Video Odası

4 dk

Yeni transferlerle dolu bir soyunma odası, önceki sezonun kötü mirası, çıkılan seksenin üzerinde maç... Anadolu Efes, bu karmaşanın içinde başarıya nasıl ulaştı? Söz kaptanda...

Getty Images

Yeni sezona dokuz yeni transferle başladık. Herkesin kendine göre çekinceleri vardı... Daha o tarihten, "Biz zaten şampiyon olacağımızı biliyorduk. EuroLeague'de final oynayacağımızı düşünüyorduk" dersem doğruyu söylemiş olmam. Hedeflerimiz her zaman büyüktü. Ama dokuz yeni oyuncuyla, öngörüde bulunamazsınız. Tek vücut olup aile hâline gelebilmek için zaman gerekir.

"Ben demiştim" demiyorum o yüzden. Çok talihsiz bir sezondan çıkmıştık. EuroLeague'de son sıradaydık, Türkiye Ligi'nde final dahi göremedik... En başta dedik ki biz bu sene, EuroLeague'in en güçlü takımlarından biri ve ülkemizin en iyi takımı olan Fenerbahçe'yle başa baş oynayabileceğimizi herkese gösterelim. Ekim ayındaki Cumhurbaşkanlığı Kupası'na bu düşünceyle çıktık, kazandık. Avrupa'da daima play-off resminin içinde olmayı hedefledik. Tahmin ettiğimizden çok daha erken garantiledik ilk 8'i.

'Adım adım gitmek' belki bu tür durumları açıklarken çok sık kullanılan bir tabir ama bu sezonu başka şekilde nasıl tarif ederim, bilmiyorum. EuroLeague'de play-off, Final Four, şampiyonluk maçı... CSKA Moskova gibi yirmi yıldır hep o seviyede oynayan bir takıma karşı bile geri dönmeyi başardık, kupa için iddiamızı gösterdik. Hiç geri adım atmadık. Sonunda belki istediğimizi alamadık ama başımız dik döndük Vitoria'dan.

Sezon genelinde farklı oyuncuların sivrildiği dönemler oldu. İlk aylarda Vasa (Micic) sürükledi takımı, direksiyonda o vardı... Shane'in (Larkin) ne denli kaliteli bir oyuncu olduğunu biliyorduk ama adaptasyon süreci beklediğimizden biraz daha uzun sürdü. Yeteneklerinden hiç şüphe duymadık yoksa.

Çok çalışmasına rağmen maça etki edemiyordu bir türlü. Şubat ayıyla birlikte işler biraz değişti; liderlik Vasa'dan Shane'e geçti. Vasa da kalitesini ortaya koydu, takımda hiç kimse sorun yaşamadı, her şey pürüzsüzdü. Shane'in katkısıyla çok daha farklı bir takım olabileceğimizin farkındaydık. Burada Ergin Abi de çok sabırlı davrandı, çok kredi verdi ona. Biz de elimizden geldiğince güvenimizi Shane'e hissettirmeye çalıştık. O kadar iyi bir oyuncu ve öyle iyi karakterde bir insan ki... Potansiyelini sahada gösteremediğinde çok huzursuz oluyordu. Bunu aşmış olması beni ayrıca sevindiriyor.

Tabii, ben tam sayısını unuttum ama Fenerbahçe Beko'yla rekabetimiz açısından da tarihi bir sezon oldu. Kaç maç yaptık? 14 galiba. Öyle olması lazım. Final serisinin çok yakın geçeceğini düşünüyordum, "4-2 alırız" gibi geliyordu ama yedinci maça uzadı. Avrupa'nın en büyük kupasında Final Four oynamış iki takım, bir ay içinde kendi liginde tam yedi maç yaptı... Artık işler öyle bir noktaya gelmişti ki analiz toplantısı bile yapmıyorduk.

Seri devam ederken maçlardan birinde video odasına inmiştik. Analiz için Ergin Abi'yi bekliyoruz... Geldi yanımıza, "Yeter artık Fenerbahçe'yi izlediğimiz. Her şeyi biliyorsunuz zaten. Gidin dinlenin, rahatlayın" dedi. Güldük. Hakikaten de yapmadık video analizi. Normalde yaşanma ihtimali olmayan olaylar bunlar... Düşünün artık, o kadar rutine bağlandı her şey. Bir sezonda 14 maç... Neyse artık. Yorulduk ama değdi.

Socrates Dergi