
Bir Garip Federasyon
12 dk
Türkiye'de spor, siyasi bağlantıları kuvvetli yöneticilerin elinde oyuncağa dönüştü uzun süredir. Sadık Pehlivan da bu atmosferin kurbanlarından biri. Pehlivan'dan Wushu camiasında yaşadıklarını dinledik.
Türkiye, 17 Haziran'da Eren Tutel imzasıyla Birgün'de yayımlanan bir yazıyla yeni bir sporla tanıştı: Wushu. Daha sonra bu konuda Socrates'e de yazan Tutel'in detaylandırdığı üzere Wushu Federasyonu Başkan Vekili Abdurrahman Akyüz'ün kızı Elif, federasyonun resmi sitesindeki önermeye göre "Yüzlerce Türkiye şampiyonluğu"ndan bir yenisini kazanırken serisini puanlayan hakemlerden biri de annesi Fatma Akyüz'dü. Bu haberleri yapanların "... vatan satan, hain örgütün gönüllü militanı bu müptezeller" şeklinde tasvir edildiği, "Dünya Siyonizmi'yle işbirliği yapmak" ve kalkışma denemekle suçlandığı upuzun açıklamada, Elif Akyüz'ü puanlayanlar arasında annesinin de yer almasının etik tarafına dair bir detay yer almıyordu. İşin aslı, Wushu Kung Fu Federasyonu'ndaki olağandışı uygulamaların ilk örneği değildi bu olay. Türkiye'de Wushu sporuyla uğraşanların nelerle karşılaşabileceğini öğrenmek için Türkiye şampiyonu, Avrupa ikincisi Sadık Pehlivan'a ulaştım, dinlediğim her cümlede biraz daha şaşırdım. Söz, Pehlivan'da:
Wushu'ya 2012 yılında, eniştemin spor salonunda başladım. Eski bir milli sporcuydu, adı Arslan Bayrı. Eniştem salonunu kapatınca Recep Ali Kalaycı'nın yanına geçtim. Ertesi sene İstanbul'daki bölge şampiyonasına ilk kez katılıp ikinci oldum. Sonraki seneyi çok sıkı çalışarak geçirdim, 2014'te hem İstanbul hem de Türkiye şampiyonluğu elde ettim. Akabinde milli takım maceram başladı.
Sakarya'nın Pamukova ilçesindeydi kampımız. Cem Uzan'ın çiftliğine zamanında el koymuştu devlet, bakanlık da orayı kamp alanına çevirmişti. Konaklama yerleri çok kötüydü, duşların çoğu bozuktu. Yaklaşık elli sporcu sıra bekliyorduk antrenmandan sonra duş için. Beni asıl şaşırtan şey, kampta beş vakit namaz kılmanın zorunlu oluşuydu. Yakınlarda cami yoktu, mescitte kılınıyordu namazlar ve görevlendirdikleri kişiler yoklama alıyordu orada. Abdurrahman Akyüz kamptaysa o kıldırıyordu, yoksa başka biri. Akyüz kampa geldiğinde "Herkes namazını kılsın, namaz kılmayan milli takımı unutsun" gibi şeyler söylüyordu.
On günün ardından Romanya'daki Avrupa Şampiyonası'na gittik. Oraya giderken pasaport masrafları dahil her şeyi cebimizden karşıladık. Normalde Federasyon'un, Gençlik ve Spor Bakanlığı'ndan aldığı harcırahlarla kendi bünyesinden ödemesi gerekiyor bunları. Bizi götürdüler Sakarya'da bir karakola, dediler "Siz kendiniz çıkartacaksınız, biz daha sonra veririz." Ses seda çıkmadı o paradan...
Romanya'da finale çıkıp Rus rakibime (Gusen Soltanaev) kaybettim ve kendi kilomda Avrupa ikincisi oldum. Orada Romanya'ya varışımızın ertesi sabahı tartıya çıkmıştık. Öncesindeki birkaç gün kiloyu aşmamak için sıkı bir diyet yapmıştık, pek yemek yememiştik kilo almayalım diye. Tartıdan sonra federasyon yetkilileri akşama kadar yemek gelmeyeceğini söyledi. Biz de kaç gündür açız, beklerken odamızdaki minibardan atıştırmalıkları yedik. Buna kızıp yurtdışı harcırah olarak verdikleri 100 euro'nun 70 euro'sunu kestiler.
Romanya'da benden sonra çeyrek final ya da yarı final maçlarına çıkan sekiz-dokuz sporcumuz yenildi. Abdurrahman Akyüz, bunun üzerine hepsini spor salonunun ortasına topladı. Tüm milli sporcuların, antrenörlerin, rakip sporcuların gözü önünde elindeki dosyalarla tokatlamaya başladı bu sporcularımızı. Herkesin gözü önünde. Ben orada "Nasıl bir yere geldik?" diye soruyordum kendime. Milli takımı hiç böyle hayal etmemiştim.
2015'te İstanbul ve Türkiye şampiyonluğumu tekrarladım. Bu kez Sakarya'nın Serdivan ilçesindeydi kamp. İlk 2,5 aylık kısmı özel bir yurtta yaptık. Düzgün bir yemek programı yoktu, suyu bile kendi cebimizden alıyorduk. Nedenini sorduğumuzda "Gençlik Spor Bakanlığı bize bütçe vermiyor" bahanesini sunuyorlardı. Namaz kılmak yine zorunluydu. Geçen zaman içinde bizim Alevi olduğumuz öğrenildiği için ben ve bir arkadaşım artık baskıyı hissediyorduk. Günde beş-altı saat idman yapıyorduk zaten, çok yoruluyorduk, üstüne beş vakit mecburi namaza götürülüyorduk. Bazılarımız istemeyerek, isyan ederek de olsa bu namazlara katılıyordu. Gitmek istemeseniz bile cemaat evi gibi zorla odanıza gelip kaldırıyorlardı. Tek izin günümüz cumaydı, o da cuma namazında yoklama verirseniz…
2,5 ayın sonunda yurtla mı anlaşamadılar artık ne olduysa yine "Bakanlık bütçe ayırmıyor" diyip bizi Serdivan Kapalı Spor Salonu'nun soyunma odalarına geçirdiler. Oraya ranzalar koyup, 20-25 sporcu aynı yere yatırdılar bizi. Soyunma odasının içinde tuvaletler birleşik, düşünün pisliği. Benim alerjim de var zaten, kötü hasta olmuştum orada. Soğuktan rahatsızlanmıştı bazı arkadaşlar. Bir gün neden orada kaldığımızı konuşmaya yeltendik, burnumuzdan geldi. Abdurrahman Akyüz sinirlendi, bağırmaya başladı: "Ben size yatacak yer veriyorum, yemek veriyorum, siz bana hainlik yapıyorsunuz." Sırf tuvaletlerin dibinde, soyunma odasında 20 kişi yatışımızı sorguladık diye. Kendi cebinden veriyor sanki.
2015'te ben Dünya Şampiyonası için seçme maçımı kazanmama rağmen Abdurrahman Akyüz beni değil yendiğim sporcuyu götürdü. Hiçbir açıklama yapmadan. Bayağı tartıştık bunun üzerine. Bir seçme maçı yaptı, ben kazandım. "Şaibeli geçti bu maç" dedi, halbuki puan veren hakemler kendi hakemleri, federasyon çalışanları. "Ne şaibesi?" diye sordum, "Sen şaibe yaptın, hile yaptın, bir maç daha yapacaksın" yanıtını verdi. Tamam, kendime güveniyorum, çıkarım dedim. Bayram arasından sonra bir seçme daha tertip etti, sadece Dünya Şampiyonası'na gidecekleri ve onların partnerlerini çağırdılar. Seçme günü geldi, başladı anlatmaya: "İkinciyle üçüncü yapacak, dereceye giremeyen biri vardı, onla oynanan maçın kazananıyla sen oynayacaksın, sonra senin kaybedeninle bir başkası..." Uzadıkça uzuyor maç programı. "Sonra performansı ben değerlendireceğim, kimin gideceğini seçeceğim" diye bitirdi. Oysaki bana başta bir rauntluk tek maç oynayacağımı söylemişti. E hani böyle böyleydi diye sorguladığımda da "Burada ben ne dersem olur" dedi. "İyi o zaman ben dövüşmüyorum," dedim, "ya adaletli bir şey yapın ya da sözünüzün arkasında durun." Tartıştık, sonra beni götürmedi şampiyonaya. Ben Türkiye şampiyonu olmuşum, seçmeyi kazanmışım. Orada hem milli takım antrenörümüz var hem de Çin'den bir antrenör. Çinli antrenör de "Sadık'ın gitmesi lazım, kazandı" dedi ama benim Alevi kimliğimin duyulmasından, antrenörümle arasının bozuk olmasından sebep seçmedi beni milli takıma.
Daha sonra 2017'de İslami Dayanışma Oyunları kampına alındım. Şaşırdım hatta nasıl oldu bu iş diye. O dönem bir federasyon seçimi vardı sanırım, onunla alakalı bir hamleydi. Kamp Serdivan'da bir başka yurttaydı bu sefer. Bir gün oda arkadaşlarımla sabah namazına geç kaldığımızda "Sen kafirsin, kendin gibi kafirleri toplamışsın etrafına, ne namaz kılarsın ne başka bir şey yaparsın" diye hakaret etmeye başladı. "Mecbursa mecbur, kılıyorum beş vakit namazı ama bir gün geç kaldım" diye anlatmaya çalışıyorum derdimi ama nafile. Neyse gittik Bakü'ye... Finalde İranlı rakibime (Moein Hajizadeh) yenildim, gümüş madalya aldım. Abdurrahman Akyüz protokolden izliyordu, maçtan sonra kalktı geldi. Beni yanındaki yöneticilerle beraber köşeye bir odaya çekti, herkesi çıkarttı odadan, tokat attı bana. Karşılık versem kimseye kanıtlayamam neler olduğunu, bana men cezası verirler, milli takıma da giremem diye düşündüm. Belki verilen haklar geri alınır korkusuyla bir şey de yapamadım.
2018 Avrupa Şampiyonası'na gidecek kafilede kadın sporculara başörtüsü zorunluluğu getirdiler. Benim arkadaşlarım var, onları gördüm ve şok oldum. Biliyorum çünkü, dışarıda başörtüsü takmıyorlar. Zorunlu kılmışlar, "Milli takıma gelmek istiyorsanız kapanacaksınız" demişler. Yine Akyüz'ün işi. İtiraz edenler de "O zaman milli takıma gelemezsiniz Avrupa Şampiyonası için" yanıtını almış. Bizim branşlarda Avrupa veya dünya şampiyonası derecen varsa öğretmenlik ataması veriliyor. O hakkı kaybetmemek için mecburen katlanmışlar.
Abdurrahman Akyüz'ün çocukları Taolu adı verilen gösteri kategorisinde yarışıyorlar. Tamamen jüri puanlamasıyla belirleniyor orada kazananlar. Benim yarıştığım Sanda kategorisi bir dövüş disiplini olduğu için hakemler rakibi korusa da nakavt ettiğin zaman hakemlerin yapabileceği bir şey kalmıyor. Taolu'da puanlama sistemi olduğundan başhakem zaten annesi, eşi dostu puanlıyor, kâğıt üzerinde kazanan belirlenebiliyor.
Abdurrahman Akyüz Kimdir?
Türkiye Wushu Kung Fu Federasyonu Başkan Vekili Abdurrahman Akyüz, Refah Partisi eski başkanı, eski başbakan Necmettin Erbakan'ın gönüllü korumalığını üstlenen Sakaryalılar Grubu'nun şefiydi. 2010'da Wushu Kung Fu Federasyonu başkanı seçildi, daha sonra Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından açılan bir idari soruşturmanın ardından federasyon başkanlığı yapamayacağına dair bir karar çıktı. Bunun üzerine iddialara göre yerine Mehmet Zeki Akıncı'yı getirip farklı sıfatlarla yönetim kurulunda yer almaya, federasyonu kontrol etmeye devam etti.
2019'da yine Dünya Şampiyonası'na katılmaya hak kazanmıştım ama götürmedi. 2015'te yaşadıklarımdan sonra ciddi itirazlar etmiştik, sporculardan ve antrenörlerden benim tarafımda olanlar da çıkınca bir daha benim kilomda kimseyi götürmediler dünya şampiyonasına, ne beni ne diğerlerini. 2019'da erkeklerde hiç derece alınamadı zaten. Üç madalya da kadın sporcularımızdan geldi. Normalde erkeklerde beş kategori seçip birer sporcu yollayabiliyor federasyon. Ben 52 kiloda dövüşürken 56'yı götürüyorlardı, ben 56'ya çıktım, götürmemeye başladılar. Üniversite Oyunları'na 60 kiloyu götürecekti, ben 60'a çıktım, bu sefer de bir tek 60 kiloyu kesti…
İki tane uluslararası şampiyonaya katıldım, biri 2014 Avrupa Şampiyonası, diğeri 2017 İslami Dayanışma Oyunları, her ikisinde de madalya aldım. Ama başka şampiyonaya götürmedi beni. Yaşım da 26 oldu, bundan sonra birkaç sene yarışabilirim ancak. Sonrasında antrenör olursam sporcularımın benim gibi haksızlık yaşamasını istemiyorum.
Genelde il ve Türkiye şampiyonaları şeyle açılıyor, AKP'nin seçim müziği vardı ya Dombra, onunla. Bazen de sabah seansında ilahiyle... Binali Yıldırım için kampanya yaptığını okumuşsunuzdur Abdurrahman Akyüz'ün. Şampiyonada bazen anons geçiliyor, "Dövmesi olan sporcular dövmesini kapatmazsa maça alınmayacaktır" diye. Yasin Yavaş örneğin, dövmesi var diye milli takıma almıyor onu Akyüz. Bir sürü sporcuya eziyet ediliyor böyle farklı şekillerde.
Bize gelince bütçe yok; kendisi, kızları, kayınçosunun çocukları, dadısı bile business'ta her ay Çin'e gidip geliyorlar. Dünya Şampiyonası'na götürmemek için mesela bütçe yok diyorlar, kendi dört-beş yaşındaki kızını görevli olarak kafile listesine yazıyorlar. Kayınçosunun çocuklarını keza, yarışmaya katılmadıkları halde.
Avrupa Şampiyonası'na götürmek için sporculardan sponsorluk adı altında ücret alınıyor. Altı bin lira civarı, makbuzları da var. Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın bütçe vermediğini öne sürüyorlar. Maddi durumu kötü olan sporcular var, bazıları hak ettiği Avrupa şampiyonasına katılmak için kredi çekiyor, bazısı hiç gidemiyor parası olmadığından ötürü. Çoğu öğrenci bu genç sporcuların…
Pandemide antrenmanlarıma devam ediyorum. Beden eğitimi öğretmenliği için başvuru yaptım, Milli Eğitim'den gelecek sonucu bekliyorum. Benim ve Yasin'in yaşadığı haksızlıklar üzerine Gençlik ve Spor Bakanlığı'nda açılmış bir soruşturma var. Devam ediyormuş gelen haberlere göre. Wushu camiasında herkes biliyor yapılan haksızlıkları ama korktuğu için konuşamıyor kimse. Antrenörlükleri askıya alınabilir, sporcularının önüne taş koyulabilir. Bakalım, biz üzerimize düşeni yaptık. Umarım bu noktadan sonra bir şeyler değişebilir.