
30 Takım, 30 Kelime: 2022-2023 NBA Rehberi
30 dk
NBA'de yeni sezon başlarken Batı ve Doğu Konferansı'ndaki takımlara 30 kavram üzerinden bakmak ister misiniz? Transferler, şahsi notlar ve önerilerle...
Hayatımda hiç günlük tutmadım ama çocukluktan beri defterlere yazıp çizmeyi severim. Bu işi profesyonel olarak yapacağımı düşünmediğim yıllarda bile maçları, oyuncuları, haberleri kâğıda dökmekten hoşlanırdım. Aynı alışkanlığı zamanla filmlere, kitaplara da taşıdım. Kendime hep sorular sordum. Bu filmde neyi beğendim? Şu maçta neler dikkatimi çekti? Çoğu zaman büyük bir hevesle başladığım, yıl içinde unuttuğum, sonra yeniden hatırladığım, akabinde bir daha kenara attığım o defterler, hayatımın da tanığı oldu.
Şimdi yeni bir defter açma zamanı. 2022-2023 NBA sezonu başladı ve içim içime sığmıyor. Bir noktada arabalarda sızacağımı, yorgunluktan konuşamayacağımı biliyorum ama yeni bir maceraya başlamanın mutluluğu var üzerimde. Elbette bazı soruların etkisi altındayım. Takımlara dair en merak ettiğim noktalar neler? Hangi oyuncuları bekliyorum? Kimler o kadar da ilgimi çekmiyor? Bu sorulara yanıtlar bulmaya çalışırken kendimce bir oyun yaptım. Her takımı bir kavram etrafında anlattım. Aşağıda okuyacağınız liste, bunun ürünü. Her takımın her hamlesini yazmayı, bütün gelişmeleri değerlendirmeyi isterdim ama o kadar metodik bir insan değilim. O yüzden kafama göre ilerleyeceğim. Bazen bir kavramı, bazen bir taktiksel noktayı, bazen de bir transferi yazacağım.
Hazırsanız, uykunuzu aldıysanız, başlayalım.
DOĞU KONFERANSI
Atlanta Hawks - Denge: Bir dönem herkes Michael Jordan olmak istiyordu. Şimdi de herkes Steph Curry olmak istiyor. Trae Young da üniversiteden beri bu benzetmenin esiri. Parkenin ortasını geçip yolladığı şutlar, her şeyden önce yüreğinin kanıtıydı. Young, fiziksel açıdan ait olmaması gereken bir yerde, büyük ve atletik oyunculara karşı cesaretini göstermeye devam etti. Kısa kariyerinde şimdiden bir doğu finali de var. Şut, pas ve pick&roll okuma kabiliyeti üzerine kurduğu hücumu, Hawks’ı ligin en iyilerinden biri yaptı. Lakin ortada büyük bir dengesizlik de var. Geçen sezonu hücumda ligin en iyi ikinci takımı olarak bitirdiler, savunmada ise 26. sıradalardı.
Artık Dejounte Murray bu ailenin bir parçası. Spurs’ten üç tane ilk tur draft hakkı karşılığında aldıkları Murray, dengeyi kurmalarına yardım edecektir. Açık alanda tempoyu değiştirebilir. Esas savunmada top çalmasıyla ve rakibi rahatsız etmesiyle Atlanta’ya boyut katacaktır. Peki Trae ile uyumları nasıl olacak? Topu tutmaya alışık iki oyuncu, rol paylaşımında soru işaretleri demek. Onların dışında Collins, ikili oyun çıkışında yer bulacaktır. Capela iyi devrilecektir. Bogdanovic şutunu atacaktır. Hunter, rakibin en iyi skorerini tutacaktır. Okongwu pota dibinde sık ekmek yiyecektir. Fakat Dejounte ile Trae nasıl birbirlerini yükseltecek? İlk cevap, Steph benzetmesinden geçiyor ama işler kâğıt üzerinde göründüğü kadar basit değil. Curry’yi NBA tarihinin en istisnai yıldızı yapan özelliği zaten toptan vazgeçebilmesi. Basketbolun en büyük silahlarından biri olsa da topu bırakmaktan yüksünmüyor. Bazen hiç pas alamadığı bir hücumda bile 24 saniye hareket ediyor. Öyle ki geçen sezon Trae hücumlarının yüzde 44’ü pick&roll, yüzde 23’ü izolasyon üzerinden şekillenirken (Kaynak: InStat) Curry dört hücumda bir kere ikili oyun kullanıyordu. Trae aynısını yapmak zorunda değil, orijinalliğini korurken de değişebilir.
Boston Celtics - Gölge: Nerede kalmıştık? Burada değil. Celtics, Warriors karşısında 3-1’e gidebileceği bir seriyi tarihi bir dördüncü maçla kaybetmişti. 4-2 noktalanan seri, Celtics’in hücumdaki sınırlarını gösteriyordu. Olağanüstü bir sezon geçirmişler, Ocak ayından sonra ligin en büyük hegemonyasını kurmuşlardı fakat bir yerde duvara tosladılar. İpleri elinde tutan iki yıldızının da sıkıştığı seri sonu, Celtics yönetimine takviye mesajı veriyordu. Onlar da Malcolm Brogdon ve Danilo Gallinari ile kadroyu güçlendirdiler. Ne yazık ki sonra her şey tepetaklak gitti. Önce Gallo, EuroBasket hazırlığında ön çapraz bağlarını yırttı, akabinde Robert Williams’ın diz sakatlığı nüksetti. Devamında koç Ime Udoka’nın takım içi kuralları birden fazla kez deldiği için uzaklaştırma aldığı açıklandı.
Bu noktada Celtics; sadece rakiplerle değil, gölgelerle de mücadele edecek. 1988 doğumlu asistan koç Joe Mazzulla, başantrenör koltuğunu dolduracak. Adam değişme savunmasını benimseyen, hem pota çevresinde hem de perimetrede rakibi boğan Boston, hücumda da yeni bir güce sahip. Brogdon; Jayson Tatum ve Jaylen Brown’ın omuzlarında yükselen Celtics’e topu yere vurabilme kabiliyetiyle serinlik katacak. John Schuhmann’ın not ettiği gibi, Brogdon’ın hem ceza şutörü hem de karar verici olarak Boston’ı rahatlatabileceği en mühim alanlardan biri de son çeyrekler. Topun el yaktığı bölümde zorlanan, play-off’ta 64 clutch pozisyonda 57 sayı çıkaran Boston’a Brogdon yeni çözümler sunacaktır. Artı, üç tecrübeli guard (White, Smart ve Brogdon) tempoyu artırmalarını ve her şeyi yara sahaya bırakmamalarını sağlayacak. Kısacası haberler kötü ama Celtics’in bu gölgeleri yenebilecek gücü var. Tek dileğim, bunu yaparken Horford’ı çok yormamaları.

Jayson Tatum
Brooklyn Nets - Darbe: Bir senaryo düşünelim: Ben Simmons, beklendiği gibi sezon içinde Nets’in beş numarasına geçiyor. Koç Steve Nash maçlara Nic Claxton’la başlıyor ama kritik anlarda Simmons’ı pivota çekerek Durant, Kyrie, Joe Harris, Seth Curry gibi hücumculara alan açıyor. Simmons’ı devrilen uzun, hareketli pasör ve tempo yükseltici rolünde kullanıyorlar. Bir ulusal televizyon maçında, mesela Bucks’a karşı, ikili oyun çıkışında devrilen Simmons’a yapılan bir faulde nefesler tutuluyor. Yıldız oyuncu şimdi çizgide. Ne yazık ki kaçan atışları yenilginin sebebi. Bir sonraki kapışmada Nash, aynı yapıda ısrar edebilecek mi? Kısa beşteyken savunmada yara aldıklarında sorumluluğu kim üstlenecek?
Nets, yıldızlarıyla birlikte üçüncü sezona girerken en merak ettiğim konu bu. Yaz aylarında Durant’in “Ya onlar ya ben” diyerek kovulmalarını istediği Nash ile Sean Marks, hâlâ görevlerinin başında. Biri koç, diğeri genel menajer olarak baskı hissetmediklerini, yeni bir sayfa açtıklarını söylüyorlar. İşler iyi giderse, Royce O’Neal, TJ Warren gibi eklemelerle rotasyonunu derinleştiren, Simmons’la güçlenen, Claxton ve Day’Ron Sharpe’tan umutlanan Nets’in yüzü gülebilir. Fakat işler sarpa sararsa ipi kim göğüsleyecek? Takım içi ilişkileri, medyayla iletişimi kim kuracak? Allak bullak eden senaryolar bunlar. Nash’in huzurla uyuyabildiğinden şüpheliyim. Koçlukta şimdilik sınıfta kalan ve takım içi bir darbeden sağ çıkan Kanadalı efsane, Premier Lig yorumladığı günleri özlemle anıyordur.
Chicago Bulls - Rekabet: Günlerden 11 Kasım 2021, Chicago Bulls-Dallas Mavericks maçı bitmek üzere, ev sahibi farklı zaferi garantilemiş. İki dakika kala baskısı devam eden Alex Caruso sayesinde bir top daha kazanıyorlar, Nikola Vucevic hemen Lonzo Ball’a dönüyor, o da uzun mesafeli pasıyla Zach LaVine’i buluyor. Gerisi bildiğiniz gibi. Lavine, bacak arası smaca gidiyor ve Bulls kazanıyor. Kasım ayındaki o maç, ne tuhaf ki aklımdan çıkmıyor. Bundan da mutluyum. Bulls; kısalarının aktif, topa baskı yapan, ateşten beslenen savunma düzenini DeMar DeRozan’ın kariyer sezonuyla birleştirmiş; uzun süre rekabetçi bir ürün koymuştu. O kadronun alan ve rol paylaşımını görmek, seyirciyle kurdukları bağa şahit olmak etkileyiciydi.
Sonra? İşte orası karışık. Arka arkaya gelen sakatlıklar, Ball’u ve Caruso’yu parke dışına itmişti. Bulls, DeRozan’a yardım getiren savunmalara karşı çözüm üretemiyordu. Vucevic’in beklentileri karşılamayan performansı da Ocak ayından itibaren düşen savunmanın hücumda telafi bulmasına engel oldu. Bulls hâlâ rekabetçi olabiliyor, kendisinden vasat takımlara maç vermiyordu. Fakat elit yapılara karşı kalkanları gitgide düştü. Doğu’nun ilk dört sırasındaki ekiplere karşı normal sezonda bir galibiyet, 15 mağlubiyet aldılar. Yaz aylarında büyük hamleler yapmayan Bulls, sağlığın en büyük transfer olacağını düşünüyor. İyileşen Caruso, forma giren Vucevic, olgunlaşan Ayo, takıma katılan Dragic, Drummond gibi tecrübeler, dört numara koltuğunu henüz sağlamlaştıramayan Patrick Williams… Bunlar, DeRozan ile LaVine’in yaratıcılığına yaslanan Bulls’u tepeye yaklaştırabilecek mi? Lonzo’nun geciken dönüşü, topa baskılarını ne kadar etkileyecek? Billy Donovan, yeni çözümlere (mesela tempo) kafa yoruyor fakat aynı malzemeden farklı ürün çıkarmak çetrefillidir.
Charlotte Hornets - İdeoloji: NBA, oyuncuların ligi. Bunu ben değil, koçlar söylüyor. Elbette bütün kararları starlar vermiyor, koçların hâkimiyet alanları hâlâ geniş fakat yine de kulüpler tercihlerini yıldızlarından yana kullanıyorlar. James Borrego koçluğunda dört, LaMelo Ball önderliğinde iki sezon geçiren Hornets, bir kez daha play-in’de elendikten sonra başantrenör değişimine kanaat getirdi. Evet, hızlı tempo oyunları, pasa ve harekete dayalı hücumları göze hoş geliyordu fakat bir düzen kuramamışlar, savunmada da geriye gitmişlerdi. Michael Jordan ve Mitch Kupchak, Kenny Atkinson’la Haziran ayında el sıkıştı. Lakin Atkinson bir hafta sonra karar değiştirdi ve Warriors’ta asistan olarak kaldı.
Camia büyük bir yol ayrımı içinde. Dört sene önce kovdukları eski koçları Steve Clifford’la el sıkıştılar. Öğrenmeye ihtiyacı olan bir takım için NBA’in en iyi öğretmenlerinden birini başa getirdiler. Fakat 1990’lar tedrisatında yetişen Clifford’ın inandığı basketbol, kontrole dayanıyor. Hem geçmiş Hornets takımlarında hem de Magic yıllarında benzer şahsiyette ekipler görmedik mi? Clifford, oyun kurucularıyla güven ilişkisi kurmaktan hoşlanır fakat tempoyu düşürmeyi, az hata yapmayı, savunmaya hızlı şekilde dönmeyi önemser. Onun felsefesinde her topun kıymetini bilmek vardır. Sakatlığı nedeniyle sezonun ilk ayını kaçıracak olan Ball’un oyunu ise özgürlükten besleniyor. Hornets yol ayrımında kısa vadeli hedefleri çöpe atmayı ve draft’a yatırım yapmayı seçebilir. Miles Bridges’ın devam eden davası, sahalardan uzun bir süre onu uzak tutacak. Ball’un sakatlığı, Hayward’ın şüpheli fiziksel seviyesi derken Hornets için en değerli senaryo bu gibi görünüyor. Steve Clifford direksiyondayken dersleri boş geçmeyeceklerdir ama öğrenirken kaybedecekler. Zaten kazanmaya çalışsalar da ne değişecek ki?

Isaac Okoro ve Evan Mobley
Cleveland Cavaliers - Baskı: NBA’i çok özledim. Maç anlatmayı, program yapmayı, yazı yazmayı da çok özledim. Ama en çok özlediğim, evde olduğum gecelerde Cavs izlemek. Sadece kazanırken değil, kaybederken de hislerim aynıydı. Direksiyonda LeBron varken de böyleydi, Sexton varken de… Ve geçen sezonun başındaki formları, Darius Garland ile Evan Mobley’nin yanına Jarrett Allen, Ricky Rubio, Kevin Love, Cedi Osman gibi isimlerin girdiği ‘Cavalanche’ anları paha biçilemezdi. Topa baskıları, hızlı hücuma çıkışları, çığ gibi rakiplerin üzerine gitmeleri…
Bugünlerde kentte Donovan Mitchell var. Sezon sonunda Garland’a gelen baskıya çözüm üretemediğini gören Cavs, NBA’in elit seviyelerine çıkmak için Mitchell tipi bir marka skorere ihtiyacı olduğunu gördü. Yolladıkları paket (Üç ilk tur draft hakkı, iki pick swap, üç oyuncu) devasaydı, beklentiler de öyle olacak. Geçen sezona da hızlı giren Cavs, şu an Garland ve Mitchell gibi iki büyük direksiyona sahip. Evan Mobley’nin dış şutunu geliştirmesi, pasör yönünü öne çıkarması de ihtimal dahilinde. Jarrett zaten Jarrett. Tek eksikleri, güvenebilecekleri bir üç numara. Caris LeVert tam olarak o isim değil, henüz Isaac Okoro da… Dolayısıyla Cavs eksiksiz bir kadro değil ama güçlü bir iskelet. Şimdi mesele, baskıyı kaldırabilmek. Daha fazla göz onların üzerinde olacak. Mitchell ile Garland topu nasıl paylaşacak? İkilinin yaratıcılığından kimsenin şüphesi yok lakin hücumda Mobley’yi unutmamaları, konuk sanatçı konumuna indirmemeleri mühim. Çünkü bir gün şampiyon olacaklarsa bunu Mitchell ya da Garland’ın değil, Mobley’nin liderliğinde yapacaklar. O, hayal ettirdiği seviyeye gelebilirse her şey mümkün.
Detroit Pistons - Güneş: Herkes kendi güneşini arıyor. NBA tarihinin hikâyesi bu. 1980'lerden beri Hakeem kovalayan Rockets da LeBron isteyen Cavaliers da Oden ya da Zion bekleyen takımlar da aslında güneşin peşindeydi. İşin merkezine koyulacak o oyuncuyu arıyorlardı. Pistons, bu açıdan şanslı. Stan Van Gundy döneminin ardından ellerindeki enkazı hızlı şekilde kaldırdılar. 2021 NBA Draft’ının bir numarası Cade Cunningham de onların güneşi. Oyunu etrafına kurdukları pick&roll sihirbazı. Lider. Karakter. Troy Weaver ve ekibi, Cade’in yanına savaşçı, atletik oyuncuları yerleştirip geçmiş Pistons takımlarıyla bağ kurmak, uzun süre salondan kopan, Bad Boys 1 ve 2 anılarıyla teselli bulan seyircileri yeniden tribünlere çekmek istiyor.
Şu anki Detroit, iyi bir basketbol takımı değil. Fakat Koç Dwane Casey’nin elindeki malzeme, korku filmi de değil. Cade’in yanına iki numara olarak Jaden Ivey gibi patlayıcı bir potansiyel eklediler. Ivey, boyalı alanda baskı kurmalarını sağlayacaktır. Dış şutunu geliştiren Isaiah Stewart’ın yanında bir başka parlak, genç uzunları var: Jalen Duren. Yaz aylarındaki Bojan Bogdanovic hamleleri ise ciddi bir ekip kurmak istediklerinin teminatı. Saddiq Bey’in gelişiminin yanında Bojan gibi, Livers gibi birkaç üçlük tehdidi daha bulundurmanın değerinin farkındalar. Zira Cade’in geleceği kadar bugünü de önemli ve Detroit, onun becerilerini sunabileceği yapıyı inşa etmeyi arzuluyor.
Son olarak, en büyük şaka malzemesine gelelim: Dwane Casey’nin tartışmalı rotasyonu... Cory Joseph sevdasıyla eleştiri oklarını toplayan koç, şu an Alec Burks’e bakıyor ve parlak düşler görüyor. Bazıları veteran sever.
Indiana Pacers - İnşa: Tecrübeli yönetici Kevin Pritchard, ‘yeniden yapılanma’ kavramından tiksiniyor ya da kullanmaktan çekiniyor. ABA’in en büyük markalarından biri olan Pacers’ı, NBA’e katılmasından yedi sene sonra, 1983’te satın alan Herb Simon da ‘rebuilding’ demek istemiyor. Fakat Indiana, sonunda kararını verdi. Domantas Sabonis-Tyrese Haliburton takası, sonun başlangıcıydı. Yazın Malcolm Brogdon’ı yolladılar. Bu sezon Myles Turner ve Buddy Hield’la da vedalaşacak gibi görünüyorlar. Yani “Sabonis-Turner yan yana oynayabilir mi?” sorusunu artık çöpe atabilirsiniz. O hikâye tarihe karıştı.
Yine de ilgi çekici bir takım var karşımızda. Draft için köşe tuttukları aşikâr fakat Rick Carlisle, bu sürece gerçekten ikna oldu mu? Sürekli kaybetmeyi kabullenecek mi? Ve Tyrese Haliburton ile Benedict Mathurin etrafında uçan kaçan, özgürlüğünden beslenen bir sistem kuracak mı? Kariyeri boyunca kontrol delisi olarak bilinen ve bu yüzden önce Jason Kidd’le, sonra Luka Doncic’le gergin bağlar kuran ünlü koç, belki de değişmiştir. Belki de Haliburton’ın oyun ritmi, heyecanı, hevesi üzerinden temellenen bir yapıya izin verir. Yine de beklemek şart. Pacers’ta üç, Mavericks’te ise tam yedi kere ligin en az hızlı hücuma çıkan beş takımından birini kuran Carlisle için basketbol, yarı sahada güzel. Haliburton, Mathurin ve Isaiah Jackson ise muhtemelen aynı fikirde değil.
Miami Heat - Kültür: Biliyorum, klişe bir kelime seçtim. Her takım kendisini kültür sözcüğü üzerinden pazarlamak istiyor ama Heat, bunu gerçekten başarıyor. Geçen sezon sırlarını Couper Moorhead’e sormuş ve şu cevabı almıştım: "İçten, dürüst, sözünün eri olmak, yapacağını söylediğin şeyi yapmak, idmana vaktinde gelmek, çalışmak… Heat Kültürü, 'Nasıl profesyonel olunur?' sorusunun cevabı. Her şeyin temelinde hesap verilebilirlik var. Oyuncu gelişimi için de aynısı geçerli. Koç size bir plan veriyorsa bunu uygulamanızı ister. Kadrodaki her oyuncuya zaman ayırır ama eğer gelişmek istemiyorsanız yapacağı bir şey yoktur."
Gelişim, bu sezon da kilit. Tyler Herro’ya 4 yıl, 130 milyon dolarlık kontrat veren Miami, Butler-Adebayo ikilisi üzerine kurulan yapıda herkesten gelişim bekliyor. Kyle Lowry, fiziksel ve psikolojik açıdan toparlanmak zorunda. Bam, rakip savunmaları daha iyi manipüle etmek, daha çok şut kullanmak mecburiyetinde. İlk beşe yerleşmesi beklenen Herro, komple bir takım oyuncusuna dönüşmeli. PJ Tucker’ın boşluğunda Caleb Martin, yüksek sürelerin hakkını vermeli. Ömer Faruk Yurtseven, ikili oyun savunmasında ayaklarını hızlandırmalı. Gabe Vincent, topa baskısını sürdürmeli. Max Strus ve Duncan Robinson, ceza şutlarını sokmalı. Hepsi, Spoelstra’nın tahtasına yazdığını düşündüğüm hedefler. Bununla da kalmayacak, Doğu Konferansı’nın güçlenmesiyle biraz gerilerde gösterilen Heat, herkesi şaşırtan işler yapacaktır. Geçen sezon Butler’ın 25, Bam’in 26, Lowry’nin 19, Herro’nun 16 maç kaçırdığı denklemde 53 galibiyet alan, NBA finalini bir şutla kaçıran Heat’in beni de bir kez daha şaşırtmasını bekliyorum. Ligden de bir dileğim var: Benzer bir başarı daha elde ederlerse artık dünyanın en iyi koçuna hak ettiği payeyi verebilir misiniz? Spo için Yılın Koçu ödülünü rica ediyorum.
Milwaukee Bucks - Rutin: San Antonio Spurs hanedanı etkileyici ve çoğu zaman sıkıcıydı. O hanedanın 17 yıl boyunca değerli bir üyesi olan Mike Budenholzer, 2018’de göreve gelir gelmez çehresini değiştirdiği Bucks’ta benzer bir yapı kurdu. En büyük şansı, Giannis Antetokounmpo’nun Tim Duncan’ın izinden gitmesiydi. Duncan gibi o da işini yapıyor, sorumluluk alıyor, şöhret için taklalar atmıyordu. Topunu oynuyor, idmanını yapıyor ve ortadan kayboluyordu. Aynı Giannis, ikinci turda elendiği 2022 NBA play-off’una bile damga vurdu. Belki erken elendi ama Khris Middleton’ın yokluğunda bazen tek başına Celtics’e kafa tuttu.
O yüzden de Bucks hem heyecan verici hem de çok sıkıcı. Heyecan verici çünkü Nisan ayından itibaren neler yapacaklarını merakla bekliyorsunuz. Ya da her gece Giannis’in neler göstereceğini seyretmek istiyorsunuz. Sıkıcı çünkü oyun planlarında ve kadrolarında büyük bir değişiklik yok. Geçen sezon sakatlığı nedeniyle 13 maça çıkabilen Brook Lopez’in dönüşü 14. sıraya düşen savunma verimliliklerini toparlayacaktır. Fakat Middleton sezon başında kenarda olacak, üstüne üstlük Pat Connaughton da üç hafta kadar forma giyemeyecek. Daralan rotasyonda Grayson Allen, Jevon Carter, Wes Matthews gibi görev adamları öne çıkacak. Koç Bud, belki Brook, Portis, Giannis üçlüsüyle uzun bir ilk beş de tercih edebilir. Bir süre böyle idare etmek durumundalar. Ederler. Bu takıma her zaman güvenebilirsiniz.

Giannis Antetokounmpo
New York Knicks - Ritim: Tom Thibodeau bağırıyor ve siz bunun ne anlama geldiğini iyi biliyorsunuz. Ya da bilmiyorsunuz. Zira Knicks’in başında üçüncü sezonuna giren ünlü koçun neye sinirlendiğini kestirmek güç. Her şey olabilir. Fakat yeni kadrosuna baktığında biraz daha mutlu olması muhtemel. Jalen Brunson’ı 4 yıl, 104 milyon dolarlık bir kontratla bünyesine katan Knicks, Julius Randle ve RJ Barrett’ın ellerinde bazen rüyaya, bazen de kâbusa dönüşen hücuma düzen getirmeye çalışacak. İki sezon önce Randle’ın sıradışı şut ritmiyle play-off’a giden New York’un geçen seneki en büyük sorunu sadece savunmadaki düşüş değildi, hücumda da tıkandılar. İki sezondur tır gibi atağa kalkan Knicks, Brunson’la da koşmayacak fakat biraz daha ritim yakalayacak.
Zaten mesele bu değil mi? Her takım koşamaz, açık alan oynayamaz. Mühim olan yarı sahada da kendine has bir ritme sahip olmaktır. Randle’ın top ezdiği anlarda duvara toslayan Knicks, ana aksiyon işlemediği zaman tamamen izolasyon oynayan veya Evan Fournier’yi perdeden çıkaran sıkıcı bir basketbola kalmıştı. Şimdi ellerinde daha fazla kart var. Brunson, kendine has numaralarıyla pota ve çevresine girecek, panyayla mutlu evliliğini sürdürecektir. Faul sevdalısı Mitchell Robinson’ın kenara geldiği anlarda Isaiah Hartenstein uzun derinliğini artıracaktır. Kimbilir, belki de koç Thibs, seyircisinin en büyük isteğini yerine getirir ve yedekteki Quickley, Toppin, Grimes üçlüsüne daha fazla özgürlük tanır. Hatta belki Randle’ı daha fazla perde yapmaya ikna eder ve bir anda yarı saha hücumları, herkesin oturduğu yerde beslenmeyi beklediği bir kurgudan başka bir şeye dönüşür. Neticede tek bir top var ve New York Knicks, artık o topu daha akıllıca paylaşmak zorunda.
Orlando Magic - Temel: Ben bir Franz Wagner aşığıyım. 2021 NBA Draft’ının 8 numarası, EuroBasket 2022'de kitleleri daha da aşık etmeden önce Magic’te harika bir çaylak sezonu geçirdi. Aaron Gordon ve Nikola Vucevic’ten doğru zamanda çıkan Orlando, zaten Wendell Carter Jr. ile gülmek üzereyken esas piyangoyu Wagner’la vurdu. Topla son derece kararlı bir bitirici olan, fiziğini en baştan kullanmasını bilen Wagner, topsuz oyunda ise yaşından daha olgun bir performans sergiledi. Belki hâlâ ikili oyun yönetebilecek keskin bir pas yeteneğine sahip değil ama zamanla o alandaki gelişimine de inanıyorum. En başta, ilişkimizin ilk günlerinde, Wagner’in elit bir takımın en iyi üçüncü oyuncusu olabileceğini düşünüyordum ama şimdi… Neyse, bu da başka bir yazının konusu.
Esas soru, yeniden yapılanmanın başrolü kim? 2022 NBA Draft’ı bunun cevabını vermiş olabilir. Magic, draft gecesi en tepeden Paolo Banchero’ya gitme kararı aldı. Banchero, hâlâ temel yüzünü arayan bir organizasyon için Jabari Smith ya da Chet Holmgren’den mantıklı bir kumardı. Sadece skorerliği değil, dağıtıcı rolünde oyun yönlendirebilmesi büyük bir şans. Kanatlardaki bu ikili üzerinden Magic, kendi temelini inşa etmeye başladı bile. O temele Wendell Carter Jr.’ın yanı sıra Jalen Suggs’ın da sıkı bir rolle eklenme şansı var. Belki Cole Anthony’nin de… Fultz ve Isaac’in sağlık durumları şüpheleri çekmeye devam etse de Orlando’da yüzler gülüyor. En azından ben çok mutluyum. Ve biraz daha Wagner övmemek için yeni bir şehre taşınıyorum.
Philadelphia 76ers - Sertlik: Hâlâ konfeti maçındayım. Hâlâ Kawhi Leonard’ın şutundayım. Hâlâ Ben Simmons’ın atmadığı turnikedeyim. Philadelphia 76ers, yıllar içinde herkes gibi benim de hatıralarıma büyük kalp kırıklıkları yerleştirdi. İlginç olan, bahsi geçen dramaların hepsinde mikrofon başında olmamdı. Benden bağımsız, hepsinde de aynı senaryo geçerli değil miydi? Önce Boston, sonra Toronto, devamında Atlanta karşısına çıkan Sixers, bir yerde zihinsel açıdan dağılmıştı. Joel Embiid liderliğindeki çekirdek, normal sezonda sağlam seviyeler tutturmuştu ama iş play-off’a geldiğinde hep sınıfta kalmıştı. Geçen sene de aynı öykü yok muydu? Elbette Embiid’in üzücü sakatlık sorunlarından bir başkası yaşanmıştı ama Heat serisi kaybedilirken takımın sindiğini, zihinsel anlamda geri adım attığını görmedik mi? Artık Simmons değil, James Harden vardı ve o da Sixers’ın makûs talihine kendi hüsranlarından bir diğerini eklemişti.
Doc Rivers da aynı kavramın altını çiziyor. Geçenlerde katıldığı bir podcast’te Warriors hanedanının sırlarını anlatırken ‘mental güç’ kavramından söz etmişti. Çünkü Sixers’ın zaten yetenek ve derinlik anlamında pek sorunu yok. DeAnthony Melton, Harden ile Tyrese Maxey’nin yanına katabileceğiniz en sağlam kısalardan biri ve Sixers savunmasında topa baskının şiddetini tek başına artıracaktır. PJ Tucker ise liderlik tarafında yükü taşıyacak. Her zaman becerilerinden daha büyük bir oyuncu olan Tucker, tam da Philadelphia’nın aradığı tecrübe. Takım olarak sağlıklı kalabilir, zihinsel gelişimlerini sağlayabilirlerse Doğu Konferansı’ndaki statülerini değiştirebilirler. Tabii bunun için sadece top dağıtmayan, potaya bakan bir Harden’a ihtiyaçları var. Bir de belki de Doc’tan daha iyi bir koça… Neyse, o sayfayı şimdilik açmayalım yoksa kendimi rotasyon analizleri içinde duvara doğru bağırırken bulabilirim.

Joel Embiid ve James Harden
Toronto Raptors - Ahtapot: Kazandıran, takımını büyüten, kendi skoruna değil, maç sonucuna bakan çaylak bulmak zordur ama 2021 NBA Draft’ı, bu açıdan şanslıydı. Scottie Barnes da o istisnai sınıfın Yılın Çaylağı kazanan üyesi oldu. Masai Ujiri’nin tartışılan seçimi, sadece performansıyla değil, Raptors’a ânında uyum sağlamasıyla da halk kahramanına dönüştü. Kanadalı ekibin ‘ahtapot basketbolu’ yapısı; rakibi uzun kollarla, agresif topa baskıyla boğan, 1’den 5’e herkesi savunabilen oyunculardan kuruluydu. Barnes da o yapının merkezine oturdu. Gelir gelmez. Az top kullanarak, bütün bağlantıları kurarak, oyunu okuyarak, pasörlüğüyle, dikkatiyle…
Nick Nurse’ün nasıl bir koç olduğunu biliyoruz. İnandığı oyunculara 35 dakika süre veren, rotasyonunu dar, stratejik derinliğini ise zengin tutan bir basketbol adamı. Yine hiyerarşide FVV, Siakam, Barnes, Trent, OG gibi isimleri öne atacaktır. Nefesleri kesilene dek. Yaz aylarında Otto Porter eklemesi yapan Raptors, ekmeğini taştan çıkaran takımlardan. 16.4’lük top kaybı yaptırma yüzdesiyle her savunma pozisyonunu savaşa çeviren, neredeyse kaçırdığı her üç atıştan birini tekrar alan Toronto, kazıyarak maç kazanmaya alışkın. Ama Doğu’nun tepesine çıkmaları için her şeyi biraz kolaylaştırmaları gerekmiyor mu? Basit şut bulamayan ve sezon ilerledikçe yorulan bu yapıya Nurse biraz daha kadro derinliği getirebilir mi? Basketbol hipster’larının Precious Achiuwa’nın yüzde 40’ları hedefleyen üçlük performansını merakla beklediğini biliyorum ama ben hâlâ OG Anunoby’den vazgeçmedim. Orada, 60 maçı bulabilirse, hâlâ çok zengin bir maden yattığına inanıyorum.
Washington Wizards - Sınır: Bradley Beal gündemi sonunda bitti. Temmuz ayında imzaladığı beş yıl, 251 milyon dolarlık kontratla Beal, yuvada kaldı. Damian Lillard gibi o da hep simge olmaktan söz etmeyi seviyor. Hoş, takımıyla ilişkisi Lillard’a göre biraz daha inişli çıkışlı oldu ancak ‘süper maksimum’ kontrat şansını reddetmeyeceği de ortadaydı. Yine de bu imza, “Beal gidecek mi kalacak mı?” sorularını bitirmeyecek. Nasıl bitirsin ki? Wizards’a bakıp kısa ve uzun vadeli düşler kurmak henüz gerçekçi değil. Zira bu takım ruhunu arıyor.
Şüphesiz ki kaliteli parçaları var. Beal-Porzingis ikilisi, sağlıklı senaryoda, dış şut kuraklıklarına (geçen sezon maç başına en az üçlük kullanan ikinci takımlardı) çözüm getirebilir. Yanlarında Will Barton ve Monte Morris gibi iki tecrübe, Kyle Kuzma gibi önemli bir skorer, Rui Hachimura ve Deni Avdija gibi potansiyelli kanatlar var. Özellikle Avdija’nın savunma çabası, umut verici. Gafford ve Taj Gibson’la beş numarayı yedekleyen Wizards, on kişiye ulaşabilecek bir rotasyona sahip. Fakat bu takımın asıl sıkıntısı, kimliksizliği. Ve doğal sınırları. Eğer tavanınız Doğu’da 7 ile 11. sıra arasını işaret ediyorsa mutluluğu nasıl bulabilirsiniz? Takım kültürünüz sezon içinde dağılmaya müsaitse nasıl büyük planlar yapabilirsiniz? Wizards, henüz kendi sınırlarını yıkıp geçecek yırtıcılığı göstermedi. Bir sezon daha bekleme odasında olacaklar.
BATI KONFERANSI
Dallas Mavericks - Plan: Doncic, League Pass seçimlerimi bazen tek başına yönetiyor. Ligde çok sayıda sevdiğim takım, şema, koç var ama o anda ayaktaysam ve bir yerlerde Doncic top oynuyorsa adresim Dallas oluyor. Bundan üç sezondur pişman olmadım. Luka’nın formdan düştüğü, hakemlerle ve kendisiyle kavga ettiği zamanlar oldu ama performansı hep sihirli seviyelerde kaldı. Yine MVP listesinin içinde, ilk 3’ün hemen arkasında duracaktır.
Peki ya Mavericks? Jalen Brunson’ın ayrılığına çözüm getirdiler mi? İlk bakışta, bundan emin değilim. Brunson’ı tutmaları gerektiğini hep düşünüyordum ama sezon içinde ayrılığın gerçekleşeceği kesinleşmişti artık, Knicks ihtimali aşikârdı. Dallas yönetimi bu fırsattan istifade yeni bir yola gitti. Luka devrindeki oyun felsefelerini, ‘beş dışarıda’ formülünü Javale McGee hamlesiyle esnetmiş gibi duruyorlar. Esas joker ise Christian Wood. Luka’ya hem pick&roll hem de pick&pop partneri olması muhtemel ama Dallas’ın zirve hedefinde parça olabilecek mi? Savunmasıyla Jason Kidd’i memnun edecek mi? Çünkü alacağı sürede ya da kontratta tek belirleyici faktör, sayı ortalaması olmayacak. Bir diğer kritik nokta da Spencer Dinwiddie’nin şut yüzdesi. Wood ile Dinwiddie, takımın tavanı ve ikinci beşin verimi açısından açısından hayati isimler. Geri kalanlardan zaten emin olabilirsiniz. Luka zaten Luka. Maxi Kleber, Dorian Finney-Smith, Reggie Bullock ise her takımda görmek isteyeceğiniz rol oyuncuları. Kidd’in koçluğunda bu takımı ligin en iyi altıncı savunması haline getiren kahramanlar onlar...
Denver Nuggets - Uyum: Gerçek miydi, hayal mi? 2020-2021 sezonunun sonunda Aaron Gordon’ı kadrosuna katan Nuggets; Jokic, Murray, Michael Porter Jr. üçlüsünün yanına Gordon’ı ekleyerek muazzam bir dikdörtgen kurmuştu. İki haftalığına. Arka arkaya gelen sakatlıklar, Jamal Murray’nin 18 ay sahalardan uzak kalışı, MPJ’nin kronik sıkıntıları o umutları bir kenara koymamıza sebep oldu. Fakat çöpe atmadık. Niye atalım ki? En çok top kullanan ikinci oyuncusu Will Barton olan bir takımla geçen sezon ligin en verimli altıncı hücumunu inşa eden, 114.5 hücum reytingi tutturan Denver’ın daha iyiye gitmemesi için neden yok. Sakatlıkları saymazsak…
Yönetim katından Tim Connelly’nin gidişiyle yara aldılar belki ama bu sezona hiç olmadıkları kadar derin bir kadroyla giriyorlar. Bruce Brown Jr. tam da Nikola Jokic için ideal bir takım arkadaşı. Şu an bile gözünüzü kapatınca onun devrilişini ve Jokic’ten aldığı pasla potaya gidişini görebiliyorsunuz değil mi? Ya da o tehditten yararlanan Gordon’ın çembere akışını… Orlando’da ana karar vericiye dönüştüğünde zorlanan Gordon için bu sezon turnike idmanı demek. KCP ise keskin şutör ve savunmacı kısa olarak bir açığı kapatacak. Bones Hyland’ın biraz daha düzene kavuşması, Zeke Nnaji’nin rotasyona dahil edilmesi geçen sezon 48 galibiyete giden Nuggets’tan beklenenler arasında. Yine de asıl dikkatimiz ana ekipte kalacak. Henüz resmi maçlarda yalnızca 117 dakika beraber oynayan dörtlünün uyumunu gün gün takip edeceğiz.

Draymond Green ve Stephen Curry
Golden State Warriors - Karışım: Her şey dağılabilirdi. Draymond Green’in Jordan Poole’a attığı yumrukla, Steve Kerr’ün “Şu ana kadarki en büyük krizimiz” diye tabir ettiği hadiseyle, başka bir takım darmadağın olabilirdi. Fakat Warriors, Draymond’a ceza vermemeyi tercih etti ve arkasından açıkladığı kontratlarla yeni istikametini belirledi. Jordan Poole’a 4 yıl, 140 milyon dolar; Andrew Wiggins’e ise 4 yıl, 109 milyon dolar veren yönetim, kariyerinin sonuna kadar burada kalması kesin olan Steph Curry’nin etrafındaki oyunculardan kimlere öncelik verdiğini ortaya koydu. Draymond Green ve Klay Thompson konusunda nasıl bir rota çizeceklerini henüz kimse bilmiyor. Kesin olan bir şey var ki ne karar verilirse verilsin, bilanço acı olacak. Takım sahipleri, 500 milyon dolara dayanan maaş yükü ve lüks vergisiyle boğuşmak zorunda.
Son şampiyon, hem bir yol ayrımında hem de değil. Her halükârda daha sağlıklı bir Klay’le girdikleri sezonda gayet iyi olacaklarını biliyorlar. Ama ne kadar iyi olacaklar? Takımdan giden Otto Porter ve Gary Payton II gibi görev adamlarının yerini dolduracaklar mı? Büyük hayaller kurdukları gençler için artık beklentiler ‘Bu sene o sene’ kıvamına geldi. Kimse James Wiseman’ın pick&roll çıkışı Amar’e Stoudemire’a dönüşmesini beklemiyor ama topu aldığında bir sonraki boşluğu görebilmeli. Jonathan Kuminga’nın fiziğini ne kadar akıllıca kullanacağını dikkatle inceleyecekler. Jordan Poole’a tamamen güvenen Warriors, iki neslin çarpışmasından sadece kavga değil, sağlam bir yol haritası ve bir yüzük daha çıkarmak istiyor.
Houston Rockets - Düzen: Sonuç değil, süreç. Stephen Silas’ın iki yıldır altını çizmeye çalıştığı anlayış buydu. Topla en fazla oynayan iki oyuncusu Jalen Green ve Kevin Porter Jr. olan bir takımdan beklenebileceği üzere geçen sezonu dağınık geçirdiler. Sadece top kayıpları değildi mesele, bütün kaleleri terk ettikleri geceler sorundu. Bu yaz o kafa karışıklığını çözebilmek adına gençlere kırdılar dümeni. Christian Wood ve John Wall’un gidişi, draft’ın üçüncü sırasından Jabari Smith’in seçilişi, Green, Porter ve Alperen’in yanına ekleme yapmalarını sağladı. Koç Silas, yine dağınık bir yapıyla baş başa ama en azından geçen sezona göre daha net bir plan var önünde.
Genç takımlardan çaba, neşe, arzu bekleyebilirsiniz. Düzen, genelde en son gidilen noktadır. Ama Rockets’ın çift yönlü olarak biraz buna ihtiyacı var. Jalen Green ile bir temel parça bulduklarına inanıyorlar, Jabari Smith’in savunma katkısından şimdilik çok memnunlar, yeni kontrat verdikleri KPJ’nin daha istikrarlı olmasını bekliyorlar. Peki ya Alperen? Onu geçen sezonun ortasında kısa bir süreliğine dağıtıcı, pasör rolüne koymuşlar ve etrafına yerleştirdikleri tecrübeli şutörlerle parlak bir hücum hayal ettirmişlerdi. Lakin şu anki görüntü, Alperen’i devrilen, bitirici rolde kullanmak istedikleri yönünde. Şimdilik ben bunun için erken olduğuna inanıyorum ama Silas’ın kafasındaki rol dağılımı benim düşüncelerimden daha mühim. Öte yandan Alperen’in savunmadaki çabası da değerli olacak. İkili oyun savunmasında daha iyiye gidecek mi? Bekleyip göreceğiz.
Los Angeles Clippers - Derinlik: Zaman ne kadar da hızlı geçiyor. Kawhi Leonard ile Paul George’un Clippers yolunu tuttuğu gece nerede olduğumu dün gibi hatırlıyorum. Fakat bir yandan da iki yıldızıyla NBA’i silip süpüreceği tahmin edilen yapının bir kez bile NBA Finali görememesi kafa karıştırıcı. Bubble’daki şok edici Denver Nuggets serisinin tarih kitaplarındaki ağırlığı her yıl büyüyor. Ertesi sezon PG13’ün sırtında elendikleri Batı Finali, 2021-22’de play-in’de biten yolculuk. Hepsi, bu sezondan beklentileri daha da büyütüyor.
Bir yandan da beklentileri düşük tutmakta fayda var. Evet, Clippers’ın muazzam kanat rotasyonu, Kawhi ile PG13’ün etrafında çok yönlü bir kısa beş kurmalarını, o kısa beşin de aslında o kadar kısa görünmemesini sağlayabilir. Norman Powell’dan Reggie Jackson’a, Marcus Morris’ten Ivica Zubac’a, Luka Kennard’dan Terrance Mann’e çift yönlü, maharetli ellere sahipler. Ne oynayacakları, şutlarını nerelerden bulacakları herkes tarafından biliniyor. Yani sağlıklı kaldıkları senaryoda rotasyon da sistem de yıldızlar da aşağı yukarı belli. Ty Lue gibi yaratıcı bir koç da direksiyonda. Kısacası, Clippers için şimdilik tablo toz pembe. Beş numara yedeği dışında (Orada da Robert Covington ilginç bir joker) derinlik sorunları yok. Ama stratejik anlamda kafama takılan noktalar var: Tamamen tepeden kurulan, Kawhi ile PG13’e gelen yardımları köşelerde ve kanatlarda üçlükle değerlendirmek üzerine kurulu şut haritaları, play-off’ta başarı için en doğru formül mü? Boyalı alan baskısını az da olsa yaratmaları gerekmiyor mu? Son derece elit şutörlere ve iki muazzam yıldıza sahip olsalar da şampiyonluk yolunda çeşitliliğin önemini defalarca görmedik mi? Mesela Warriors’a karşı bu sistem duvara toslayabilir mi?

LeBron James, Anthony Davis ve Russell Westbrook
Los Angeles Lakers - Hiyerarşi: LeBron James, Anthony Davis ve… Lakers, uzun süredir bu üç noktaya yanıt arıyor. İkilinin ilk sezonunda şampiyonluğa yürüyen yapı, başarının devamını getiremedi ve Russell Westbrook takasıyla birlikte iyice bayır aşağı yuvarlandı. Şimdi hiyerarşik açıdan ligin en sıradışı kadrolarından birine sahipler. LeBron ve Davis’in sağlıklı kalırlarsa (ki zor) ne yapacağını az çok tahmin ediyoruz ama etraflarında kimler oynayacak? Yeni görevindeki ilk senesinde Darvin Ham’in en büyük sınavı bu olacak. Nunn, Beverley, Reaves, Schröder gibi isimlerin süre alacağı garanti ama beş numara rotasyonundan kanatlara kadar pek çok boş koltuk var. Henüz Westbrook sorununu çözemediler ve LeBron’un etrafına yine vasat bir şut takımı yerleştirdiler. Yani başarılı olmamak için her şeyi yapmaya devam ediyorlar. Kendileriyle savaşmayı sürdürüyorlar.
Hiyerarşi, Lakers için sadece sahada da sorun değil. Yönetim katında da LeBron devrinin en büyük krizi hep bu sözcük oldu. Jeannie Buss’tan Rob Pelinka’ya, LeBron James’ten Rich Paul’a, Phil Jackson’dan Kurt Rambis’e, hatta halen Magic Johnson’a kadar pek çok akıl vereni olan Los Angeles ekibi, iş sorumluluk almaya geldiğinde ise herkesin suçu birbirine attığı bir yapı kurdu. Yani Succession senaryosu gibiler. Dolayısıyla bu sezondan yine benzer bir serüven bekliyorum. Westbrook takasını yapmadan yeni sıkıntılar yaşayacakları kesin fakat Lakers’ın aklındaki ödev yine de “Daha az drama” olmalı. Sakin arkadaşlar. Yüzünüzü düşürmeyin, vücut dilinizi bozmayın, savunmaya dönün…
Memphis Grizzlies - Rüzgâr: NBA sezonları, şampiyonlarıyla hatırlanır. 2021-2022 sezonunu yıllar sonra anımsayacak pek çok kişinin aklına da Warriors gelecek. Klay’in dönüşüyle, Curry’nin şaheser dördüncü maçıyla… Unutulmayacağına emin olduğum bir şey daha var: Ja Morant fenomeni. Sadece Mart ayında, Spurs maçındaki 2,5 dakikalık resitali bile müzelere konmasına yetebilirdi ama daha fazlasına da imza attı. İlginç olan, Memphis’in Morant’siz çıktığı 25 maçta 20 galibiyet elde etmesiydi. Taylor Jenkins’in sıradışı geniş rotasyonu, Desmond Bane’in gelişimi, hücum ribaundu, top çalma gibi alanlarda sergiledikleri maharet… Hepsi Grizzlies’ın yeni kimliğini milyonlara belletmesine yol açtı. Play-off inişli çıkışlı geçti belki ama orada da istedikleri izi bıraktılar.
O izi büyütmek için ne gerekiyor? Belki biraz daha sabır. Jaren Jackson Jr.’ın birkaç ay kaçıracağı denklemin sıkıntılarının farkındalar. DeAnthony Melton ve Kyle Anderson’ı kaybederek geniş rotasyonlarında yara açtılar. Dolayısıyla geçen sezon estirdikleri rüzgâr biraz dinebilir. Koç Jenkins’in vermesi gereken çok karar var. Clarke ile Adams yan yana oynayacak mı? 3-4 numara rotasyonu nasıl şekillenecek? Draft dehası patronları Zach Kleiman’ın yeni çaylaklarından hangisi sürpriz yapacak? Bu soruların yanıtı henüz belirsiz ama temelden son derece eminiz. Ja Morant ve Desmond Bane koşacak. Onların neşesi, azmi, hayal gücü, yeteneği de her köşeye bulaşacak.
Minnesota Timberwolves - Kurgu: Tim Connelly bir deli mi yoksa dahi mi? Gobert takasından beri NBA çevreleri bunu konuşmuyor. Çünkü Nuggets’taki karnesi, deneyimli yöneticiye güvenmek için sağlam gerekçeler sunuyor. Yine de 30 yaşındaki Gobert’i dört tane ilk tur draft hakkı, bir pick değişim hakkı ve beş oyuncu karşılığında alması ligi şoke etti. Neyse, artık bu defteri kapatma zamanı. Minnesota, kumar oynadı mı? Evet. Mutlular mı? Öyle görünüyor. O halde artık hamleyi değil, o hamlenin etkilerini konuşma vakti.
Chris Finch’in başantrenör olarak geçen sezon play-off’a taşıdığı Minnesota’ya kattığı iki büyük yenilik vardı: Savunmada ve hücumda kurguyu düzgün oturtmuştu. KAT, Edwards, D’Angelo üçlüsünü doğru alan paylaşımı prensipleriyle, üçlük çizgisinin dışına yerleştiren Finch, yarı sahada yaratıcı bir oyun çıkarmıştı. En büyük değişim ise savunmadaydı. Yedi sezon üst üste savunma verimliliğinde son on sıraya mâhkum olan Timberwolves, agresif bir savunma şemasıyla rakiplerini şaşırttı. Finch, bu takımın dikkatini sahada tutabilmek adına ikili oyunlarda aktif savunma modellerini (Blitz ya da hedge) tercih etmişti. Hücum ribaundları kadar savunmadaki top kaybı yaptırma yüzdesiyle de tepelere oynayan Minnesota, Gobert ile birlikte stratejisini esnetecek. Çünkü KAT’ın aksine Gobert’in en rahat hissettiği düzen, boyalı alan ve çevresinde kaldığı yapı. Dolayısıyla takım da onun üçlük çizgisi dışına çıkmasını istemeyecektir. Özetle, sadece hücumdaki alan paylaşımında değil, savunmadaki organizasyonda da iki kuleyi konumlandırmak, Minnesota’nın en büyük ödevleri arasında. Her halükârda, bu deneyi izleyeceğim için çok mutluyum. Yaşasın uzun beşler...
New Orleans Pelicans - Hava: Zion Williamson gidecek mi, kalacak mı? Sakat mı, iyileşti mi? Kilo mu almış? Takım içinde huzursuz mu? Anthony Davis’le 2019’da yolları ayıran Pelicans, o günden beri basketbol dışı sorularla muhatap oldu. Geçen sezon da bundan farklı başlamadı. Stan Van Gundy'den bir sezonda vazgeçen, oradan ‘Point Zion’ dışında bir kazanım elde edemeyen Pelicans, Willie Green’e koltuğu sunduğunda üç galibiyet, 16 mağlubiyetlik korkunç sezon başlangıcını tahayyül etmemişti.
Zamanla her şey değişti. Sadece bitirici değil, dağıtıcı olarak da kendisini geliştiren Brandon Ingram, Portland’dan takasla aldıkları CJ McCollum’un liderliğiyle birlikte büyüdü. David Griffin’in Jose Alvarado, Herb Jones gibi başarılı seçimleri, kadronun savunma sertliğini artırdı. Jonas Valanciunas, pota altına düzen getirdi. Hepsi birleşince Pelicans, play-in potasına girdi. Bununla da yetinmediler, normal sezonu 64 galibiyetle bitiren Suns’ın zayıflıklarına play-off ilk turunda saldırdılar. Topa baskıyla Chris Paul’u yıldırmaya çalışan, rakibinin ribaund zafiyetine odaklanan Pelicans, tarihi bir sürprize imza atabilirdi. O macera noktalandığında kimse artık Pelicans’ı Zion’dan ibaret görmüyordu. Hâlâ açık ara organizasyonun başrolü o, yeni kontratını da aldı ama Willie Green ve ekibi, Pelicans’taki havayı değiştirerek büyük bir iş başardı. Bu, her şeyi çözdükleri anlamına gelmiyor. Zion’ın dönüşü, alan paylaşımı ve rol dağılımı gibi sorunlar yaratacaktır. Ama artık New Orleans’taki tek konu o olmayacak. Bazen sadece Herb Jones izlemek için maçlarını açacağız, bazen de Dyson Daniels’ın sürelerine göz atacağız…
Oklahoma City Thunder - Süreç: “Basketbol takımları, Kraftwerk şarkıları gibi değildir.” Sam Presti’nin sezon öncesi basının karşısına geçtiği, bir saati aşan basın toplantısının en ilginç cümlesi buydu. Basketbolun en sıradışı patronları arasında yer alan Presti, eleştirilerin farkındaydı. Ama sürecin biraz daha süreceğini belirtiyordu. Takım kurmak mekanik bir mesele değildi ona göre, her şeyi planlayamazdınız. OKC, uzun vadede en başarılı formülü seçebilmek adına kartlarını açık tutuyordu ve bir sonraki yıldıza hazırlıklı olmak istiyordu. Bu elbette stratejik açıdan anlaşılabilirdi ama ürün açısından bir başka sıkıcı sezona işaret ediyordu.
Josh Giddey, heyecan verici bir pasör ve NBA hızına iyice alışacağına şüphe yok. Shai-Gilgeous Alexander, efektif şut yüzdesinin 50’nin altına indiği bir başka sezon daha yaşamayacaktır. 5 yıl, 82 milyon dolarlık kontratını alan Lu Dort, savunmadaki açlığını sürdürecektir. Chet Holmgren’in sakatlığında süresi artan Pokusevski, daha derli toplu görünecektir. Jalen Williams da NBA hipster’ları için yeni bir pencere açacaktır. Yine de OKC’ye Pacers, Magic veya Spurs’ten biraz daha farklı bakılması normal. Onlar da Victor Wembanyama takibinde olacaklar fakat süreçleri, bitmek bilmeyen yeniden yapılanmaları NBA kamuoyunu bezdirmeye başladı.
Yine de teşekkürler Presti. Sayende biraz daha Kraftwerk dinledim ve Autobahn'ın Tour de France albümlerinden çok daha iyi artık tamamen ikna oldum.
Phoenix Suns - Ruh: Dallas Mavericks o ruhu çaldı mı? Doncic, bir NBA finali gören, geçen sezonu da 64 galibiyetle tamamlayan Suns’ı 2022 Batı Konferansı Yarı Finali yedinci maçında dağıttı mı? Yaz aylarındaki Robert Sarver krizi de o hüsranın üzerine tuz biber ekti. Irkçı, cinsiyetçi takım sahibinin Phoenix’i satma kararı almasına giden süreç, kadroyu rahatsız edici bir pozisyona soktu. Jae Crowder’ın takas süreci, DeAndre Ayton’la koç Monty Williams’ın Mavericks serisinden kalan gerilimli ilişkisi derken işler iyice karanlık bir tabloya evrildi.
Yine de basit düşünmek istiyorum. O Dallas maçında Suns’ın şampiyonluk tavanını kaybettiğine inanıyorum ama hâlâ onların ne kadar iyi bir normal sezon takımı olduğunu unutmamak lazım. Chris Paul ve Devin Booker gibi iki dahiyane sorun çözücü, Ayton gibi bir uzunla ve Bridges-Johnson gibi eşsiz kanatlarla birleştiği sürece Suns maç kazanacaktır. Belki 64’ü bir daha bulamayacaklar ama bundan ötürü de suçlanmayacaklardır. Tek sıkıntı, rotasyonun darlığı. Cameron Payne’in formsuzluğu sürerse Chris Paul alternatifsiz kalacak ve cimriliğiyle ünlü Phoenix yönetiminin bu soruna dair herhangi bir çalışması yok. Crowder takası bir şans ihtimali demek. Onun sonuçlanmasını beklerken çıkıp oynayacaklar. Yeniden toparlanmak, bağ kurmak ve en önemlisi de konuşmak için. İletişim yeteneğiyle, liderlik özellikleriyle övgüleri toplayan Monty Williams, bu sorunları çözmek için ideal aday. 4 yıl, 133 milyon dolarlık kontratını alan DeAndre Ayton’la arasını tekrar düzeltmesi de muhtemel. Bu sezon Ayton’a daha fazla sorumluluk vereceğine ve en azından bu açıdan CP3’nin yükünü azaltacağına inanıyorum.

Monty Williams ve DeAndre Ayton
Portland Trail Blazers - Tahterevalli: Bu filmi daha önce görmüştük. Damian Lillard liderliğindeki Portland, hep ligin en ikonik takımlarından biri oldu ve bir türlü savunmasıyla ne yapacağını bilemedi. 2012-2013’ten beri sadece iki kez ligin en iyi on savunması arasına giren Trail Blazers, şema konusunda da farklı deneylere girişti. İkili oyun savunmalarını geliştirmek için yaptıkları denemeler hep mutsuz bitti. Şu an, ‘yarım’ bir yeniden yapılanmanın ya da restorasyonun tam ortasındalar. Chauncey Billups koçluğunda tam olarak ne olduklarını onlar da bilmiyor. Hücumla savunma asla birbirini tamamlamıyor. Dame hâlâ burada, simgesi olduğu yerde, işinin başında. Ancak onun sağlığına kavuşması bile oyunun iki alanı arasında bocalayan bu takıma çare olamayabilir.
Ne yazık ki Portland, arada kalmış bir takım. CJ McCollum gitti ama bu sefer de 4 yıl, 100 milyon dolarlık bir kontrat verdikleri Anfernee Simons ile Lillard’ı yan yana getirdiler. Yani ince, zayıf iki savunmacı guard’la yola çıkıyorlar bir kez daha. Savunmadaki umutları, görev adamları. Josh Hart, Jerami Grant, Gary Payton II, Justise Winslow, Nassir Little ile daha savaşçı bir takım olmak, Shaedon Sharpe kumarından uzun vadede kazançlı çıkmak tahtadaki hedefler arasında. Lakin yine de eksik bir takım bu. Lillard’ın sihir yaratmasını, canım kardeşim Josh Hart’ın her topa atlamasını, Simons’ın şutlarını keyifle izleyeceğim ama 5 numarası müzmin sakat Jusuf Nurkic, pivot yedeği Drew Eubanks olan bir takıma dair büyük hayaller kurmak imkânsız. Portland Trail Blazers, yeni bir kimlik peşinde koşarken eski dertleriyle boğuşmayı sürdürecek. İşlerin sarpa sardığı noktada, geçen seneki gibi bir karar verirler mi? Bir kez daha “Arkadaşlar, draft…” derler mi?
Sacramento Kings - Hayalet: Evet, Mike Brown’la aram açık. Yakın zamanda Şampiyonların Kahvaltısı için 2008 play-off’larına dönmem, Cavaliers-Celtics serisine yeniden bakmam huzurumu bozdu. En kritik hücumda Ben Wallace ile Zydrunas Ilgauskas’ı sahada yan yana görmek de… Yine de haksızlık etmeyeyim, koç o takımlara hep iyi savunma yaptırdı. Akabinde, 2010 sonrası düşüşe geçen kariyerini ise Warriors asistanı olarak toparladı. Defansif koordinatör ününü lig geneline bir kez daha gösterdi. Şimdi her koçun havasını atmak isteyeceği bir meydan okumanın başında. Kings’te işleri değiştiren isim olmak istiyor.
Son 16 sezonda hakkında yapılan bütün şakaları hak eden Sacramento Kings, bu süreçte sekiz kez ligin en kötü beş savunması arasında yer aldı. Aynı aralıkta bir kez bile yüzde elli galibiyet barajını aşamadılar, en çok 39 galibiyete yürüyebildiler. Yani geçmişin ve Rick Adelman’ın hayaleti hâlâ üzerlerinde. Muhtemelen bir daha öyle yaratıcı ve akıcı bir sisteme (corner offense) sahip olmayacaklar. Ama Mike Brown’ın hedefleri büyük. Domantas Sabonis ve De'Aaron Fox gibi üzerine sistem kurulabilecek iki yıldızı var. Koç, Sabonis’in pasörlüğünü ve Fox’un deliciliğini sadece ikili oyunlarda değil, farklı aksiyonlarda kullanmak istiyor. Bunu yaparken de ikilinin yaratacağı tehdidi değerlendirebilecek Kevin Huerter, Malik Monk, Keegan Murray gibi kabiliyetli oyuncuları var. En büyük sorun hâlâ savunmada. Sabonis’in pota altı caydırıcılığı olmadığını düşünürsek Davion Mitchell, Harrison Barnes gibi isimlere büyük iş düşecek. Yine de koç bazı gecelerde epey sinirlenecektir. Belki o sinirin sonu güzel bir yere çıkar.
San Antonio Spurs - Tarih: Gregg Popovich başka bir basketbola inanıyor. 2000’ler başı düşük tempo, savunma ağırlıklı takımlardan ‘Beautiful Game’ lakabını edinen o ikonik ekibe kadar Spurs kadroları hep NBA’in referans noktası oldu. Fakat Kawhi Leonard’ın 2018’deki kopuşuyla birlikte San Antonio’da da bir şeyler bitti. Yine kalburüstü takımlar çıkardılar ama hem draft seçimleriyle hem de oyun planlarıyla ligin gerisinde kaldılar. Popovich, her zamanki gibi elindeki malzemeye göre iyi sonuçlar aldı ama zirveden gittikçe uzaklaştılar. Önce DeMar DeRozan’ın, sonra da Dejounte Murray’nin dümenine giren Spurs, sonunda kararını verdi. Murray’yi Atlanta’ya yollayan takas, Popovich’in son şarkısı olacak gibi görünüyor. Zaten bu yoldan daha önce de geçmişti. 1997 NBA Draft’ında Tim Duncan’ı ilk sıradan seçmelerine giden süreç, David Robinson’ın sakatlığıyla başlamıştı.
Şimdi Spurs, tarihin tekerrür etmesini bekliyor. O bekleyiş sürerken direksiyonda Keldon Johnson ve Devin Vassell olacak. Jeremy Sochan’ın Dennis Rodman ışıltısı saçmasını, Joshua Primo’nun daha çok topla oynamasını istiyorlar. Tre Jones oyun kurucu koltuğunda, Jakob Poeltl ise savunmanın merkezinde duracak. Popovich, hücum yönünden sınırlı, topu yere vuracak az oyuncusu olan bu kadroya çözümler bulacaktır. Ama esas çözümü 2023 NBA Draft’ında arayacaklar. Son dört sezonda kendi doğrularının kurbanı olan, kadroyu sıfırlamadığı için hep ilk 10’un dışında seçen Spurs, artık en tepeyi hedefliyor. En tepeyi hedeflerken de en dibe çökmeleri gerekiyor. Bütün NBA gibi onların aklında da aynı isimler var: Wembanyama, Scoot…
Utah Jazz - Yıkım: Aynı istikametten devam edelim. Danny Ainge, daha önce de bu filmi görmüştü. 2007 NBA Draft’ı öncesi Celtics’te yeniden yapılanmaya gitmiş, Kevin Durant ile Greg Oden’ı barındıran sınıfta tepeyi alamayınca rotayı başka yöne çevirmişti. Paul Pierce’ı Ray Allen ile Kevin Garnett ile buluştururken beşinci sıradan seçtiği Jeff Green’i de bozdurmaktan çekinmemişti. Ligin en acımasız patronlarından biri olan Ainge, Doc Rivers döneminin bitişinde Boston’a yeni bir rota çizmiş; 2013’te Brad Stevens’a altı senelik bir kontrat sunmuştu. Şimdi, Justin Zanik’le birlikte idare ettiği Utah’ta da yeni bir yola girdi ve başka bir genç koça, Boston’dan kopardığı Will Hardy’ye ipleri bıraktı. Hardy ile anlaştıktan sonraki stratejisi de netti: Rudy Gobert-Donovan Mitchell dönemini sona erdirmek, eldeki parçaları yollamak ve gelecek yıldızlara hazırlanmak.
Mitchell, Ainge’le aynı fikirde değil. Takımın yeni patronunun acele davrandığını, bu yapıyı hızlıca harcadığını söylüyor. Ama muhtemelen Utah’ta bir şeyler sona ermişti. Takım birbirine inanmıyordu, savunmada Gobert’e fazla güvenen Jazz, topa baskıyı tamamen unutmuş, hücumda da işler kızıştığında kendi parodisine dönüşmüştü. Artık yeni bir yoldalar ve ellerinde karışık bir kadro var. Conley’den Clarkson’a, Sexton’dan Markkanen’e pek çok skorere sahipler. Ainge için yıkım sona ermedi, hâlâ yollayabileceği ve karşılığında draft hakkı alacağı oyunculara sahip. Özetle, iş makineleri bu sezon Utah sokaklarından çıkmayacak. Bir süreliğine onları unutabiliriz. Veya bu toz dumanın ortasında Markkanen’in ne yapacağını izlemek için gözlerimizi açık tutabiliriz.