
Zor Yoldan
11 dk
Joe Frazier'ı bugün efsane olarak hatırlamamızda Ali ve Foreman'la yaptığı destansı maçların etkisi büyük. Bir de tesadüflerle örülü 1964 Tokyo macerasının...
Joe Frazier'ın önüne hiçbir şey altın tepside sunulmadı. Aksine her bir başarı için fazladan çalışması, denemesi, ısrar etmesi gerekti. Tüm başarıların ardından hak ettiği övgüyü ve ilgiyi alıp almadığı da hep tartışılır. Ama onun için işler hep böyleydi. 1964 yılında, Tokyo'da olimpiyat altınını kazandıktan sonra bile uzun süre parasızdı. Olimpiyat şampiyonluğu pek çok boksöre ABD'de yıldız statüsü getirip sponsor desteği kazandırsa da; Frazier bırakın desteği, farklı işlerde çalışmaya devam etti. Koçu Yank Durham ile sponsor bulamayacaklarına karar verdiler ve profesyonele geçişi de kendi imkânlarıyla oldu. Dışarıdan bir mali destek olmadan, sıfırdan, yoldayken bir kariyer kurdu.
Bu kariyer olmayabilirdi. Joe Frazier'ı hiç tanımayabilirdik de. Boksu bırakabilirdi. Olimpiyat madalyası onun kariyerine temel oldu. Bununla beraber olimpiyata da aslında katılamıyordu. Koçlarının desteği onu oyunda tuttu. Frazier, 1964 Tokyo'ya gidenleri belirleyen ABD takım seçmelerinde elenmişti aslında. Profesyonel kariyerinde nasıl Muhammed Ali onun istediklerine ulaşmasında çoğu zaman önünü kestiyse amatörde de bir başka boksöre takılıyordu. Buster Mathis'e... Frazier çok uzun olmayan amatör kariyerinde 1962, 1963 ve 1964'te üst üste ABD şampiyonu oldu. 38 kez kazanırken sadece iki kez yenildi. Bu iki yenilgi de Mathis'e karşıydı.
Frazier, Mathis'e ilk yenilgisinin ardından, seçmeler finalinde karşılaşacağı rakibinden rövanşı alacağına emindi. Frazier'ın boyu 182'ydi, ağır sıklete göre kısaydı ve sadece 90 kiloydu. Mathis ise 191'lik boyu ve 130 kiloluk cüssesiyle her rakibine sorun yaşatıyordu. Yenilgisizdi. Mathis cüssesinin ve becerikli boksunun avantajıyla puanla galibiyetlere ulaşıp son maça adını yazdırdı. Frazier ise finale gelene kadar rakiplerini nakavtlarla devirdi. Final maçında ise işler Frazier'ın aleyhine gelişti. Otobiyografisi Smokin' Joe'da "Kasık korumasını neredeyse göğüslerine kadar çekmişti. Ona nizami vuruşlar yapsam da hakem ikinci rauntta iki puanımı sildi. Üç rauntluk bir maçta bunu telafi edemezsiniz" diyordu. Frazier maçı kaybetti ve olimpiyata gitme şansını yitirdi.
Philadelphia'daki Cross Brothers mezbahasındaki işine geri dönen Frazier yıkılmıştı ve boksu bırakmayı düşünüyordu. Ancak yanına gelen, çalıştığı salonun sahibi Duke Dugent ve koçu Durham onu Tokyo'ya takımla gitmesi konusunda ikna ettiler. Antrenman partneri olacaktı ve Mathis bir sorun yaşarsa yedek olarak şansını deneyecekti. Uzak bir ihtimaldi; çocukken kurduğu yeni Joe Louis olma rüyasına tutunmasını sağlayan bir ihtimal.
South Carolina'da Beaufort kentinde doğan Frazier, ailenin 12'nci çocuğuydu. Babası Dolly'nin gözdesiydi ve ona Billy Boy diyorlardı. Ailesi fakirdi ama verimsiz de olsa kendi toprakları vardı. Sekiz yaşındayken eve televizyon girmişti ve aile, boks gecelerini kaçırmıyordu. Frazier; Sugar Ray Robinson, Rocky Marciano, Willie Pep, Rocky Graziano gibi dönemin yıldızlarını izleyerek büyüdü. Bir gece amcası Israel, Frazier'ın yapılı vücudunu göstererek "Bu çocuk Joe Louis gibi olacak" demişti. Bu sözü aklına kazıyan küçük çocuğun boksa ilgisi arttı ama kentte çalışabileceği salon yoktu. O da bir çuvala doldurduğu mısır koçanları ve paçavralardan kendine boks torbası yaptı. Her gün en az bir saat o torbaya vuruyordu. Bir salona düzenli gitmeye ancak 16 yaşına geldiğinde başlayacaktı.
Frazier ırkçılığın yoğun bir şekilde etkisini sürdürdüğü South Carolina'da tutunamayacağına erken yaşta karar verdi. Bir çiftlikte çalışıyordu. Bir gün karşı karşıya geldiği çiftlik sahibi, Frazier'ı kemerle dövmekle tehdit etti. Bu tehdite boyun eğmeyen Frazier'ın oradaki işi bitmişti. Oğlunun başının belaya gireceğini anlayan anne Rubin, onun New York'a abisinin yanına gitmesine izin verdi. 14 yaşında gittiği New York'ta iş bulamayan Frazier bu kez şansını teyzesinin yanında, Philadelphia'da denemeye karar verdi.
Sylvester Stallone'un Rocky senaryosundaki vurucu pek çok sahneye de ilham olan Frazier'ın Philadelphia'daki hayatı, mezbahada çok az paraya çalışarak başladı. Bir iş bulsa da hayatından hâlâ memnun değildi. Kilo almıştı. Beaufort'tan ayrıldığından beri boksa dair bir şey yapmamıştı. Hem toparlanmak hem de boks rüyasını canlandırmak için salona gitmeye karar verdi. Dugent ve daha sonra Durham'la da bu şekilde tanıştı. İkili onun ham yeteneğini işlediler. Kolları uzun olmasa da o bitirici kroşelerini, özellikle sol kroşesini mükemmelleştirdiler. Savunmayı öğrettiler. Frazier'ın boksa ciddi olarak başlaması geç olsa da bu kısa ve yoğun sürecin ardından amatörde galibiyetler peşi sıra geldi. Olimpiyat seviyesine yükseldi.

Buster Mathis, Joe Frazier için iyi bir arkadaş ve sağlam bir rakipti.
Frazier, olimpiyat seçmelerinde yenilse de koçuyla anlaştığı gibi San Francisco'daki olimpiyat kampına katıldı. Orada isteyene antrenman veren Frazier'ın aslında Mathis'le arası da kötü değildi. Beraber çalışıp muhabbet ediyorlardı. Ancak Frazier otobiyografisinde, Mathis'in çalışmaktan kaçtığını belirtirken; Michigan'ı, ailesini, sevgilisini özlediğini konuştuklarını yazıyordu. Kampta bir de gösteri maçına çıktılar. Frazier'ın olimpiyat rüyasını gerçeğe dönüştüren de bu karşılaşma oldu. Mathis, attığı bir yumruk sırasında sakatlandı. Ertesi gün elinde kırık olduğu açıklandı ve Tokyo'ya gidemeyecekti. Bu habere çok da bozulmayan Mathis, onun yerini alan rakibine başarılar diliyordu. Frazier, böylece uzun yoldan da olsa arzusuna kavuştu.
Frazier için tabii ki olimpiyat süreci de kolay geçmeyecekti. Tokyo'dan çok etkilendiğini söylese de oraya turist olarak gitmemişti. Koşuyor, antrenman yapıyor ve hiçbir şeyi şansa bırakmıyordu. Japon yemeklerini yiyip riske girmektense rejimini sürdürüyordu. Rakiplerine göre yine küçük bir ağır sıkletti. Buna rağmen ilk maçında Uganda'dan George Oywello'yu ilk rauntta nakavtla geçti. İkinci maçında Avustralyalı Athol McQueen'le karşılaştı. İlk rauntta McQueen, Frazier'ı yere indirdi. Frazier kariyerinde ilk kez 'knockdown' olmuştu. Köşeye geldiğinde koçundan yediği fırçanın ardından, ikinci rauntta Avustralyalı rakibini de bitirdi. En zorlu rakibiyse yarı finaldeydi: Sovyetler Birliği'nden Vadim Yemelyanov.
Sovyetler, 1964 Olimpiyatı'nda altınları toplamıştı. Oyunları üç altın, dört gümüş ve iki bronzla madalya sıralamasının zirvesinde kapattılar. Frazier ikinci rauntta rakibini iki kez yere indirse de bir vuruş sırasında sol baş parmağı kırıldı. Yine de kırık parmakla devam etti ve sonrasında Yemelyanov'un köşesi havlu atınca rahatladı. Finaldeydi. Tamamen hedefine kitlenmişti. Parmağının durumunu sakladı. Odasına gittiğinde ağrı kesici ve buz tedavisi yaptı. Sakatlığı biliniyordu ama durumun ciddiyetinden onun dışında kimsenin haberi yoktu. Ortaya çıkmasın diye röntgen çektirmeyi de reddetti. Bu şekilde final maçına çıktı.
Finaldeki rakibi Almanya'dan bir motor tamircisi olan Hans Huber'di. Huber aslında bir güreşçiydi ama Almanya güreş takımına giremeyince boksu denemiş ve elemeleri geçmişti. Frazier, Huber karşısında daha çok sağ kroşelerini kullandı. O yıkıcı sol kroşesini, sakatlık dolayısıyla istediği gibi vuramadı. Ama yine de beş hakemin üçünden puanı alıp az farkla da olsa olimpiyat altınına ulaştı. Tüm engellere, sorunlara rağmen artık o bir olimpiyat şampiyonuydu. ABD'den çıkan dördüncü ağır sıklet olimpiyat şampiyonu.
Frazier amatörde zirveye ulaştı. Kazanılabilecek en büyük ödülü kazandı. İşlerin onun için artık kolaylaşacağını, onu yoksulluktan zenginliğe götüren bileti kaptığını düşünüyordu. Ancak parmağı kötüydü. İki ameliyat geçirdi ve aylarca antrenman yapamadı. Ailede sadece eşi çalışıyordu ve mezbahada ona sakatlığından dolayı başka bir iş vermelerini istese de bu talebi kabul edilmedi. Takımının Louisiana ve Philadelphia'da görüştüğü sponsorlarla da orta yol bulunamadı. Noel geliyordu ve Frazier'ın üç çocuğuna hediye alacak parası bile yoktu. Olimpiyat şampiyonu olmuştu ama hayatı planladığı gibi değişmemişti.
Bir gün Philadelphia Bulletin gazetesinde Jack Fried, Frazier'ın durumuyla ilgili bir makale yazdı. Bu yazının ardından Frazier Ailesi'ne küçük işletmelerden, halktan yardımlar gelmeye başladı. İşler bir süreliğine yoluna girmişti ancak profesyonel kariyere geçişi konusunda bir gelişme yoktu. Koçuyla bunun böyle gidemeyeceğine karar verip kendi imkânlarıyla profesyonele geçmeye karar verdiler. Fiziksel özellikleri dolayısıyla sponsorlar tarafından da zaman zaman küçümsenen Frazier'a bu kez de iyi rakip bulunamıyordu. Yine de vazgeçmediler ve yavaş yavaş rakiplerin seviyesi arttı. Frazier nakavtlarla kariyerini inşa ediyordu.
Joe Frazier, 16 Şubat 1970'de, Jimmy Ellis'i yenerek profesyonelde de dünya şampiyonluğuna ulaştı. ABD tarihinde, ağır sıklette hem olimpiyat hem dünya şampiyonu olan ilk boksördü. Özellikle Ali ve George Foreman ile maçları tarihe kazındı. Frazier uzun süre Ali'nin gölgesinde kalsa da birbirlerini yukarıya çektiler. Tarihin en iyi boksörleri arasına girdiler. Frazier belki Ali'den -özellikle ring dışındaistediğini alamadı ama amatörde iki kez yenildiği Mathis'ten rövanşı profesyonelde almayı başardı. Hem de 1968'deki maçta, onu 11. rauntta teknik nakavtla devirerek... Tüm bunlara rağmen Mathis belki Frazier kadar arzulu ve inatçı olsa o rövanşı da kaybetmeyecekti. Hatta belki de Joe Frazier'ı hiç tanımayacaktık.