 'irrasyonel özgüven' olarak nitelendiren Steph, irrasyonel bir düzeyde öldürücü güç olmuştu.

O maçtan sonrası ise tarihti. Golden State Warriors, beşinci maçın üçüncü çeyreğinde krize girse de maçı kazanmıştı. Altıncı maçın bitmesiyle birlikte TD Garden'da konfetiler onlar için hazırdı. Ama öncesinde gözyaşı vardı. Curry, bitime 15 saniye kala kendi pota altına dayanmış, hüngür hüngür ağlıyordu. Çünkü bu şampiyonluk en zoruydu. Dolayısıyla da en güzeliydi.

***

Aslında Golden State Warriors, 2019 Yazı'ndan sonra çok daha farklı bir noktada olabilirdi. Neticede iplerin süper yıldızların elinde olduğu, bu süper yıldızların istedikleri an takımlarından ayrılabildikleri bir dönemdeyiz. O yaz döneminden sonra Steph de Bob Myers-Joe Lacob ikilisinden çaylakların gelişimini izlemekten ziyade daha farklı hamleler talep edebilir, taleplerinin karşılanmaması durumunda kendi takasını isteyebilirdi. Tıpkı diğer süper yıldızların yaptığı gibi. Ama o, öyle bir lider değil. Kendi rehabilitasyon süreciyle Warriors'ın yaralarını sardığı dönemin bir olması da bundan. Steve Kerr'ün onu Tim Duncan'a benzetmesinin nedeni de...

Uyum ve denge. Steph'in kariyeri boyunca ilkeleri bu iki kelimeye dayandı hep. Geçtiğimiz sezon Batı Konferansı ilk turunda oynadıkları ve 4-1 kazandıkları Denver Nuggets eşleşmesinin ilk dört maçında altıncı adam olarak kenardan gelmeyi kabul etmesi, onun ilkelerini açıklayan nadide örneklerden. MJ, Kobe ya da LeBron olsaydınız, 20 dakika ortalamayla oynayarak play-off'lara başlayamazdınız. Şampiyonluk yürüyüşüne çıkmışsanız her topu sizin almanız, sizin kullanmanız ya da sizin yönlendirmeniz elzemdi. Curry'nin kitabında yazanlarsa farklı olandı. Onun kitabı ilk turda gerekiyorsa kenardan gelmeyi, final serisinde ise öldürücü bir içgüdüyle saldırmayı anlatıyordu.

Bu öldürücü içgüdünün yeni jenerasyonları etkilemesi de kaçınılmaz elbette. Üç sayılık atışın iki sayılık atıştan daha verimli olduğu matematiksel olarak ortada. Zaten iyiden iyiye trend olacaktı ancak Curry, bu alanda iyi olmak isteyen yeni jenerasyonun menzilini artırması gerektiğini de gösterdi. Socrates'in Şubat 2021 sayısı için İnan Özdemir'e konuşan David Thorpe'un söyledikleri ise bu konunun özeti:

"Mark Jackson'ın 2015'teki 'Curry'nin etkisi oyuna zarar veriyor. Genç nesiller onu örnek alıp sadece şut atmaya çalışınca oyunun temelindeki diğer yanları unutuyor' demecini unutmuştum fakat etkiyi biliyorum. Oğlum 19 yaşında ve Florida State'te oynuyor. Her karşılaşma öncesi Curry gibi logodan, orta sahanın önünden şut atmasını istiyorlarmış. Curry sayesinde dünyanın her yanındaki çocuklar, uzak mesafe şutları atabileceklerini biliyorlar. Mark Jackson'ın söylediklerinin haklı bir yanı olurdu, eğer gençler o logo üçlüğü için idman yapmasalardı. Ama yapıyorlar, mecazi tabirle dört sayılık atışlar için saatlerini harcıyorlar. İşte bu Curry etkisi."

***

Ne demiştik? Ustalık eseri. Lionel Messi'nin tarihin en iyisi olup olmadığı halen bir tartışma konusu ama 2022 Dünya Kupası zaferi, 'yapılacaklar listesi'ne atılan bir tik gibiydi. Kimileri için Leo'nun kanıtlayacak bir şeyi yoktu. Kimileriyse Arjantin'le Dünya Kupası kazanmadan Diego Maradona'nın gölgesini takip edemeyeceğini söylüyordu. Stephen Curry için de benzer bir durum söz konusu. Kimileri onun rüştünü zaten ispatladığını düşünürken kimileri ise "Asla tek başına kazanamaz!" anlatısında saf tutuyordu. 2022 NBA şampiyonluğu bu yüzden özel. Bu yüzden ustalık eseri. O gözyaşlarının kaynağı, tek başına kazanamayacağı anlatısına karşı alınan zaferin haklı gururu.

Stephen Curry, Mart 2023'te 35 yaşına basacak. Hatta bu satırlar yazılırken bir omuz sakatlığıyla boğuşmakta. Golden State Warriors play-off potasından üç galibiyet uzakta olmasına karşın Batı'da 11'inci sırada. Her ne kadar Las Vegas, hâlâ onları Batı Konferansı'nın favorisi olarak gösterse de belki Steph'i ve arkadaşlarını bir daha geçen sezonki seviyede göremeyebiliriz. Ama bu önemli değil. NBA tarihinin en uyumlu liderlerinden biri olmayı ve oyunun savunma dinamiklerini değiştirmeyi aynı anda başarmak, görüp görebileceğimiz en özel işlerden. Tadını biraz daha çıkarma şansımız olursa, ne mutlu bize. Olmazsa da tarihe çoktan şahitlik ettiğimizi hatırlatırız kendimize.

Socrates Dergi