
Yılanlar ve Merdivenler
12 dk
Formula 1 basamaklarını tırmanmanın tek bir yolu yok. Her şey merak ve yetenekle başlıyor ama sonrasında işler biraz karmaşıklaşıyor.
Nasıl Formula 1 pilotu olunur? Bazen meraktan, bazen bir umutla, bazen de hesaplanmış bir planla telaffuz edilen bu sorunun net adımlar içeren bir cevabı uzun zamandır yoktu. Son zamanlarda ise bir yol haritası çizmek mümkün. Tıpkı bir masa oyunu gibi bazen strateji bazen de şansın gerektiği bu serüvende kimi zaman yılanlara kimi zaman da merdivenlere denk geleceksiniz.
Modern motor sporlarındaki alt seri yapısını anlamak için iki tekere göz atmak lazım. MotoGP'de 500cc'lik iki zamanlı canavarlardan dört zamanlı motosikletlere geçişle birlikte sürücüler 125 ve 250cc motosikletlerinin sürüş stilini prömiyer sınıfa taşıyabilir hale geldiler. O zamana kadar sınıflar boks sıkletleri gibiydi ve her ne kadar 500cc işin zirvesi olsa da diğerlerine öyle pek alt sınıf gözüyle bakılmazdı. Sınıflar arasında tecrübe aktarımı başladığında, şimdilerde net bir biçimde içselleştirdiğimiz merdiven yapısı ortaya çıktı.
Formula 1 de MotoGP'nin bu netliğini kendine örnek aldı, tıpkı televizyon grafiklerindeki yenilikler ve daha pek çok olumlu özellik gibi. Artık karting sonrası Formula 4 veya benzer tek koltuklu serilerle başlayıp Formula 3, Formula 2 ve Formula 1 geri sayımını yaparak sporun zirvesine ulaşmanız bekleniyor. Bir önceki milenyumun sonuna doğru son basamağı perçinlemiştik aslında. O zamanki F3000 sonra GP2, ardından F2 oldu. F3000 ve GP2 zamanında önce World Series by Nissan, sonrasındaysa World Series by Renault aynı sağlamlıkta birer alternatif oldular. 1990'ların başında Formula Nippon sporun zirvesinden önceki son seçeneklerden biriydi. Şimdilerde Super Formula hem araç hızı ve seviyesi olarak hem de F2'de yarışmayacak pilotların tercihi olarak benzer bir konumda. Fakat Super Formula'nın hâlâ tam bir alternatif olabildiğini söyleyemeyiz. Japon seri, Avrupa'ya uzak kalmak, grid'in kalitesi ve birkaç ek sebepten dolayı "Hiç yoktan iyidir" kontenjanını doldurmak üzere F1 yolundaki pilotları karşılıyor.
Tüm bunların üstüne, Formula 1'e tam hazırlık olması için alt serilerin gittikçe artan maliyetleri farklı yol arayışlarına neden oluyor. Sınırsız test günlerini geride bırakmış bir Formula 1'de, simülatör bilgisi ve tecrübesi büyük önem taşırken simülasyon yarışçılığının pist üstündeki mücadeleye paralel bir seçenek olabilme ihtimali maddi destek bulmakta zorlanan genç pilotları heyecanlandırıyor. Daha önce Norbert Michelisz, Lucas Ordoñez, Jann Mardenborough gibi isimler motor sporlarında sanaldan gerçeğe geçişin öncüsü oldular. Karting kariyerlerini devam ettiremeyip simülasyon dünyasıyla tekrar pistlere dönen Ayhancan Güven ve geçtiğimiz sezondan itibaren benzer şekilde pistlere adım atan Cem Bölükbaşı da bu ekolün günümüze ait temsilcilerinden. Henüz kariyeri sanal dünyadan geçip Formula 1'e yükselen bir pilot yok. Ama simülasyon şampiyonalarının pandemide gördüğü ilgiyle birlikte genişleyen bu alanın önümüzdeki yıllarda kendi merdivenini oluşturma ihtimali var.
Motor sporlarının zirvesine çıkabilmek için üç şeye ihtiyacınız var: Maddi destek, yetenek ve bağlantılar. Bu üçü sizi kesin F1'e çıkarır mı derseniz, gönül rahatlığıyla 'Evet' diyemem. Ama günümüzde bu üçünden biri olmadan Formula 1 bir hayal.
İyi bir 'junior' kariyeri F1'de başarının garantisi olmayabilir.
Menajerlik oyunlarının 'wonderkid'leri gibi, motor sporları dünyasının da gümbür gümbür gelen harika çocukları oluyor. Burada iki önemli geçiş var: Biri kartingden tek koltuklu, açık tekerlekli yarış serilerine geçiş. Diğeriyse alt serilerden ana sahneye, Formula 1'e geçiş. Karting günlerinden sonra yelkenlerindeki rüzgârı kaybetmeyenler Formula 1 yolundaki ilk adımı atarlar. Önce birkaç ülke şampiyonasında, sonra uluslararası serilerde yarışıp grid'deki takımların gözüne girerler. Ama ana sahneye çıktıklarında işler pek tahmin ettikleri gibi gitmeyebilir.
Fernando Alonso'nun karting zamanlarında 'dokunulmaz' dediği ve örnek aldığı Giorgio Pantano'yu en iyi ihtimalle hayal meyal hatırlıyorsunuzdur. Milenyumun başında Almanya F3 şampiyonu olup üstüne o zaman F1'den önceki son basamak F3000'de sağlam sezonlar geçirerek 2004'te Jordan'la kendini Formula 1'e atan Pantano, tek sezonluk F1 macerasından sonra artık GP2 adını alan son basamağa geri indi. Petrol Ofisi FMS ile kazandığı yarışlar veya neredeyse otuz yaşında aldığı GP2 şampiyonluğu zorluk seviyesi yüksek Sporcle testlerine konu olabilir ancak.
Nico Hülkenberg'in durumuysa bambaşka. Michael Schumacher'den sonraki en büyük yeteneklerden biri olması beklenen, önüne çıkan her seriyi kazanan Hülkenberg'in Formula 1'de harcadığı fırsatları saymamıza gerek yok. Bir junior kariyeri ne kadar kusursuz olabilir sorusunu yanıtlamaya bu kadar yaklaşan bir pilotun Formula 1'den yapamadıklarıyla hatırlanarak ayrılması hepimize şunu hatırlatıyor: F1'de hiçbir şeyin garantisi yok.
Bir başka sağlam genç pilot olarak dikkatleri çeken Jean-Eric Vergne, özellikle Britanya F3 şampiyonu olduğu sezonki üstün performansıyla Formula 1'de neler yapabileceğini hayal ettirmişti. Genç sürücü programında yer aldığı Red Bull'un B takımı Toro Rosso'da geçirdiği süre zarfında takım arkadaşlarından geri kalır yanı yoktu. Fakat ana takımda hiçbir zaman yer bulamadı. Formula 1'i mağlup bir şekilde terk ederken, Formula E'de şampiyonlukların onu beklediğinden haberdar değildi.
Formula 1'den önceki son basamakta ne yaptığınız önemlidir. Eskiden F2, bir ara F3000, sonra GP2 ve nihayet tekrar F2 adını alan şampiyonada rekor kırarak şampiyon oluyorsanız herkesin gözü çaylak sezonunuzda olacaktır. Buhrana girmiş bir McLaren'da, takım arkadaşlarına acımamasıyla ünlü Fernando Alonso'nun yanında F1'e adım atmak elde edilen başarıların mükafatı olmamalıdır. Ne var ki Belçikalı Stoffel Vandoorne'un kısa süren F1 kariyeri üzücü bir kanıt olarak burnumuzun dibinde duruyor.
İyi bir pilot olsanız dahi F1'e hiç çıkamayabilirsiniz.
Doğru zamanda doğru yerde olmak profesyonel spor dünyasının belirleyici özelliklerinden. Formula 1'e çıkmadan başarmış sayılmadığınız motor sporlarında ise işler çok daha acımasız. Kontenjan az, koltuk sayısı sadece yirmi. Üstelik bu koltukların iyimser bir hesapla 14 tanesi gerçekten başarmış hissettiriyor. Hal böyle olunca, F1'e çıkamayan ve büyük ihtimalle hiç çıkamayacak pilotların da biletini kesmemek gerek. McLaren'ın keyifli animasyon serisi Tooned'un birkaç bölümünde takımın gelecekteki yıldızı olarak görünen Nyck de Vries, çok acayip şartlar bir araya gelmezse Formula 1 grid'inde hiçbir zaman yer almayacak. Bunda F1 öncesi son bir iki basamağı nispeten yavaş çıkmasının da etkisi var tabii ama bu spor dünya üzerindeki en acımasızlardan biri ve De Vries bunun canlı kanıtı. Keza belki de Formula 1 yolundan geçip grid'de yer alamamış en büyük birkaç yetenekten biri olan Felix Rosenqvist de bu acımasızlığı unutmamamıza neden olabilir. Yarıştığı her seride ve her tür araçta hızlı olan Rosenqvist sadece doğru zamanda doğru yerde değildi. Biraz geç veya biraz erken olsa, şu an grid'in kalburüstü pilotlarından biri olabilirdi. DTM, Formula E, GT, IndyCar ve eline ne geçerse maksimumu alabildiği her tür makineyle bazıları aynı sezon içinde olmak üzere yarışan Rosenqvist'in Formula 1'deki yokluğu sadece şanssızlıkla açıklanabilir.
Zengin bir pilot yeteneksiz olmayabilir.
Spor medyası olarak bu düşüncenin suçlusu biraz biziz. Her farklı özelliği abartarak anlatı yakalamak bazen bu tür yanılsamaları ortaya çıkarıyor, bazen de pekiştiriyor. Drive to Survive ile Formula 1'e dönenler Esteban Ocon'u gururlu işçi çocuğu, Lance Stroll'u ise kötü kalpli şımarık zengin çocuğu olarak tanıdı. Halbuki Kanadalı Stroll'un elindeki imkânları görmezden gelmemekle beraber, Formula 1'deki tek eksiğinin istikrar olduğunu söyleyebiliriz. İyi gününde podyuma çıkabilen, pole pozisyonu alabilen ve bu iyi gününü genelde rakiplerinin zorlandığı şartlarda yapabilen biri için koltuğu satın almasa padokta olmaması gerektiğini düşünmek haksızlık olur. Diğer yandan Ocon'un mütevazı kökeni sempati topluyor ama Toto Wolff'ün himayesinde bir pilot için acıklı bir sempati beslemek Fransız pilotun yeteneğine haksızlık. İnternet meme'lerinin yaygınlaşmasına denk gelen kariyeriyle hepimizin kalbinde ayrı yeri olan Pastor Maldonado dahi yeteneksiz diyebileceğimiz bir pilot değildi. Bir Grand Prix galibi olması hâlâ garip gelse de şunu unutmamak lazım: Hızlı bir pilota hata yapmamayı öğretmek hata yapmayan bir pilotu hızlandırmaktan daha kolaydır. Maldonado hata yapmamayı öğrenene kadar Venezuela'da hükümet değişti ve PDVSA sponsorluğunu kaybedince F1'e de veda etti.

Ne olursa olsun bir şekilde maddi desteğiniz olmalı.
Lewis Hamilton, Formula 1 tarihinin en iyi pilotlarından biri. Kariyeri bittiğinde istatistiksel olarak zirvenin sahibi olacak. 1998'de McLaren Mercedes'in desteğini almasaydı, bunların hiçbirini yapamazdı. Tıpkı Alonso'nun Flavio Briatore desteğiyle geldiği Renault'ya Telefonica sponsorluğunu getirmesi, ardından Ferrari'ye giderken İspanyol bankası Santander'in milyonlarını İtalyan markaya taşıması gibi. Yetenekli bir pilotsanız katma değer üretmeniz daha kolay oluyor tabii ki ama sponsor şart. Senna, Schumacher, Prost, Hamilton ve Fangio'yu tek potada eritecek bir yetenek bile gelse bu işler sponsorsuz yürümüyor.
Ne kadar hak ederseniz edin etrafınızdaki parçalar hareket etmezse o koltuğa oturamazsınız.
George Russell kendi neslinin en iyi pilotlarından biri. Sakhir'deki üç günlük deneme sürümü bitip de Williams kokpitine geri döndüğünde epey tatsız hissetmiş olsa gerek. Onun ikilemi belki de Formula 1'deki en zor ikilemlerden. Sabretmesi gereken yer F1'in en kötü koltuğu ama bu sabrının karşılığını alırsa grid'deki en cazip aracın kokpitine oturacak. George Russell hiçbir zaman Mercedes'te yarışmayabilir, belki de 2022'de gelip geçen yılların acısını çıkarabilir.
İyi bir takıma erken gelmek kariyerinizi kötü etkileyebilir.
Kevin Magnussen F1'in yeni dönemindeki ilk yarışta podyuma çıktığında devamının geleceğini hayal etmişti. McLaren gibi bir markayla, kariyerinizin ilk yarışında podyuma çıkabiliyorsanız bunu düşünmeniz doğal. 2020 sezonuyla birlikte F1'e veda edince Boyhood'da Patricia Arquette'in karakteri gibi bir boşluğa düştüğünü tahmin etmek zor değil. McLaren'ın faydadan çok zararının dokunduğu bir başka pilot da Sergio Perez'di. Sauber'le harikalar yarattıktan sonra Ferrari'ye göz kırpan Meksikalı pilota McLaren'dan gelen teklif cazipti. Düşüşe geçen McLaren'ın dibe çektiği Perez bir sezon sonrasında gönderildi, tekrar zirvede koltuk bulması yedi yıl aldı. Konusu açılmışken, Pierre Gasly ve Alex Albon da bu sendromdan muzdaripler. Ama yapacak bir şey yok, Formula 1 kimse için beklemez. Fırsat geldiğinde değerlendirmek zorundasınız çünkü bir daha ne zaman karşınıza çıkacağını bilemezsiniz.
İyi bir takıma erken gelmek kariyerinizi kurtarabilir.
Kimi Raikkonen, Max Verstappen'den önceki tecrübesiz süper yetenekti. Trevor Carlin'in ekibiyle yaptığı test sonrası Sauber'i ikna eden Fin pilot ikinci senesinde kendini McLaren Mercedes koltuğunda buldu. Verstappen de benzer bir yükselişle bir buçuk sene içinde kendini kartingden Toro Rosso koltuğuna fırlattı. Yetmedi, F1'deki ikinci sezonunun ortasında Red Bull Racing'e yükselip takımla ilk yarışını kazandı. GP2 şampiyonu Lewis Hamilton'ın çaylak sezonunda son iki yılın şampiyonu takım arkadaşına kafa tutup neredeyse şampiyon olduğu, Alfa Romeo Sauber'le bir yıl geçirdikten sonra Ferrari'nin Charles Leclerc'e takımı emanet edecek kadar güvendiği bir sporda bazen de acele etmek en iyi strateji olabiliyor.
Formula 1'in amansız dünyasında doğru cevaba gidiş yolu önemli değil. Kimse beklenen basamakları tırmandığınızda size doğru cevabı söylemediği gibi, eğer cevap bulduysanız bir sebeple puan kırmıyor. Popüler bir genç sürücü programı sayesinde kolayca F1'e çıkabilir, aynı popülerlikten dolayı iş güvenceniz olmadığı için kısa sürede bir köşeye atılabilirsiniz. Veya talebin daha az olduğu bir yol seçip bu sefer de sabrınızın sınırlarını zorlayabilirsiniz. Ne olursa olsun, pes etmemek için şu iki kelimeyi yan yana getirip yüksek sesle tekrar etmek lazım: Brendon Hartley.