Vika'nın Yolculuğu

22 dk

Victoria Azarenka, 2010'ların ilk yarısında dünyanın zirvesindeydi. Gençti, kazanıyordu, bir daha arkasına bakmayacak gibiydi. Sonra ne mi oldu? Uzun bir sessizlik ve yeniden doğuş…

Dünya aşağı yukarı bir senedir geçmişte olduğu yere hiç mi hiç benzemiyor. Tabii spor da olağanüstü şartlardan payına düşeni aldı. Boş stadyumlar, sürekli yapılan testler, izole bekleyişler derken sporcuların gerçeklik algıları epeyce şaşmış durumda. Çok kısa süre önce, Avustralya Açık için Melbourne'a yapılan toplu uçuşlarda bazı pozitif vakalara rastlandı ve sezonun ilk Grand Slam'ine hazırlanan tenisçilerin birçoğu kendini karantinada buldu. 14 gün boyunca otel odasından dışarı adım atamayan sporcular arasında, 2012 ve 2013'te iki kez Avustralya Açık kupasını kaldırmış Victoria Azarenka da vardı.

Vika'yla bu haberlerin hemen öncesinde, Melbourne'a varır varmaz röportaj yapmak üzere sözleşmiştik. Neredeyse iki hafta boyunca antrenman yapamayacağını öğrenmenin hayal kırıklığına rağmen randevumuzu iptal etmedi. Zoom üzerinden sohbetimize başlarken ona dergimizin Merkez Kort konseptinden ya da bu ay 'Keşif' konusunu işliyor olduğumuzdan bahsetmeyi unutmuştum. Buna rağmen, o henüz ilk soruda kendini nasıl yeniden keşfettiğini anlattı ve içtenlikle devam etti.

2014'te sakatlıklarla hızı kesilen, 2016'da yaş itibarıyla kariyer zirvesindeyken anne olan, 2017'de çocuğunun babasından ayrılıp kendini acımasız velayet mücadelesinin içinde bulan eski şampiyon nasıl olmuştu da 2020'de en iyi tenisini hatırlamıştı? Şimdi sizi Vika'nın kişisel gelişim yolculuğuyla baş başa bırakıyoruz.

Dünya 1 numarası olmuş, Grand Slam şampiyonlukları kazanmış ve çok daha fazlasını başarmaya muktedir bir Victoria Azarenka için son dört-beş senede kortta olup bitenleri kabullenmek ne kadar zordu?

Neden iyi olmadığıma dair net bir fikir sahibiydim çünkü kendi kişisel mücadelelerim vardı. Performansımı etkileyen şeyler sadece formsuzluk ya da sakatlık gibi kort üstü etmenler değildi. Yine de bahsettiğin durumu kabul etmek, hayal kırıklığı denen şeyle savaşmak zordu. Kendinizi, potansiyelinizi bildiğinizde ve ondan fazlaca şey beklediğinizde hayal kırıklığı yaşamanız olası. Yani nedenini bilmem işleri daha basit hale getirmedi. Egomun bunu kabul etmesi kolay değildi. Kort dışında nelerle uğraştığımı fazla yansıtmadığım için dışarıdaki insanlar olup biteni pek bilmiyordu.

Şimdi geriye dönüp bakıyorum ve iyi iş çıkardığımı düşünüyorum. Evet, çok başarılıydım… Benim düzeyimde bir sporcu için sıradanlaşmak epey sancılı ama bir yandan da olup biteni kabul edip ilerleme gücünü bulmak harika. Zihnen içinde bulunduğum noktada değişmesi gereken şeyler vardı. Ben de tüm olumsuzlukları arkama aldım, kendimi yeniden keşfettiğim bir yolculuğa çıktım. Günün sonunda belki bir sporcu olarak değil ama bir insan olarak geliştim.

Yola Belarus'ta, son derece kısıtlı imkânlarla başlamış ve amiyane tabirle sıfırdan zirveye çıkmış olmak sizi basamakları yeniden tırmanma konusunda motive etti mi?

Bilmiyorum, sanırım geçmişteki başarılarım sırtımı yasladığım ya da güvendiğim şeyler değil. Hayatta geriye dönüp bakmanın sizi ileri gitmekten alıkoyacağını düşünüyorum. Az önce de söylediğim gibi, geçmişten ders alıp yola devam etmek en önemlisi. Şanslıyım ki bu kez eskiden olduğu gibi sıfırdan gelmiyordum. Artık Belarus'taki o küçük kız değildim, yoktan gelip dünya çapında bir tenisçi olmuştum. Hem kendim hem de ailem için finansal bir stabilite sağlamıştım. Son senelerde düşündüğüm şey, hâlâ orada olduğunu iyi bildiğim potansiyelimin içini yeniden doldurup dolduramayacağımdı. Aklımda sorular dolaşıyordu: Nasıl yapabilirim? Nasıl tekrar ayağa kalkıp ilerleyebilirim? Nasıl şu an olduğumdan daha iyi olabilirim? Dürüst olmak gerekirse bir hata yapmış, eskiden olduğum seviyeye çok hızlı şekilde dönebileceğimi ummuştum. Düşüp kalktım ve yaşamam gerekenleri yaşadım bu süreçte. Şu anda üzerime herhangi bir baskı koymuyorum.

2016'daki Indian Wells-Miami dubleniz sonrası ben ve sanıyorum ki birçok tenissever sizi yeniden kupa kaldırırken görme hususunda umutsuzluğa kapılmıştı. Belki şu anda o baskı ortadan kalktı ama içinde yaşarken nasıldı?

Yeniden bir turnuva kazanabilecek miydim, benim de kesinlikle şüphelerim vardı. Hatta daha ileriye götüreyim, 2019 biterken emekliliği düşündüm ve yeniden tenis oynayacağımdan emin değildim. Bahsettiğim şüpheler yeteneğimle ya da oynayabileceğim seviyeyle ilgili değildi. Acaba yüzde yüzümü yeniden tenise verebilir miyim diye düşünüyordum. Ait olduğum seviyeye dönmenin tek yolu buydu, ya yapacak ya da vazgeçecektim.

Ve yaptınız; hem de son derece karanlık 2020 senesinde…

Dünya salgın hastalıkla mücadele ederken yeniden tenis oynayabilme şansını büyük şükranla karşıladım. Hep yaptığımız şeyi yapmaya devam edecek, turnuvalar oynamayı sürdürecektik. Dolayısıyla buna kendi adıma karanlık zamanlar deyip daha büyük sıkıntılar yaşayanlara haksızlık edemem. Dünya için muhakkak zorlu dönemlerdi. Korta adım attığımda hiçbir şey düşünmemeye çabaladım. Hem pandemiyi hem de ülkem Belarus'ta yaşananları üzüntüyle karşılıyordum. Aklınızda bunca şey varken tenis düşünmek kolay değil. Ama hayat bana son yıllarda bazen akışına bırakmak gerektiğini öğretti. İşimi yaptım ve bu muazzam fırsatı kendimce kullandım.

Seyirciyle harika iletişime sahip, yeri geldiğinde onlardan bolca enerji devşiren bir sporcu olarak boş tribünlere oynamayı nasıl karşıladınız?

Çocukken hep kendimi devasa stadyumlarda oynarken hayal ederdim ama büyük stadyumlara çıkıp boş tribünlere oynamayı hiç düşünmemiştim... Bu açıdan son derece enteresan bir deneyim yaşadım. Ancak şüphesiz ki varlıklarını özledim, söylediğin gibi onlar bana enerji veriyor. Binlerce kişi önünde korta çıkmanın gergin ve heyecanlı hissini tekrar yaşamak için sabırsızlanıyorum.

Siz gerginlikten ve heyecandan bahsetmişken aslında geçen seneki yaklaşımınızın beni epey şaşırttığını itiraf etmeliyim. Kariyerinizin zirve dönemlerinde dahi kortta hiç bu kadar sakin olmamıştınız, öyle değil mi?

O kadar uzun süredir stres altındayım ki artık bunun beni bir yere götürmeyeceğini anladım galiba. Bu sakinlik bir gecede gelmedi, bir sihirli dokunuş sonucunda oluşmadı, biri büyülü bir söz söylemedi, dünyanın sırrını da bulmadım… Bu, kendimi daha iyi hissetme ve daha iyi bir insana dönüşme konusunda verdiğim bilinçli çabanın sonucuydu. Sürece ve geldiğim yere baktığımda, zor ama çok da ödüllendirici bir yolculuk yaptığımı görüyorum. Bunun neden 2020'de olduğunu düşündüm. Sanırım böyle sıkıntılı zamanların insanı kendiyle baş başa bırakan, düşünmesini sağlayan bir tarafı var. Gerçi henüz istediğim noktaya tam olarak ulaşmış değilim ama sonuçlardan gayet memnunum. Umarım daha iyisini yapabilirim çünkü durmak hiç bana göre olmadı.

Yaptığınız bu yolculuğu biraz daha detaylandırabilir misiniz?

Kişinin kendi olabilme gücünü idrak etmesi, benliğiyle barışık olması çok önemli. Bu özgürlük veren bir şey. Fakat göz önünde biriyseniz bunu yapmak hiç kolay değil zira sürekli olarak başkalarının sizin hakkınızda neler düşündüğünü duyma şansınız oluyor. Neler yaşadığınızı bilmeyen insanlar tarafından kritik ediliyor, yargılanıyor olma fikrinden ben de rahatsızdım. Alışmakta zorlandım ama artık iyiyim. Şu anda mutlu olduğumu söyleyebilirim. Bir de tabii başımıza gelenleri kabul etmek mühim. "Neden ben?" diye sormayı, "Keşke olmasaydı" diye hayıflanmayı bırakıp değişime odaklanmak lazım. Yeni dönemde duygusaldan ziyade aksiyon bazlı reaksiyonlar vermeye özen gösteriyorum. Yanlış anlamayın, duygularımdan kaçmıyorum. Aksine iyi ya da kötü; onları hissediyorum, analiz etmeye çalışıyorum ve akışına bırakıyorum. Bir sporcu olarak bize her zaman duygularımızı göstermememiz, onları baskılamamız öğütlenmiştir çünkü bunun bir zayıflık olduğuna inanılır. Aslında hiçbir yere gitmezler, bir şekilde kendilerini göstermenin yolunu bulurlar. Genellikle de doğru yer ve zamanda olmaz.

2020 Amerika Açık, Serena Williams'la oynadığınız yarı final maçı... Daha önce Grand Slam düzeyinde hiç yenemediğiniz efsaneye karşı setlerde 1-0 gerideyken duygularınız size ne söylüyordu?

Evet, Serena Williams'ı bir Grand Slam maçında mağlup etmek benim için uzun yıllardır başarıya ulaşmamış bir kişisel mücadeleydi ve bu yüzden çok heyecanlıydım. Bir set geriden gelip maçı kazandım, kendimi seneler sonra slam finaline taşıdım ki bu gerçekten mutluluk vericiydi. Ancak sık sık bahsettiğim kişisel yolculuğumda benim için daha özel olan şey önceden başaramadığım bir şeyi başarmaktı. O maçta Serena'yı yenince, geçmişte yoluma sık sık çıkan büyük bir engeli aşmış olduğumu hissettim. Asıl mutluluk kaynağım buydu. Zaten Cincinnati ve Amerika Açık'ta, yani o iki turnuvalık sekansta daha önce yenmediğim başka oyuncuları da yendim. 2020'de yaptığım sıkı çalışmaların ödülünü aldığımı düşünüyorum.

"Serena Williams'ı bir Grand Slam maçında mağlup etmek benim için uzun yıllardır başarıya ulaşmamış bir kişisel mücadeleydi."

"Serena Williams'ı bir Grand Slam maçında mağlup etmek benim için uzun yıllardır başarıya ulaşmamış bir kişisel mücadeleydi."

Geçtiğimiz seneyi tek bir kelimeyle özetleseniz bu ne olurdu?

Kesinlikle, "dönüştürücü" derdim…

Dönüşüm geçirmenizi sağlayan bir başka deneyim de 2016'da tattığınız annelik duygusu olmuş olsa gerek… Öncelikle şunu sorayım: Tenisin bir anda hayatınızdaki önem sıralamasında gerilere düşmesi nasıl hissettirmişti?

Ben eskiden de tenisin hayattaki en önemli şey olduğunu düşünmezdim. Tenis tabii ki benim önceliğimdi, mesleğimdi ama en önemlisi? Bilemiyorum... Ailem ve sağlığım hep daha önde oldu. Genç oyuncular bunu anlasınlar isterim, tenis onların hayatı değil. Kendilerini keşfetmeyi, ufuklarını genişletmeyi, yeni hobiler edinmeyi, farklı yeteneklerini aramayı bırakmamaları lazım. Bu sayede önceliklerine farklı gözle bakıp kendilerini daha iyi hissedebilirler. Tenis bugün var, yarın yok. Ben hep biliyordum ki eğer spor olmasaydı da başka şeyler yaparak hayatımı idame ettirebilir, bundan memnun olurdum.

Annelik konusuna gelirsek… Leo'nun dünyaya gelişinden itibaren tenis öncelik olmaktan çıkmıştı ve bir daha asla olamayacaktı. Ama hâlâ mesleğim olarak tenisi çok önemsiyordum. Anneliğimin ilk döneminde bu dengeyi kurmakta zorlandım. İşleri daha kolay kontrol edebileceğimi sanıyordum ama yapamadım. Arayı bulmak, yeni durumumu anlamak birkaç senemi aldı. Hiç boş zaman bulamıyordum, geçmişte kim olduğumu anımsatacak şeyler yapamıyordum. Sonra durdum ve şunu dedim: "Evet çocuğumla ilgilenmeliyim ya da tenis kortunda olmalıyım ama sevdiğim şeylerin de hayatımda yeri olmalı." Neyse ki hayatı yaşadıkça öğreniyoruz.

Sohbetimiz ilerledikçe karşımda hem hayata hem tenise dair birçok sorusuna yanıt bulmuş birini görüyorum ve sizden genç tenisçiler için son derece iyi bir mentor olabileceği izlenimine kapıldım…

Sık sık söylüyorum; eğer bir meslektaşım benden yardım almak isterse bunu seve seve yapar, tecrübelerimi onunla paylaşırım. Ancak sormayan birine gidip tavsiye vermek gibi bir niyetim yok. Herkesin hayatı, deneyimleri birbirinden farklı. İnsanları, yürüdükleri yolları kıyaslamayı çok sevmem. Hepimizin farklı farklı motivasyon kaynakları var. Bir yandan da sporumuzu, hatta tüm bireysel sporları ekstra keyifli kılan şeylerin başında bu birbirimize benzemezlik halinin geldiğini düşünüyorum. Her birimizin kendi karizması, kişiliği ve stili var. Yine de yardımımın dokunacağı birisi olursa bunu memnuniyetle yaparım.

Peki anneliğe bakış açınız nasıl?

Hayatta öğrenmenin birincil yolunun hep örnekler olduğunu düşünmüşümdür. Leo'ya herhangi bir şey dayatmadan, hayatını nasıl yaşaması gerektiği konusunda emsaller göstermeye çabalıyorum. Benim annelik felsefem bu. En önemli amacım iyiyle kötüyü ayırmayı başarabilmesi. Yoksa bana benzemesi değil, benliği ve karakteriyle olmak istediği kişi olması beni mutlu eder. Anne olarak rolüm, gittiği yol üzerinde onun arkasında durmak, ihtiyaç hissettiğinde destek vermek. Bence tüm ebeveynlerin rolü yol çizme hususunda çocuklarına yardım etmek olmalı, fazlası değil… Umarım bir anne olarak iyi iş çıkarıyorumdur.

Leo'nun sizden birçok şey öğrendiği muhakkak ancak siz de ondan bir şeyler öğreniyor musunuz?

Bana sorarsan çocuklarımız bize, onların bizden öğrendiklerinin katbekat fazlasını katıyor. Leo beni ne zaman kendimle ilgili bir şeyleri anlamaya zorlasa; neyin ne olduğu ya da aslında kim olduğum üzerine fazlaca kafa patlatıyorum. Bu zaman zaman yorucu olsa da gayet heyecan verici.

Beklentiler Sadece Üzer

Melbourne'a gelmeden önce çok sıkı çalıştım, neler yapabileceğimin farkındaydım. Sezon arasındaki sert idmanları maç kortunda test edip sonuçları görmek konusunda oldukça heyecanlıydım. Büyük beklentim buydu ama sonrasında 14 günlük zorunlu karantinaya girmek durumunda kaldık. Ben de birkaç gün önce, "Beklenti tüm hayal kırıklıklarının başıdır" şeklinde paylaşım yaptım. Normal olarak ilk anda biraz düşmüştüm ama toparladım. Şu anda amacım otel odasındaki süreci en olumlu şekilde geçirmek. Umarım diğer oyuncular da benim kadar şanslıdır çünkü odamda kondisyon bisikleti var. Ayrıca eldeki imkânlarla yaratıcı olmanın peşindeyim. Mesela su şişeleriyle squat yapıyorum, bolca ip atlıyorum, koltuk yastıklarımı duvara dikip onlara top atıyorum… Koçlarımla da sürekli görüntülü konuşma halindeyiz. Sanıyorum yolumu bulacağım, meşgul kalmayı başaracağım ve eğer tam zamanlı antrenman yapıyor olsaydım yapamayacağım şeyler üzerine çalışacağım.

O zaman son yıllarda kendinize dair ilginç bir şeyler keşfetmiş olmalısınız…

Evet, kendime dair son dönemde keşfettiğim en enteresan şey aslında romantik olabileceğimi de görmek oldu. Bunu asla tahayyül edemezdim çünkü hiçbir zaman çok romantik bir insan değildim. Nasıl diyeyim, daha farklı bir yaklaşımım vardı. Şimdi en yakın arkadaşlarım bana bakıyorlar ve bu dönüşümü oldukça komik bulduklarını söylüyorlar. Belki hep böyleydim ama o yanımı göstermekten korktum, bilmiyorum. Bu keşfi 30'larıma gelince yapmak son derece ilginç.

Bu ara sosyal medyada sık sık gördüğümüz şairane tarafınız da bu süreçte mi ortaya çıktı?

Sanırım paylaştığım ilham verici sözlerden bahsediyorsun… Onları o an nasıl hissettiğime göre seçiyorum. Bugün bu, yarın şu olsun diye planlamıyorum, üzerine fazla düşünmüyorum. Bazen denk geldiklerim oluyor, bazen arkadaşlarımdan görüyorum ve paylaşıyorum. Tamamen hislerime bağlı. Umuyorum ki içlerinde iyi olanlar vardır; birileri beğenip ilham alıyordur, o an sıkıntı içindeyse devam etmek için biraz güç üretebiliyordur. Yanlış anlaşılmasın, sadece birkaçını ben yazdım. Başka yazarların işlerini üzerime almak hiç hoş olmaz.

Geçmiş bir röportajınızda, günün birinde bir kitap yazıp şimdiye dek detaylarını pek paylaşmadığınız sıkıntılı günleri anlatacağınızı söylemiştiniz. "Hollywoodvari olabilir" diye tanımladığınız bu olası projeden 'spoiler' alma şansımız olur mu?

Medyaya nasıl hissettiğim konusunda bazı şeyler söyledim ama asla tam olarak neler yaşadığımı anlatmadım. Bunu bir noktada paylaşacak olduğum için heyecanlıyım. Elimde bundan üç sene önce, iki sene önce, bir sene önce ve hatta geçtiğimiz Haziran ayında dahi tutulmuş bazı notlar var. Mesela kendimi epey kötü hissederken bir video kaydetmişim, inanın sonradan izlediğimde ne dediğimi ben bile anlamadım. Yine de benim için geriye bakmak, hislerimi kıyaslamak, nereden nereye geldiğimi görmek kıymetli. Evet, zorlu kişisel mücadelelerden geçtim ve insan bu durumlarda kendini kurban gibi hissedebiliyor. Nasıl geliştiğim, nasıl evrildiğim bile başlı başına kitap konusu olabilir. Gerçi henüz klavyenin başına oturmaya hazır değilim... Buna ek olarak yeni bir video podcast serisine başlıyor olduğumu buradan da duyurmak isterim. Bazılarını geçen yıl sürpriz konuklarla kaydetmiştim ve nasıl reaksiyon alacağımı merakla bekliyorum.

Bir insan olarak nasıl evrildiğinizden bolca konuştuk ancak bir tenisçi olarak neleri değiştirdiğinizden fazla bahsetmedik. Son dönemde sizi konfor alanınıza döndüren şeyler arasında teknik bir nüans da var mı?

Aslına bakarsan teknik anlamda şanslıyım, yetenekliyim ve doğal olarak kort üzerinde birçok farklı şey yapabiliyorum. Konfor alanına girmek işi ne tam teknik ne tam zihinsel ne de tam fiziksel. Bu, hepsinin bir araya gelmesi ve ritim içinde oynamak demek bana kalırsa. Topu harika hissedebilir, sürekli raketinizin merkeziyle vurabilirsiniz ama vücut olarak hazır değilseniz yarım saat sonra yorulup tüm zamanlamanızı kaybedersiniz. Yine kafaca zayıfsanız maçın kırılma puanlarında tökezlersiniz. Benim için 'konfor alanı' hepsini bir araya toplamak anlamına geliyor. 2020'de gösterdiğim performans, istediğim seviyeye dönme yolunda sadece bir başlangıçtı.

Şimdi bile üzerine neler koyabilirim diye düşünüyorum. Bitmeyen bir öğrenme süreci, bitmeyen bir kovalamaca bu. Tüm verileri toparlayıp, onları bir araya getirip anlamlı bir fotoğraf çıkardığım zaman kendimi hazır hissediyorum. Tenisim, fiziksel durumum, zihinsel durumum... Hepsi birden iyi olursa ben de istediğim tenisçi oluyorum.

"Seneler geçtikçe anladım ki rekabet konusunda takıntılı olmak kadar gelişmeyi sürdürmek de önemli."

"Seneler geçtikçe anladım ki rekabet konusunda takıntılı olmak kadar gelişmeyi sürdürmek de önemli."

Zihinsel, fiziksel ve teknik şeklinde üçe ayırdığınız departmanların hangisinde değişiklik yapmak daha zor?

Zihinsel değişiklikler yapmak… Eğer kafanızın içinde bir değişim başlatırsanız, vücudunuz ve tenisiniz onu takip eder. Tersinin zor olduğunu düşünüyorum.

Hâlâ kendinize karşı geçmişte olduğu kadar talepkâr mısınız yoksa o anlamda da görüşleriniz değişti mi?

Ben kendinden en iyiyi talep eden, aşırı rekabetçi bir sporcuyum. Ne üzerine çabalıyor olursam olayım hep kazanmayı isteyen bir karakterdim ancak seneler geçtikçe anladım ki rekabet konusunda takıntılı olmak kadar gelişmeyi sürdürmek de önemli. Genç ve aşırı hırslıyken her şeyi hemen o an başarmak istiyorsunuz. Bazı şeylerin zaman aldığını idrak etmek lazım. Ben de kendime hedefler koyarken sabırlı olmayı öğrendim. Eğer yaptığınız şeye inanır ve çalışmayı sürdürürseniz hedefinizi başarırsınız. İnsanlar son zamanlarda sık sık bana özgüvenimin nereden geldiğini soruyor. Özgüvenim eskiden aldığım sonuçlardan ya da kupalardan gelirdi ama hayatımın bu noktasında artık doğru şeyleri yapıyor olduğumu bilmekten geliyor. Tabii hâlâ talepkâr olup olmadığım sorusuna cevabım koca bir evet. Ya da gelip antrenmanlarımı izleyebilir, aradığın cevabı orada bulabilirsin…

Yani Naomi Osaka'ya Amerika Açık finalini kaybedince, tekrar o seviyelere çıkmanın mutluluğundan ziyade ikinciliğin hayal kırıklığını yaşadınız…

Kaybettiğim için kesinlikle hayal kırıklığına uğradım çünkü amacım her zaman kazanmak. Fakat bu sefer hayal kırıklığı eskisi kadar uzun ömürlü olmadı diyebilirim. Artık galibiyetlerin ya da mağlubiyetlerin hislerimi belirlemesini istemiyorum. Ayrıca her zaman kaybettiğim maçlar bana kazandıklarımdan fazla şey öğretmiştir. Yenilmenin iyi olduğunu, onu sevdiğimi söylemiyorum. Sadece eğer süreçlere berrak gözle bakarsanız, iyi analiz ederseniz bir kayıp sizi daha iyi kılabilir. Ben de New York'taki finalden sonra bunu yaptım. Verebileceğim her şeyi verdim. Bir şeyleri değiştirebilir miydim? Belki de... Ama olmuş bitmişler üzerine "Şöyle olsaydı, böyle olsaydı" demenin lüzumu yok.

Geçenlerde, eskiden hissettiğim ama kendi sözlerimle bu kadar iyi ifade edemediğim bir cümle okudum: Basitçe, "Başarılı olduğunuzda daha muhafazakâr oluyorsunuz" diyordu. Buna sonuna kadar katılıyorum. Kazanırken yeni şeyler öğrenecek kadar açık olmuyor, bizi başarılı kılan şeye dört elle sarılıyoruz. Bu hatayı geçmişte yaptım ama artık öğrenmeye devam etmek istiyorum. Hem hayatta hem de tenis kortunda…

Socrates Dergi