Yeni Sular

24 dk

Artistik jimnastikte madalyaya doyamayan Türkiye, geçmişte hiç aşina olmadığı ritmik jimnastikte de podyumun zirvesine çıktı. Ritmik Jimnastik Grup Milli Takımı üyeleri; Avrupa Şampiyonası'nda altın madalyaya giden yolu, başarı ânını ve Tokyo hedeflerini anlattı.

Türkiye, jimnastikte yıllardır yaptığı planlı programlı hazırlığın karşılığını almaya başladı. Artistik jimnastikte bir süredir her şampiyonada madalya çıkarmaya başlayan Türkiye, ritmik jimnastikte de yeni sulara yelken açmaya hazırdı ve ilk madalyasını 2020 Avrupa Şampiyonası'nda aldı. Hem de podyumun en üst basamağında… Kiev'de çember-labut aletinde zirveye çıkan Ritmik Jimnastik Grup Milli Takımı'nın üyeleri Duygu Doğan, Azra Akıncı, Peri Berker, Nil Karabina ve Eda Asar'dan hem şampiyonayı hem de perde arkasındaki fedakârlıkları dinledik.

1 | İlk Adımlar

Duygu Doğan: Beş yaşında jimnastiğe başlayıp bir hafta sonra bırakmışım. Sekiz yaşında ilkokul öğretmenim beni tekrar yönlendirdi ve bugünlere geldim. Sekiz çok geç bir yaş aslında ama esnek olmanın verdiği avantajla çok çalışarak yaşıtlarımla aramdaki farkı kapatabildim.

Peri Berker: Ablam jimnastik yapıyordu, şu an da antrenörlerimizden biri. Ondan görerek başladım, onunla aynı kulüpte. Halı bile yoktu o zaman, basketbol zemininde çalışıyorduk. Her yerimiz yara oluyordu. Küçükken acıyacağını bile bile yine salona gitmek zor oluyordu ama daha sonra mevcut arttıkça kulübe bir halı alındı neyse ki. O zaman daha kolaylaştı. Eda Asar: Başta ailemin yönlendirmesiyle bale yetenek sınavına katıldım. Fakat evimiz bale okuluna çok uzaktı, o yüzden bir yıl sonra jimnastiğe başladım.

Azra Akıncı: Dört yaşında başladım, evimiz salona çok yakındı. Annem götürdü, önce hobi grubunda başladım sonra ilerledikçe yarışma grubuna geçtim. Uzun süre bireysel yarıştıktan sonra gruptan teklif geldi, bunun için Ankara'ya taşındım.

Nil Karabina: Annem bir spor merkezine gidiyordu. Ben de evde sıkılmayayım diye onunla birlikte gidiyordum. Orada bir yetkili beni gördü ve "Bence bu kız jimnastiğe başlayabilir, bazı hareketlere çok yatkın" dedi. Annem de zaten beni jimnastiğe başlatmak istiyordu, aklında vardı. Bu şekilde dört buçuk yaşımda başlamış oldum.

Peri: Benim kulübüme Duygu yaşça biraz geç başladı. O gelmeden önce Nil'le yarışmalardan tanışıyordum. O zamanlar biz hep Nil'le ilk ikide oluyorduk, yurtdışı yarışmalara beraber gidiyorduk. Küçücüktü o zaman, çok sevimliydi... Hafif bir rekabet vardı aramızda, o sessiz sakin bir insan, ben biraz daha hırslı olduğum için o pek yansıtmıyordu. Bugün çok yakın arkadaşız tabii.

Eda: 2016'nın Kasım, Aralık aylarında da zaten şu anki takımımız oluşturuldu. Gençlerde bir sene geçirdik ve sonra büyüklere geçtik. Aslında yarışmalardan birbirimizi tanıyorduk. Konuşmuşluğumuz da vardı. Yabancı değildik.

Duygu: Çok uzun süredir beraberiz. Peri'yle ben küçükken de aynı kulüpteydik, onu beş yaşından beri tanıyorum mesela. Diğerleriyle 2017 milli takım seçme kampında tanıştım. İlk tohumlar da orada atıldı zaten, ben büyüklerde yarışırken takımın kalanı o sene Avrupa Şampiyonası'nda gençlerde rekabet etti.

Azra: Grup 2016 sonunda toplanmıştı, birkaç ay sonra beni de çağırdılar. Ailemi, her şeyimi Antalya'da bırakıp Ankara'daki TOHM'a (Türkiye Olimpik Hazırlık Merkezi) geldim.

Nil: Azra'nın Antalya'dan gelişini hatırlıyorum. Bireysel yarışırken tanışıyorduk zaten ama bu kadar yakın değildik. Onunla konuşamıyordum, uzaktan görmüştüm, çekiniyordum. Ama sonra çok çabuk kaynaştık. Diğer kızlar Ankaralı olduğu için onlarla daha yakındım ama şimdi hepsiyle çok yakınım.

2 | Mersin

Peri: Biz hep Avrupa Şampiyonası'na yönelik çalıştığımız için sene başında tempomuzu artırmış, bu senenin başında katıldığımız yarışmalarda serilerimizi hatasız göstermiştik. Şubat'ta Miss Valentine Şampiyonası'nda üçüncü olmuştuk mesela. Hakemler orada bizi fark etmeye başladılar.

Duygu: Pandemi ilan edildiğinden itibaren hocalarımızla, federasyonla yapılan toplantılarda hep "Bu dönemi nasıl avantaja çevirebiliriz?" konusu gündeme geliyordu. İki ay boyunca evde kaldık, o süreçte de Zoom üzerinden Beril Hoca'yla (Berker) beraber bireysel çalışmalara devam ettik. Geliştirmemiz gereken parametrelere yoğunlaştık, esnekliğimize, kondisyonumuza odaklandık. Normal antrenman yaparken eğilmeye vakit bulamadığımız özelliklerimizi geliştirmeye çalıştık. Eksiklerimizi kapattık. Sonra federasyonumuzun ve bakanlığımızın desteğiyle salonumuz yeniden açıldı.

Nil: Başta Ankara'da çalışıyorduk. Tabii yarışmaya çok vardı, o yüzden daha zor hareketler bulmaya çabalıyorduk.

Azra: Pandemi sürecinden beri sabah dokuzdan akşam altıya, yediye kadar antrenman yapıyoruz. Normalde Mayıs ayında yapılacaktı şampiyona, koronavirüsten dolayı ertelendi. Öyle olunca biz çalışmamızı hiç kesmeden gözümüzü Kasım'a çevirdik.

Eda: Mersin'e kampa gittik. İlk önce iki haftalıktı, sonra gelip bir daha gittik ve beş hafta kadar daha kamptaydık.

Duygu: Normalde Ankara'da Azra ve İrem TOHM'da kalıyorlar, diğer hepimiz evlerimizdeyiz ve ailemiz işe gidip geldiği için virüse yakalanma riski doğabilirdi. Bunu önlemek için federasyonumuz bizi Mersin'de resmen otel ve salon arasında bir karantinaya aldı. Alışığız bunlara, hayatımız kamplarda geçtiği için pek zorlamıyor... Ama bunu yapamayan çok ülke vardı. Yarışmaya gelmeden önce test olup pozitif çıkan birçok ülke oldu. Bizim sağlıklı kalıp yarışmaya katılabilmemiz de büyük bir başarıydı.

"O zamanlar biz hep Nil'le ilk ikide oluyorduk, yurtdışı yarışmalarına gidiyorduk. Küçücüktü o zaman, çok sevimliydi..." -Peri Berker

"O zamanlar biz hep Nil'le ilk ikide oluyorduk, yurtdışı yarışmalarına gidiyorduk. Küçücüktü o zaman, çok sevimliydi..." -Peri Berker

Peri: Mersin'deki salonun tavanı daha yüksek, aletleri fırlatırken rahat etmemiz adına en az bir 16 metre olması gerekiyor. Ankara'daki salonun tavanı bize yetmiyordu. İzolasyonu iyi sağladık Mersin'de, sürekli otel, salon, otel, salon... Dışarı çıkıp nefes alalım deme şansımız olmadı. Bireysel yarışıyor olsak belki kaytarıp arada hava almaya çıkardık ama hepimizin üzerinde tüm takımın sorumluluğu var. Bir de o kadar emek verdik; kimimizin ağrısı da olsa, kimimiz o gün psikolojik olarak hazır hissetmese de, ağlamak istese de beşimiz güçlü durup her şeyimizi vererek her gün sekiz saat çalışmak zorundayız. Kaybettiğimiz her bir gün, rakiplerimize fırsat vermiş oluyoruz. Olimpik kota için yarışıyorsak bunu hiç yapmamalıyız. Hiçbir günümüzü, hatta saniyemizi boşa geçirmememiz lazım. Grup olmak büyük bir sorumluluk, dışarı çıkma riskini hiçbirimiz almıyorduk.

Duygu: Pandemi sürecinde uluslararası bir yarışmaya gidemediğimiz için düzenli olarak kontrol yarışmaları yapıyorduk. Mersin'de her hafta sonu hakemler ve ailelerimiz geliyordu ki bir yarışma ortamı yaratıp şampiyona havasına girebilelim, o psikolojiye alışalım, Avrupa Şampiyonası'nda zorlanmayalım...

Barba Rossa

Azra: Mersin'de sürekli çift antrenman yapıyorduk. Bir gün antrenörümüz dedi ki "Eğer bugün altı tane üst üste hatasız seri yaparsanız ikinci idmanı yapmayacağız." Fizyoterapistimiz Ventsislav Vragov da "Hatta ben de sakalımı kırmızıya boyayacağım" diye ekledi. Daha önce illa bir hata yapıyorduk, hiç altı defa üst üste hatasız seri yapmamıştık. "Yapamayacağımız şey değil" dedik. Önce topla başladık, yaptık. İyi gidiyoruz, çember-labutta da böyle devam ettik ve son seriye geldik. Biraz stres olduk tabii. Hem öğleden sonra antrenman yok hem de sakal boyayacağız... Sonunda onu da temiz şekilde yaptık ve Kiev'e gitmeden önce fizyoterapistimizin sakalını kırmızıya boyadık, Türk bayrağı rengi olsun diye kırmızı istedi... Hepimiz bir odada toplandık, birimiz boyayı karıştırıyor, diğeri boyuyor, antrenörümüz yardıma geldi, o da fırçalıyor bir yandan. Sakalı kırmızıya boyadık ve öyle gittik yarışmaya. Görenler şok oluyordu zaten...

Peri: Az bir zaman kala söylendi bize Kasım'a ertelendiği. Motivasyonumuz biraz düşmüştü. Sonra üst üste kamplara gittik, haftasonları kontrol serileri yaptık mayoyla sanki yarışmaya çıkıyormuşuz gibi, onlar bizi ayakta tuttu. Şampiyonada da ilk kez çıkıyormuş gibi değildik, hazır hissettik kendimizi. Son Mersin kampında serilerimizi oturtmaya başladık.

Eda: Orada epey inanmaya başladık açıkçası.

Azra: Birbirimize "Artık hazırız, yapabiliriz" diyorduk. Çok fazla tekrar yapıyorduk, her şeyi bir kenara bırakıp sadece bu şampiyonaya çalışıyorduk.

Nil: O zaman, artık dedik ki "Biz final görmek istiyoruz ama madalyayı da zorlayalım." Şampiyona yaklaştıkça daha fazla hırslandık.

Peri: "Bundan çok da çalışamayız, emeğimizin karşılığını alırız herhalde" diyorduk. Bir gün salonda elektrikler kesilmişti mesela, serimizin en sonunda bir hareketimiz var çember-labutta, ona 'risk' diyoruz. Kızların hepsi esnekliğe geçiyor, benim bireysel yaptığım bir hareket. Elektrikler kesilse de karanlıkta o risk hareketini çalışmıştım o gün. On kere, gerekirse yüz kere daha yapacaktım. Yarışmada pişman olmamak için elimden gelen her şeyi yapmam lazım diye düşünüyordum Mersin'de.

Nil: Rusya, İtalya, Almanya gibi koronavirüsten dolayı gelemeyen takımlar olunca, "Madalya alabiliriz" düşüncesi oluştu ister istemez. Ama o takımlar da gelseydi, hedefimiz yine madalya olurdu.

Eda: Katılmayan güçlü ülkeler tabii ki olumlu etkilemiştir bizi ama Ukrayna da onları geçiyordu mesela. Biz Ukrayna'yı geçmeyi başardık.

Azra: Herkes varmış gibi hazırlanarak gittik oraya. Eylül ayında tüm ülkeler katılacak gibiydi, iptaller son dönemde oldu. Gelmediklerini öğrenince şansımızın bir miktar artacağını konuştuk ama onlar olsa da geçme şansımız vardı.

Peri: Olimpiyat kotası almış üç ülke vardı önümüzde: Ukrayna, Azerbaycan ve İsrail. Onları geride bırakmak gerçekten çok zordu. Hele Ukrayna'yı, kendi evinde... Hayal ediyorduk anca. Elimizden geleni yapacaktık ama kendi evlerinde bize Ukrayna'yı geçecek puanı vereceklerini pek düşünmüyorduk. Beklediğimizden adil bir yarış oldu…

3 | Şüphe

Azra: Pandemiden dolayı sekiz-dokuz aydır yarışma görmüyorduk. Biraz stres vardı. Madalya alabileceğimizi bildiğimiz için o da bir baskı yarattı başta, tarih yazabilirdik ve bunu çok istiyorduk. Öte yandan küçük bir hata her şeyi altüst edebilirdi. Seyirci olmaması da etkiledi, ilk yarış olan genel tasnifi toparlayamadık.

Eda: Genel tasnifte, başlangıçta hata yaptığımız için hepimizin morali düştü. Artık ne olursa olsun diye düşünüp ikinci seriye çıktık. Duygu Genel tasnifte topun ilk hareketinde hata yaptık. Psikolojimizi kötü etkiledi. En güvendiğimiz alet, herkesin bizden madalya beklediği kısım beş top aletiydi. Genel tasnifteki top serimizin en başında hata yapınca ertesi günkü çember-labut da kötü gitti.

Nil: O gün hatasız yarışalım ki dünü telafi edelim gibi düşündük. Öyle olunca da stres bindi üzerimize... Azra Genel tasnifin çember-labut kısmındaki 28,3 puan tamamen bizim yaptığımız hatalardan ötürüydü. Heyecan diyelim.

Eda: Peri, Azra ve ben, topta hata olduğunu bilmiyorduk. Orada küçük bir dikkatsizlik oldu bence. Diğer gün de stres yaşadık. Orada da ben biraz dikkatsiz davrandım açıkçası. Duygu Finallerde beş topta yine hata yapınca bir an madalya şansımızın kalmadığını düşündük, herkesin modu düştü. O sırada takımı toparlamak için çok uğraştım, "Henüz bitmedi, bir serimiz daha var, yapabiliriz" diye. İki alet arasında yalnızca bir saat vardı, hayatımın en zor bir saati diyebilirim o hazırlık süreci için. Bunu aştığımız için çok mutluyum, takım arkadaşlarım gerçekten güçlü ve karakterli insanlar, hep beraber o psikolojiyi aşabildik. Yerden, hayal kırıklığından son alette ayağa kalkıp kaybedecek bir şeyimiz yok düşüncesine girdik.

"Koronavirüsten dolayı gelemeyen Rusya gibi ülkeler katılsaydı da hedefimiz yine madalyaydı." - Nil Karabina

"Koronavirüsten dolayı gelemeyen Rusya gibi ülkeler katılsaydı da hedefimiz yine madalyaydı." - Nil Karabina

Peri: Aramızda sürekli konuşup birbirimizin motivasyonunu artırmaya çalışıyorduk. Şurada daha az adım alırsan daha fazla puan alabiliriz" şeklinde ya da "Buradaki açığı kapatmamız lazım ki hakemler puan kesemesin" gibi birbirimize geribildirim veriyorduk. Alet düşürmememiz, hata yapmamamız ve vücut elementlerini daha iyi noktalamamız, çemberlabut finalinde 31 puanı geçmemizi sağladı.

4 | Şampiyon

Duygu: Şampiyonada serimizi hatasız yapıp Kiss & Cry adı verilen puanımızı beklediğimiz bölgede otururken çok stresliydik çünkü iyi yaptığımızı biliyorduk.

Azra: Sunucu arkadan gerilim müziği veriyor, adım adım puanımız artıyor ekranda. Biz düşünüyoruz ki "Herhalde artık durur, şimdi duracak, az kaldı" falan ama gittikçe gidiyor. Sonunda en tepeye yerleşti. Hepimizin yüzünde bir heyecan ifadesi…

Duygu: 31,150 puanı ilk gördüğümde dönüp bir daha baktım, herkes birinci olduğumuza şaşırdığım için dönüp baktığımı sanıyor ama aslında "Bu puan bize yeter mi?" diye bakmıştım orada. 32'ye yakın bir puan bekliyordum açıkçası…

Eda: Başta puan düşük geldi bize aslında. Rakibimiz hata yaptığı için birinciliğe yerleştik ama bizden sonra iki ülke daha vardı.

Nil: Şu an birinci olursak kesin madalya alıyoruz diye düşünmüştüm. Sonra oradaki spiker "Birinci" dedi. Ben de madalya garanti oldu diye düşünüp şok oldum. O şokla bir anlığına çok sevindim. Ama sonra da Kamelia Hoca'ya (Dunavska) baktım. O da şoktaydı, pek sevinemedi. O sevinemeyince ben de ciddi bir ifade takındım. Sonra arkada sarıldık zaten.

Peri: Kamelia Hoca biraz ciddi bir insan olduğu için ona baktık önce, nasıl tepki veriyor biz de ona göre hareket edelim diye. Hem öndeki hem yandaki ekrana bakıyordum ben, hangisinde önce gelirse diye. Nil dedi ki "Birinci olmuşuz!" Sonra dönüp bir daha baktık, yanımızda birinci yazıyor. Çok şaşırdık gerçekten, hedefimiz ilk üçe girmekti.

Azra: Sonra arkaya geçtik, bizden sonra iki takım daha vardı. İsrail ve Azerbaycan. Antrenörümüz bir yandan diğer takımları izliyor, biz o arada seremoni için üstümüzü değiştirdik, geldik ve Azerbaycan'ın son kısmına yetiştik.

Duygu: "Nasıl yani, hâlâ birinci miyiz?" diyoruz birbirimize. Azerbaycan da serisini bitirdi, puanlarını beklerken salonda bir gerilim müziği veriyorlar arkada. "Şampiyon kim olacak?" anonsları yapılıyor. Salonun içindeki televizyondan yarışmayı izliyordum ben o sırada, kızlar alt katta seremoniyi bekliyorlardı.

Azra: Sandık ki hatasız yaptılar. Dedik "İkinciyiz geçmiş olsun, bu yarışma da böyle geçti." Bireyselde yarışan arkadaşımız Kamelya (Tuncel) vardı, bana dönüp işaret parmağını kaldırdı... "Ciddi misin?" diye sordum, "Evet, birincisiniz!" dedi. Azerbaycan'ın hata yaptığını görmüş o biz içerideyken. Hatta itiraz verdi Azerbaycan ama sonuç değişmedi.

Duygu: En sonunda Türkiye anonsu geldi. Olduğum yerde kalakaldım, idrak edemedim şampiyon olduğumuzu. Kızların yanına gittiğimde "Ben ne kadardır yukarıdayım, çok kaldım mı?" diye sordum onlara, zaman algım kaybolmuştu. "Epeydir yoksun" dediler. İndiğimde kızlar oturmuş sevinçten ağlıyorlardı. Başkanvekilimiz Emre Bağcı geldi, o ağlıyor; koordinatörümüz Ülker Hoca (Bağışlayan) geldi o da ağlıyor... Bu gururu daha dolu dolu yaşayabileceğimizi sanmıyorum, üst düzeyde yaşadık hislerimizi.

Otuz

Duygu: Mersin'deki hazırlık kampında bir gün otuz seri yapmıştık. O günü hiç unutamayacağım. Daha fazla antrenman yaptığım bir gün hatırlamıyorum. Hep konuşurduk, bugün şu kadar seri yaptık; 25 mi oldu, 27 mi oldu diye. Otuzu bulduğumuzda kendi aramızda "Artık rekor kırdık" demiştik. Yarışmadan sonra da konuştuk, "Bakın otuz seri yapıyorduk, o kadar zorlanıyorduk ama buna değdi" dedik.

Azra: Gerçekten çok zorlanmıştık o gün ya... Normalde bizden her gün 16 hatasız seri istiyor antrenörlerimiz. Sekiz sabah, sekiz akşam hatasız seri yapıyoruz. Bizim antrenmanlarımızın bitiş saati olmaz, erken bitirirsek erken çıkıyoruz, hata yaparsak geç çıkıyoruz. Saat kaç olursa olsun salondayız, kaçarı yok. Herkesin bir yerleri ağrıyor, yirminci seriye giriyoruz artık nefes alamaz haldeyiz ama acıma yok antrenörlerimizden, yapacaksınız diyorlar. Şimdi olacak, tamam hadi bu sefer olacak derken bir türlü yapamıyoruz... Ayakta duramayacak haldeyiz, kaç saattir antrenman yapıyoruz; bir yandan antrenörümüzün baskısı var "Yapamıyorsunuz, edemiyorsunuz, böyle mi çıkacaksınız yarışmaya?" diye. Biz bir yandan kendi aramızda motive olmaya çalışıyoruz... Fenaydı.

Peri: En zor gün oydu açık ara. Nil ve Eda çok zor yorulurlar mesela, onlar bile tükendi. Diyorum ki "Hadi kızlar çok az kaldı, bu sefer yapacağız" falan ama hep bir hata çıkıyor, sonraki seriye kalıyor. Otuz seri çıkardık ama nasıl çıkardık bilmiyoruz.

Nil: Bir türlü bitiremedik. Bir anda hepimiz donakaldık. Sanki beynimiz durmuş gibiydi, bir türlü yapamıyorduk. Otuz seriye kadar çıktık ama iyi ki de otuz seri yaptık. Sonra yarışmaya hazır olmuyoruz çünkü. Bir de o kadar çok seri yapmayınca antrenmanlarda, yarışmaya çıkmadan önce yapmamız gereken serilerde çok yoruluyoruz.

Azra: Yukarıda tribündeki teknik ekipten "Bravo!" diye bağıranlar vardı. Hâlâ idrak edemedik orada birinci olduğumuzu, birbirimize sarılıyoruz bir yandan.

Duygu: Hedef madalyaydı, şampiyonluk için daha zamanımız olduğunu düşünüyorduk ama böylesi de çok güzel oldu.

Eda: İnanamadık. Seremonide İstiklal Marşı'mızı okutacağımızı düşünemezdik hiçbirimiz. Zaten bir-iki saat sonra idrak ettik şampiyonluğu. İnsanlar tebrik etmeye başlayınca...

Duygu: Ritmik jimnastikte finalde yarışmak bile bir hayal gibiydi bizim için. Tanınmış bir ülke değildik bu sporda. Suat (Çelen) Başkan'ımız dört sene önce grup çalışmalarına başlamadan önce bize "Biz ritmik jimnastikte kota da alacağız, başarı da yakalayacağız" demişti. Açıkçası o dönem kendimiz bile inanmamıştık, nasıl olacak ki havasındaydık. Şampiyonluktan sonra Suat Başkan'ın ilk söylediği şey "Ben demiştim" oldu.

Peri: Türkiye'nin geçmişinde grup yarışması tecrübesi çok az. Diğer ülkelerin grup geçmişi çok daha köklü, mesela Azerbaycan olimpik kota için 11 senedir çalışıyor ve geçen sene ilk kez olimpik kota alabildiler. Bizde böylesi örnekler, finaller, madalyalar olmadığı için bize hayal gibi geliyordu.

Azra: Ritmik jimnastikte finale kalmak bile bizim için bir başarıydı çünkü sporumuz Rusya, Ukrayna gibi bir ülkede olduğu kadar desteklenmiyordu. Federasyon, bakanlık elbette destekliyor ama mesela Ankara'da salon yetersizliği var. Grup pratikleri Türkiye'ye çok geç geldi, 2016'dan beri bir aradayız yalnızca ama diğer ülkelere bakıyoruz, 2012 Olimpiyatı'na beraber katılmış, hâlâ birlikte yarışan tecrübeli gruplar var. Biz çok fazla kamp yaparak, bolca yarışmaya giderek bu açığımızı kapatmaya çalıştık. Sonunda da başardık.

5 | Tokyo

Azra: Ocak ayından itibaren programımız yazıldı, Bulgaristan'daki Avrupa Şampiyonası için sıkı bir şekilde hazırlanacağız. Orada verilecek son bir olimpik kota var boşta, biz de onun peşindeyiz. İspanya güçlü bir rakip ama onları geçtiğimiz de oldu. Onlarla ilgili şöyle bir detay var: Çoğu yarışmaya katılmıyorlar, o yüzden seviyelerini pek göremiyoruz. Finlandiya da önemli rakiplerimiz arasında, onları daha önce çok defa geçmiştik. Onlar geçen haftalarda bir online yarışmaya katıldılar, orada da serilerini izledik, aramızda değerlendirdik. Kendi serimize zor elementler ekliyoruz daha yüksek puanlar alabilmek için. Her şey beklediğimiz gibi giderse kota alma şansımız yüksek.

Eda: Bizden beklentiler arttığı için daha sıkı çalışacağız. Gerçi daha ne kadar sıkı çalışabiliriz bilmiyorum ama… (Gülüyor.)

Peri: Bu çok büyük bir başarı ama çok büyük bir sorumluluk da aynı zamanda.

Nil Karabina, Azra Akıncı, Duygu Doğan, Peri Berker, Eda Asar

Nil Karabina, Azra Akıncı, Duygu Doğan, Peri Berker, Eda Asar

Nil: Zaten orada, kota almayan ülkeler arasında genel tasnifte birinci olmamız gerekecek. Onun için serileri zorlaştırmaya başladık biz de.

Peri: Baştan beri en büyük hedefimiz bu. Altın madalyayla hem inancımız arttı hem de hakemlerin gözündeki imajımız değişti. Herhangi bir ülke gibi değil de Avrupa şampiyonu olmuş, kota için yarışan bir ülke mertebesinde değerlendirecekler artık bizi.

Duygu: Yerimizde sayamayız. İlerlemeye, rakiplerimizi geçmek için daha da gelişmeye çabalayacağız. Olimpiyat kotasını geçen seneden cebine koyan ülkeler değil; İspanya, Finlandiya gibi kota peşindekiler asıl rakiplerimiz olacak. Çizgimizi bozmazsak kota alabileceğimizi düşünüyorum.

Eda: En azından böyle bir şey olabileceğini, hatasız seri yaptıktan sonra bu ülkeleri geçebildiğimizi gördük.

Nil: Bu yarışmadan önceki hislerimize göre şu an kendimize olan inancımız epey yüksek. Ama bu bizi rahatlatmıyor asla.

Duygu: Bu başarılar tesadüf değil. Hem artistik hem ritmik jimnastikte benzer bir dönemde patlama olması sürpriz değil. Çok önceden başlanan bir proje bu. Hem Ferhat (Arıcan) Abi'lerin, İbrahim (Çolak) Abi'lerin yetiştirilmesi hem bizim gelişimimize bakarsak bunların arkasında çok büyük bir emek ve çok geniş bir süreç var. Bu başarılar birdenbire son bir senede ya da Mersin'deki bir aylık kampla ortaya çıkmış şeyler değil. İbrahim Abi'nin bir sözü vardı geçen sene Dünya Şampiyonası'nda söylediği, "O elli saniye için 19 yıl çalıştım" diye. Çok doğru bir söz. Jimnastikte başarı sağlayabilmek için çok uzun süre çalışmamız gerekiyor. Ama yaptığımız tüm fedakârlıklar, ağrılar, acılar, ter ve gözyaşları bu başarıları elde ettiğimiz zaman uçup gidiyor. İleride de çok iyi jenerasyonlar gelecektir. Biz onların önünü açtık, umarım devamı gelir.

7

Defne Alpaslan: Biz aslında takımca yedi kişiyiz. Ama halıya beş kişi çıkıyor. Ben de sakatlık geçirdiğim için halıda olamadım.

İrem Ökçün: Bu sene milli takıma katıldım. Normalde Antalya'daydım, 2019 Aralık ayında seçmeler için Ankara'ya gitmiştim. Takımın yedek sporculara ihtiyacı vardı. Kamelia Hoca'yla konuştuk, o da "Gelsin, bakalım" dedi. Bu sene, Şubat ayında tekrar gittim ve Temmuz başında da seçildim. Kızlarla beraber Mersin'e kampa gittik. Çok sıcak karşıladılar, hemen bu kadar içten ve sıcak davranacaklarını düşünmüyordum. Çok mutlu olmuştum.

Defne: Ben ekran başından izledim çünkü pandemi nedeniyle mümkün olduğunca az insan götürdüler. Çok heyecanlandım. Temiz bir seri, koreografi çıkınca madalya geleceğini düşündüm açıkçası ama birincilik için emin değildim. Kazandığımızı anlayınca çok mutlu oldum çünkü Türkiye'de ilk defa böyle bir başarı elde ettik ve bu vesileyle tüm Türkiye ritmik jimnastiğin nasıl bir spor olduğunu görmüş oldu. Bu sayede pek çok insan şimdi çocuğunu jimnastiğe, spora başlatacak ve başarılı çocuklar yetişecek.

İrem: Madalya alacaklarını düşünüyordum. İzlerken çok heyecanlandım. Aletleri kaçırmasınlar, hepsini tutsunlar ve temiz yapsınlar diye umutla bekliyordum. Ve yaptılar. Birinci olunca çok mutlu oldum. Birkaç hafta o şoku atlatamadım hatta.

Socrates Dergi