Sherpa

13 dk

Nepal’in en dağlık bölgelerinde yaşayan Sherpa’ların kimliği, Himalaya Dağları’na tırmanışa gelenlerin etkisiyle değişti. Peki bu değişim nerede başladı, nasıl devam etti?

"Tüm dünyanın gözü Everest'te. Zirve, sonunda Britanyalılar tarafından fethedildi. Emekli İngiliz ordu görevlisi John Hunt önderliğinde, Edmund Hillary ve Tenzing Norgay, Everest'in zirvesine ayak basan ilk insanlar olarak tarihe geçtiler…"

30 Mayıs 1953 günü gazetelerde ve radyo istasyonlarında bu minvalde cümleler dönüyordu. Yeni Zelandalı dağcı ve kâşif Edmund Hillary, bir Sherpa olan Tenzing Norgay ile Everest'in zirvesine ayak basmıştı. Tenzing Norgay, Sherpa halkından biri olarak ekibe dahil olmuş ve Hillary'ye yol boyunca öncülük ederek onunla birlikte zirveye çıkmıştı. Norgay'in isminin başındaki Sherpa, köken olarak Nepal'in dağlık kesimlerine özgü Tibet etnik grubu olan Sherpa'lardan geliyordu. Ancak tırmanışı organize eden İngilizler arasında ve daha sonra Batı medyasında Tenzing'in adı hiçbir zaman tırmanıştaki diğer isimler kadar dillendirilmedi.

2015'te Jennifer Peedom'ın çektiği Sherpa belgesel ekibinde bulunan yazar Ed Douglas, bu olayı şöyle özetliyordu: "Britanyalılar, Sherpa Tenzing olmadan bunu asla başaramazlardı. Onun deneyimlerinden yararlandılar fakat gereken saygıyı göstermediler. Hunt ve Hillary, Sör unvanı aldılar. Norgay'e, olağanüstü durumlarda yararlılık gösteren kişilere verilen George Nişanı verildi. Bu, ikinci seviye bir ödüldü. Üstüne, Norgay kendini siyasi bir fırtınanın ortasında buldu. Mesela birlikte kamera karşısında çıktıklarında sorulan ilk soru epey abes kaçmıştı: Zirveye ilk kim çıktı?" Oysa İngilizler, Everest'in zirvesine çıkmaya karar verdiklerinde, yaptıkları yatırımlardan en önemlisi bölgeyi karış karış bilen ve orada doğup büyüdüğü için genetik olarak Everest koşullarına uyumlu, yüksek irtifada rahatça hareket edebilen Sherpa Tenzing'i ücret karşılığında ekibe dahil etmekti. Zaten Norgay, 1952'de İsviçreliler ile 8598 metreye kadar çıkan ancak koşullar sebebiyle zirveyi göremeden geri dönen ekibe de öncülük etmişti.

Tenzing Norgay'in Everest'in tepesine vardığı o an tüm Asyalılar için inanılmazdı. Zirvede geçen süre tırmanış tarihinin en şaşaalı 15 dakikasıydı. Sherpa kelimesi, bu andan sonra yazının devamında okuyacağınız anlamları kazanmaya başladı ve bir 'marka' oldu. Bir Sherpa, Everest'in zirvesine adım atmıştı. Tenzing, tüm dünyayı büyüledi ve insanların kafasına popüler Sherpa imajını yükledi. Gülümsüyordu, arkadaş canlısıydı ve bir kahramandı. İyi ya da kötü, onunla birlikte Sherpa halkı yeni bir yolculuğa başladı.

Kültür

Kelime kökeniyle 'Doğu'dan gelen insan' anlamını taşıyan ve yerel halk tarafından 'Sharva' olarak telaffuz edilen Sherpa'lar, Himalaya'ya tırmanmak bugünkü kadar popüler olmadan önce Nepal'e Doğu Tibet'ten göç eden bir grup insanı temsil ediyordu. Halk, Nepal'deki Solukhumbu vadisine yerleştikten sonra yaşamlarını orada devam ettiriyordu.

Sherpa'lar, isimlerini ya Sherpa Pasang ve Sherpa Pemba örneklerinde olduğu gibi haftanın günlerinden alıyorlar ya da Sherpa Tenzing'in isminde olduğu olduğu gibi kutsal metinlerden seçiyorlardı. Devletle halk arasındaki nüfus sayımıyla ilgili bir durum sebebiyle isimlerinin başına Sherpa ekleniyordu. Halk, hayatı boyunca geçimlerini yüksek rakımda çiftçilik, sığır yetiştiriciliği, yün eğirme ve dokumadan sağlıyordu. Batı dünyasının bildiğinin aksine tırmanış, Sherpa'ların yapmaktan en hoşlandıkları iş değildi. Hatta kültürlerinde Everest'e tırmanmaya dair en ufak bir kırıntı bile yoktu. Zira oraya çok büyük saygıları vardı ve dağın zirvesine tırmanmak kültürlerinde saygısızlık olarak görülüyordu. Çünkü zirve, sadece Tanrı'ya ait olabilirdi.

1907'de patates çiftliklerinden ücret karşılığı yük taşıdıktan sonra Sherpa kültürü, zamanla tartışmalı bir şekilde, Batı'nın dağcılık tutkusunun en büyük yol göstericisi oldu. 1953 yılında Norgay'in zirveye çıkışı, bu yolun en büyük kilometre taşıydı. Devamında yeni nesil Sherpa'ların eğitimi, lisan bilgileri ve iletişime açıklıkları değişimde önemli rol oynadı.

Değişim

Tenzing Norgay, Everest'in devasa bir endüstri halini alacağından habersizdi. Ama dönüşüm sürüyordu. Hizmet sektörü bölgede çığ gibi büyüdü. Nepal'de tırmanış noktasına en yakın havalimanı olan Lukla'ya her yıl yüzlerce uçak iniyordu. Batılılar Everest'e geldikçe daha fazlasını istediler. Mesela, yüksek irtifada herkesin rahat edeceği, çadırlarda haftalarca kalabileceği 'ana kamp' kuruldu. Bu kamptaki aktiviteler de zamanla kocaman bir endüstriye dönüştü. Örneğin Everest Dağı'nda insan trafiği görüleceği kimsenin aklına gelmezken, artık tırmanışlarda binlerce insan arka arkaya ip gibi sıralanıyor ve saatlerce bekliyorlardı.

Sherpa'lar ücret karşılığında adrenalin tutkunlarına hizmet vermeye başladılar. Bu, ülkenin turizmden para kazanması için de önemliydi. Konukların bölgeye adapte olmalarını sağlıyorlar; sabahları sıcak havlu, çay getiriyorlar, tırmanış için dersler veriyorlar ve yol gösterici oluyorlardı. Başlangıçta sadece Batılı tırmanışçıların yüklerini taşımak konusunda yardımcı olsalar da onların da çehresi zamanla değişti. Elit Sherpa'lar yükleri taşıtmak için başka insanları işe almaya başladı. Kendileri sadece yol gösterici olup işin eğitim tarafına baktılar. Ancak Doğu ve Batı kültürleri arasında iletişim kopukluğu olduğu açıktı. Sherpa'lar, tırmanışa gelenlerin kendilerini küçük gördüğünü ifade ediyordu. Hatta 2012'de bir Sherpa ile İtalyan dağcı Simone Moro arasında 2500 metre yükseklikte bir kavga çıkmıştı. Moro, canını kurtarmak için kaçmak zorunda kaldığını söylerken Sherpa'lar kendilerine küfür edildiğini söylüyorlardı. Olay birkaç ay içinde yatışsa da 1956'da hayatını kaybeden Tenzing Norgay'in oğlu Norbu Tenzing Norgay, şöyle diyordu: "Batı dünyası, bizim sadece dağa tırmanan insanlar olduğumuzu düşündü. Hayır, böyle bir şey yok. Biz aslında etnik bir insan topluluğuyuz ve bundan haberleri yok."

Trajedi

— Ana kamp, ana kamp… Burada yardıma ihtiyacımız var. Çok fazla insan öldü…

Bu cümleler, Everest Dağı'nın gördüğü en büyük çığ felaketinin yaşandığı yerden ana kampa gelen yardım çağrısından. 18 Nisan 2014, Everest tarihinin en karanlık günüydü. 12'si Sherpa olmak üzere 16 insan hayatını kaybetmişti. Ve tüm bunlar, 2014 tırmanış sezonunun daha ilk gününde yaşanıyordu. Socrates'in 67. sayısı için sohbet etme fırsatı bulduğum, Everest'e Nepal tarafından tırmanan ilk Türk kadın Gülnur Tumbat da o felaketin yaşandığı anlarda ana kamptaki ekiplerden birindeydi. Tumbat'ın anlattıkları, Sherpa'ların yaşadığı olayı etraflıca anlatır nitelikte:

"Bir gün, erken saatlerde kalkıp iletişim çadırına girdim. Birden, büyük bir gürültü duyduk. Ana kamptayken sürekli gürültü duyuyorsunuz. Çünkü tepelerden sıkça çığ düşüyor. Ana kampa ulaşmıyor tabii çığlar ama sese alışıyorsunuz. Fakat bu seferki ses, çok kuvvetliydi. Hemen çadırın kapısını açtık. O buz kütlesinin düştüğü yeri ve çıkardığı tozu dumanı gördük. Ana kamp ile birinci kamp arasında buzulun yukarılarında meydana gelen bir çığ. O sabah ana kamptan bir sürü ekibin Sherpa'sı da oradaydı. Oradan geçerken çığ bu insanların üzerine düştü. Yoksa 16 kişi Khumbu Buzulu gibi riskli bir yerde aynı anda durmaz. Sabit hat üzerinden belli aralıklar bırakılır ve bir risk durumunda az kişi zarar görür. Aslında onlar da öyle yapmışlar. Fakat bu buzulun üzerindeki çatlaklardan geçiş sağlamak için konulan merdivenlerden bir tanesinin ucu boşa çıkmış. İlk Sherpa oraya varmış, geçecekken ucu boşa çıktığı için çantasını kenara koyup onu tamir etmeye başlamış. O sırada arkasındaki Sherpa gelmiş. Sonra bir arkadaki... Orayı sabitlemeye çalışırlarken birikme olmuş, buz kütlesi üzerlerine düşmüş. O çatlakta sıkıntı olmasa çığ bir ya da iki kişiyi yaralayacaktı ama olay ne yazık ki hepsi orada beklerken oldu. Helikopterler inmeye çalıştı ama mümkün değildi. Bir halat sarkıttılar ve o ipin ucuna cesetler konularak tek tek aşağıya indirildi. Biz bunların hepsini gördük. Nasıl bir duyguydu derseniz, boşluk yani."

2014'teki bu trajedi, tırmanış tarihini değiştirdi. Özellikle de Sherpa'lar için… Ana kampta, dört-beş Sherpa'nın diğerlerini de katarak ayaklanmasıyla birlikte Sherpa'lar henüz sezonun başında o yıl bir daha tırmanış yapmayacaklarını açıkladılar. Hayatını kaybeden Sherpa'lara saygı duyulmasını istiyorlardı. Koordinasyonu sağlayan Amerikalı görevliler, durumu tırmanışçılara anlatmakta zorlandılar. Sherpa'lar güvenliklerinin sağlanamadığını düşünüyorlardı. Elbette tırmanmak da istiyorlardı çünkü bu şekilde para kazanıyorlardı. Fakat aldıkları paradan vazgeçmek pahasına bu şartlarda tırmanmayı reddediyorlardı.

Yılda üç milyon doların üzerindeki turizm gelirinin sekteye uğraması, devlet yetkililerini helikopterle ana kampa kadar getirdi. Amaç, çözüm bulmaktı. Yine de ortalığın sütliman olması zaman aldı. O sene, ana kamp boşaltıldı ve tırmanış sezonu kapandı. Bir süre sonra, devlet Sherpa'larla ilgili pek çok düzenleme yaptı. Güvenlikleri artırıldı, Sherpa'lardan alınan vergiler azaltıldı… 2015 yılında Nepal'de yaşanan büyük deprem faciasından sonra tırmanışlara o yıl ara verildi. Ancak 2016'da her şey kaldığı yerden devam edebilecekti.

Saygı

Atılan adımlar sevindiriciydi. Diğer taraftan Sherpa aileleri de yakınlarını kaybetmekten bıkmıştı. Zira her ailede bir, bazılarında birkaç kişi Everest'e feda edilmişti. Fakat tırmanış da artık kültürün büyük bir parçasıydı. Bir geçim kaynağıydı. Tabii turizm endüstrisi de onlar sayesinde para kazanmaya devam ediyordu. Emeklilik kararı alan Sherpa'lar olsa da arkadan genç nesiller yetişmeye devam ediyordu. Bu da tırmanış kültürünün devamına işaretti. Ancak belki de sorulması gereken gerçek sorular şunlardı: Bölgenin yerel halkı olan Sherpa'lar hak ettikleri saygıyı gerçekten görüyorlar mı? Ya da yeni çehrelerinden memnunlar mı? Galiba her Sherpa'ya göre değişebilir olmakla birlikte cevaplar, her şeyin başladığı yerde çok sert bir şekilde duruyor.

Peki Edmund Hillary ile birlikte zirveye çıkarak Sherpa'ların kaderini değiştiren Tenzing Norgay'in daha yolun başındaki hisleri nasıldı? Sözü, oğlu Norbu Tenzing Norgay'a bırakarak bitirelim:

"Babam, ona gereken saygının duyulduğuna inanmıyordu ve dağın, Sherpa'ları cezalandırdığını düşünüyordu. Bir keresinde 'Keşke bu dağa hiç tırmanmasaydım…' dedi."

Socrates Dergi