Yeni Nüve

15 dk

Nevriye, Birsel, Şaziye, Esmeral... Kadın Basketbol Milli Takımı, yıllardır aşina olduğu isimlere birer birer veda ederken sorumluluk artık daha genç oyuncuların omuzlarında. Yeni nüvenin iki üyesi, Cansu Köksal ve Tilbe Şenyürek'le bu değişimi konuştuk.

Türkiye Kadın Basketbol Milli Takımı, altın jenerasyonunun yavaş yavaş sahneden çekilmesiyle yeni bir döneme giriyor. Medya gününde, farklı yüzlere her köşede rastlamak mümkün. Aralarındaysa iki dönem arasında köprü korabilecekler var. Onlardan ikisi, Cansu Köksal ve Tilbe Şenyürek'le Sinan Erdem'in saha içi koltuklarında sohbet ettik.

Geçen yaz düzenlenen Dünya Kupası denince akla hâlâ Nijerya'ya kaybettiğimiz maç geliyor. Nasıl hatırlıyorsunuz o günü?

Tilbe: Nijerya maçını keşke hafızamdan silebilsem... Hâlâ inanamıyorum. Sinan Erdem Spor Salonu'nda oynadığımız maçta rahatça yendiğimiz bir takımdı Nijerya. İnsan ister istemez "Muhtemelen alırız" psikolojisiyle çıkıyor sahaya, belki de orada hata yaptık bilmiyorum. Yanlış olmasın ama yaklaşık beş yıldır A Milli Takım'la birlikteyim. İlk defa böyle kötü bir maç yaşadım.

Cansu: Ya şöyle, dışarıdan da biraz etkilendik, öyle söyleyeyim. Belki daha iyi bir takıma yenilsek bu kadar düşüş olmazdı ama çok yazılıp çizildi; bu sefer dışarıdan da epey etkilendik.

Tilbe: Zaten onun devamında işler istediğimiz gibi gitmedi. Nijerya mağlubiyetinden sonra çok konuşmadık çünkü söylenecek hiçbir şey yoktu. Herkes sessizliğe büründü. "Önümüzdeki maçlara bakalım" dedik ama tamamen düşmüştü moralimiz Nijerya maçından sonra. Üst turda da Fransa gibi güçlü bir rakip gelince, çeyrek yapamadık. Tamamen hüsrandı.

Son on seneye damga vuran kadro yavaş yavaş parkeden çekiliyor. Işıl Alben ve Bahar Çağlar dışında o eski yüzlere rastlayamıyoruz artık. Işıl Dünya Kupası'ndan sonra jenerasyon geçişlerinde bu tür tökezlemelerin yaşanabileceğinden, yine de bu kadronun yeniden kürsüye çıkacağına inandığından bahsetmişti. Bu jenerasyon geçişi parkede ve soyunma odasında nasıl hissediliyor?

Tilbe: Bir uyum sağlama aşamasındayız hâlâ. İki-üç yıl önceki milli takım hep stabildi; yaklaşık beş-altı yıl birlikte oynadılar. Nevriye Ablalar, Esmeral Ablalar… Ama bizim takımda yaşlar birbirine çok yakın ve yeni bir jenerasyona sahip olduğumuz için her an herkes değişebiliyor 12 kişilik kadroda. Süre de kısa olunca uyum süreci birazcık zor oluyor. Bunların hiçbiri bahane değil elbette ama bir yandan da sıkıntılı süreçler.

Soyunma odasındaki hiyerarşiyi de etkilemiştir mutlaka bu geçiş süreci. Eskiden takım sporlarında abiabla düzeninin çok daha katı olduğu anlatılırdı, o da değişiyordur diye tahmin ediyorum.

Cansu: Tabii ki. Ben geçmiş dönemi de gördüğüm için kıyaslayabiliyorum. Nevriye Abla, Birsel Abla, Esmeral Abla, Yasemin Horasan… Bir jenerasyon ve bir de biz gençler vardık. Son iki-üç senede daha eşitiz. Bahar ve Işıl'la da biraz daha yakın olduğumuz için hepimiz arkadaş gibiyiz. Birkaç sene önce daha ziyade abla-kardeş gibiydik. Şu an bizden küçükler de çok samimi. Ben takımı enerjik ve pozitif görüyorum. Mesela benden altı yaş küçük takım arkadaşım da var burada. Abla demese de olur, deme diyoruz zaten. Ama bize altyapı zamanlarında bir yaş fark olsa bile abla dedirtirlerdi. Hep beraber çok aktivite yapıyoruz, bu da olumlu etkiliyor tabi saha içini.

Tilbe: Esmeral Abla'yla Yasemin Abla oyunculuktan antrenörlük ve menajerliğe geçtiler. "Biz gençken ablalarımıza böyle yapamazdık, şimdi sizde dil pabuç kadar" diye takılıyorlar bize.

Ben ilk kez 18 yaşında milli takıma geldim, neredeyse altı yıl olacak. Başlarda çok çekingendim; bana "Konuş" falan derlerdi. Çok utangaçtım, asla hiçbir şeye yorum yapmazdım. Şimdi bakıyorum, altı yıl öncesine göre arada çok fazla fark var. Çünkü eskilerden örneğin Nevriye Ablalar, Birsel Ablalar bıraktılar milli takımı. Işıl olsun, Bahar olsun; gençlere uyum sağlamaya başladılar. Çok eğlenceli, aynı noktada buluşup anlaşabilen bir takım var. Yaşın, o kasılmanın, gerginliğin, utangaçlığın hiç olmadığı; herkesin kendini açıkça ifade edebildiği bir ortam mevcut. Bunun da sahaya yansıyacağını düşünüyorum. Sahada, toplantıda, soyunma odasında herkes açıkça fikrini beyan edebiliyor. Böyle enerjik ve eğlenceli bir takım olmamızda bunun da katkısı var.

Kuzey

Cansu: Yeğenim, şu an hayatımdaki en değerli varlık. Hatay'a gitmeden önce de en büyük çekincelerimden biriydi; yeni doğmuştu ve onu bırakıp gitmek çok zordu benim için. Sürekli FaceTime'daydık zaten, bir sabah, bir akşam mutlaka. Sabahları inanılmaz oluyor bir de... Bir Kuzey, bir de köpeğim Şiva, benim için çok başka.

Eskiye oranla Anadolu'dan daha fazla iddialı takım görüyoruz. Milli takım seçimlerine de yansıyor bu durum, İstanbul merkezli olmasa da birçok oyuncu aday kadroda ismini görebiliyor. Bu anlamda daha homojen bir hâl aldığını söyleyebilir miyiz kadro seçimlerinin?

Tilbe: Farklılık var elbette. Erkek basketbolda da futbolda da Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe diyoruz -voleybolda da aynı şekilde, bir-iki takım var- ama basketbolda çok daha fazla. Futbolda saymıyoruz dördüncü beşinci takımı, ne kadar başarılı olursa olsun. Ama şu an basketbolda Hatay'ın kazandığı bir Cumhurbaşkanlığı Kupası var. Çukurova aynı şekilde inanılmaz bir çıkış yaptı, devam da ettirecek gibi görünüyor. Bunlar ligin kalitesini arttırıyor. Böyle olması hem kulüpler hem de milli takımlar için daha adil bir seçime insanları sürüklüyor. Çünkü orada Hatay ve Çukurova var ama sen gidip sadece üç büyük kulüpten oyuncu alamazsın. Burada böyle bir kafa yapısı yok. Oyuncular bu yüzden rahat, '8-9 kişinin yeri belli' muhabbeti yok. Dönemin lig kalitesi o şekildeydi. Çok fazla takım yoktu; bir Migros'u hatırlıyorum, o da kapandı zaten. Sonra yine bu üç büyüklerle dönüyordu kulüpler, Nevriye ve Birsel Ablaların zamanında. Artık diğer şehirlerin, kulüplerin katılımıyla büyük kulüplerin oyuncusu diye bir algı yok. Bunun için rotasyon sürekli değişiyor, bu da buradaki mücadeleyi ve kadro içi rekabete yansıyor. Kadroya girmek için daha ciddi, daha sıkı antrenman yapıyorsun ve buraya hazır geliyorsun. Çünkü kimsenin yeri net değil.

Cansu: Ben 2013'ten beri A Milli Takım aday kadrosuna giriyorum. O zamanlar ben Fenerbahçe'deydim ama süre almıyordum. Altyapıdan çıkmıştım Fenerbahçe'de ve Ceyhun Abi beni altyapıdan beri takip edip, A Milli aday kadrosuna çağırdı. 2014'te de beni kadroya aldı, ben daha hiç süre almazken Fenerbahçe'de. Mesela bu yıl da geniş kadroda Derin Yaya vardı. Bu sezonu İkinci Lig'de (TKBL) geçirmişti. Çok eskiyi bilmiyorum, ama şu an buraya ikinci ligden Derin Yaya geliyorsa, diğer takımlardan arkadaşlarım geliyorsa tabii ki fark vardır. Bu tamamen teknik ekibin, yönetimin ve TBF'nin takibiyle alakalı bir şey.

EuroBasket madalyaları, dünya dördüncülüğü, üst üste iki kez Olimpiyat çeyrek finali... Bu miras, değişen nüvede bir baskı yaratıyor mu?

Cansu: Mental olarak mutlaka baskı oluyor ama strese gireceğimiz boyutta değil.

Tilbe: Tabii ki yaratıyor. Bir de bu jenerasyon, ben de dâhil, daha o olgunluğa erişemedik. Sosyal medyayla çok ilgileniyoruz geçmiş yıllara göre. Instagram ve Twitter'dan çıkmıyor bizim takım; herkes görüyor zaten, hep online'ız. Eleştiriye de çok açık bir millet değiliz bence, bu her alanda böyle. Buralardan gelen yorumları birazcık kafaya takan bir takımız.

"Hatay beni çok etkiledi"

Cansu: Geçen yaz bir İstanbul takımıyla Hatay arasında kaldım çok. Ailem hep "Anadolu'ya bir git, bir gör; şehir dışı belki sana daha iyi olur" demişlerdi. Öyle de oldu; hem önemli bir tecrübe kazandım hem de sadece basketbol olarak değil sorumluluklarım da arttı. Başta bayağı tedirgindim, korkuyordum. Ailemden uzakta, çok korkutucu gelmişti Hatay bana ilk başta. İlk üç gün komalıktım gerçekten. "Burada nasıl yapacağım?" diyordum, ama beni çok şaşırtan bir şehir oldu. Bunu tüm röportajlarımda söylüyorum. İnanılmaz medeni bir şehir. İstediğini giy, istediğin şekilde dışarı çık. Avrupa'da böyle masada oturursun ve insanlar "Merhaba" diyip otururlar ya, orada da böyle bir kültür var. Bu beni çok etkilemişti. Herkes birbirine selam verip oturuyor, tanımasa bile. Aşırı sıcakkanlı insanlar, çok samimiler. Ben de samimi insanı çok seviyorum, o yüzden Hatay beni derinden etkiledi.

Dünya Kupası'nın ardından koç değişikliği yaşandı ve geçmişte milli takımla başarılar elde eden Ceyhun Yıldızoğlu yeniden göreve geldi. Sizin hissettiğiniz ilk değişim ne oldu antrenman ve hazırlık maçlarında?

Cansu: Ceyhun Abi çok daha koşulu bir antrenman ve maç istiyor. Asla yüzde doksanınla koşamazsın. Öyleyse kenara geleceksin, dinleneceksin ve tekrar gireceksin. Ekrem Abi (Memnun) biraz daha taktiksel, Ceyhun Abi biraz daha özgür. Bırakıp koşmamızı istiyor ve şu anda bizim kadromuz, bu anlayışa çok uygun. Çünkü herkes genç ve enerjik. Üç dakika mı sahadasın? Ceyhun Abi, "O üç dakikanı yüzde 100 bile değil yüzde 110'unla oynayıp çıkacaksın" diyor.

Tilbe: İkisinin sistemi çok farklı. Ben Ekrem Abi'yle milli takımda çalıştım, Ceyhun Abi Botaş'ta beni yetiştiren kişiydi. Onun sistemini az çok biliyorum, kısa ve çabuk bir takım olduğumuz için tam saha baskı ve müdafaada daha canlı, daha fazla rotasyona girebilen bir takım istiyor. Durağan oynamamızı istemiyor. Genç, enerjik, kısaların daha fazla rol aldığı, daha fazla kısa oyununun olduğu bir takım onun istediği... Tam saha baskıyı, o hiç durmayan koşarak oyunu oturtmak istediği sisteme kolayca uyum sağladık. Şampiyonada inşallah bunu yansıtacağımızı düşünüyorum. Ceyhun Abi'nin sistemi de bu şekilde.

Grupta İtalya, Slovenya ve Macaristan ile oynayacağız. Geçen yaz yaşanan hayal kırıklığının ardından EuroBasket için hedef ne?

Tilbe: Her maç zor olacak tabii ki. Orada takım ayrımı pek yapamıyorsun; şampiyonada herkes aynı mücadeleyi, sertliği sahaya yansıtıyor. Ama İtalya olarak görüyoruz en zorlu rakibimizi. Çünkü onlar hazırlık maçlarında izlediğimiz kadarıyla atletik, uzun, enerjileri bitmeyen bir takım gibi görünüyor. Zaten tanıdık isimler de var ligimizde oynayan. O yüzden ilk maçın onlarla olması çok büyük bir avantaj bizim için. Benim hissettiğim ve bu altı yıl içerisinde yaşadığım şu: Biz ilk maça tam konsantrasyonla ve enerjik şekilde, turnuvaya iyi bir başlangıç yapmak isteyerek çıkıyoruz. Onun için bence çok iyi oldu ilk maçın İtalya'yla olması. Devamındaki Macaristan ve Slovenya maçlarını aldığımızda da gruptan birinci çıkarsak, çaprazdan daha istediğimiz gibi, bizi yukarıya taşıyabilecek bir rakip gelir. Öncelikli hedefimiz inşallah birinci çıkmak, İtalya maçında galibiyetle başlamak.

Cansu: Diğer gruplara göre iyi bir grupta olduğumuzu ve şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Ama tabii ki turnuvada hiçbir şey belli olmuyor. Herkes herkesi yenebiliyor. Belki bundan dört-beş sene önce böyle değildi, belli takımlar vardı ve onları ayırıp bir şeyler konuşuyorduk. Ama şu an öyle değil. Her maç zor. Eskiden, "Hedefimiz olimpiyatlara gitmek, ilk altıya girmek" derdik. Ben -bu şampiyonada hedefimizi yüksek tutmak istemesem deşampiyon olmamız gerek diye düşünüyorum. Çünkü çok değişik bir enerji var takımda. Orada iyi başlarsak iyi gidecek.

Dedim ya, hedefi yüksek tutmaktan yana değilim ama bu sefer içimde acayip bir şey var. Kızlarla konuştuğumuz zaman da öyle. Çok farklı da olabilir, çok farklı bir sonuç da gelebilir. Altıncı olabiliriz, beşinci olabiliriz. Tabii ki isteğimiz olimpiyata gitmek ama ben şampiyon olarak gitmek isterim.

Azalan Sürelerin Ardında

Tilbe: Bu sezon çok az süre aldım. Hatta final serisinde neredeyse hiç oynamadım. O yüzden buraya geldiğimde yorgun olmayan ve enerjisi yüksek bir Tilbe vardı. Çok şükür bir sakatlık yaşamadan Avrupa Şampiyonası'na gideceğim.

Kötüydü demeyelim ama beklentilerimi karşılayan bir sezon olmadı. Tabii sezonu bu şekilde geçirince "Milli takıma normalden de fazla konsantre olup, buna daha çok yüklenmeliyim" diyorsun. Zaten hep konsantre olduğum bir yer milli takım ama diğer arkadaşlarıma göre bu yıl gerçekten çok az maç yaptım ve idmansızdım. Daha fazla idman yapmalıyım, buraya daha çok kendimi vermeliyim psikolojisi var bende. Birazcık bunun da stresi var, insanların uzun süredir izleyemediği bir Tilbe var. Hem beklentiler mevcut hem de kendi kafamda konsantre olduğum ve çok iyi geçirmek istediğim bir şampiyona var. Bu doğrultuda umarım benim için çok iyi geçer böyle bir sezonun ardından.

FIBA'nın sitesinde turnuva öncesinde açıklanan güç sıralamalarında Türkiye 11'inci sırada yer alıyordu. Hatta Işıl Alben de tweet atmış, "Katılmıyorum, yakında görüşürüz" diyerek rakiplere mesaj yollamıştı. Konuştunuz mu o sıralamayı kendi aranızda?

Cansu: Tabii tabii, konuşmaz mıyız? İlk başta bir gördük, WhatsApp grubuna yazmaya başladı herkes. Sonraki sıralamada dokuza yükseltmişlerdi. Yani, biraz daha yukarı çekebilirlerdi bence...

Peanut

Tilbe: Peanut'ı çok özlüyorum. Çoktandır göremiyorum kampta olduğum için. En büyük motivasyonum. Fotoğraf ve videolarla kendimi avutuyorum. Dönünce kavuşmak için sabırsızlanıyorum.

Socrates Dergi